Malus Darkblade – Warhammer Fantasy
Köle, tam bir acının ifadesi olacak bir çığlık atarak ayağa kalkmaya çalıştı ama Arleth Vann diğer elini adamın sağ üst kolundaki sinir düğümüne batırdı. Köle kör edici bir acıyla sendeledi. Gözleri faltaşı gibi açıktı ve Malus orada karanlığı görebiliyordu, adamın zihninde bir leke gibi yayılan bir karanlıktı bu. Adam kalbi acıtan bir çığlık attı.
“Bekle Mathieu, dinle. En eğlenceli kısmı duymadın henüz. Mürettebatın onunla işi bittiğinde, senin yerine kendisinin salıverilmesi için yalvarıyordu. Adına küfürler okuyor ve sana olan sevgisini tekrar tekrar reddediyordu. Ama tabii ki, düşünmem gereken bir yemin vardı ortada – bir köleyi kılına zarar vermeden serbest bırakacağımı söylemiştim ve görebileceğin üzere bu, senin kıza çok uyan bir durum değildi artık. Sonuçta sevgisi kazandı be Mathieu.” Malus kafasını geriye atarak kahkaha attı. “Özgürlüğünün tadını çıkar, Mathieu”[…]
Bu noktadan sonra sorabileceğiniz bir soru, “Yahu manyağın önde gideni olan bu arkadaşı niye okuyoruz” olabilir. Ben sordum bunu, ve Warhammer Fantasy dünyasında Malus yine kötünün beceriksizi. Etraftaki entrikalar, dönen olaylar ve sadece zevk ve eğlence için yapılan şeyler o kadar bombastik ki, insan ister istemez Malus’u tutmaya başlıyor.
Hikayemizin detaylarına çok girmek istemiyorum, ancak esas hikaye, Tz’arkan adındaki kadim bir iblis tarafından Malus’un ruhunun ele geçirilmesi (okuyun, acayip kopargan bir şekilde oluyor bu) ve önündeki seçeneklerin ya ruhunu tamamen kaybetmesi, ya da 1 sene içerisinde 5 tane inanılmaz güce sahip artifact’ı iblis için bulması haline gelmesi. Bu kısım cilt kapağının arkasında yazan şey, yani Black Library’in spoil ettiği kadar konuyu veriyorum.
Omnibus versiyonunu alırsanız ilk sayfalarda bu karakterin yazarları olan Dan Abnett ve Mike Lee ile yapılan bir görüşmenin transkripti var. Dan Abnett’e “Darkblade serisinin bu kadar popüler olmasını neye bağlıyorsunuz?” sorusu sorulduğunda verdiği cevap şu şekilde:
İki sebep olduğunu düşünüyorum aslında. Okurlara ve bana da bir yazar olarak çekici gelen şey Malus’un bir kötü adam olması ve anlatının odağına yerleştirildiğinde gelen değişim. Malus’un zalim ve kötü işleri Warhammer evreninin doğasını çok rahat yakalıyor. Bu güvenli veya rahat bir fantastik kurgu öyküsü değil ve bu Warhammer’a tam olarak uyuyor. İkinci sebep de görünümü olduğunu sanıyorum. İlk olarak Kev Hopgood tarafından çizilen Malus ve [bineği] Spite, ikonik bir ikili haline geldi. […]
Buna katılıyorum. Gerçekten de aslında anti-kahraman hikayelerini okumamızın temel sebebini yakaladığını düşünüyorum Dan Abnett’in. Çünkü iyi karakterlerin yaptığı iyicil olaylar, bir yerden sonra tekdüzeleşmeye başlayan bir şey haline geliyor. Dünyayı kaç sefer kurtarabilirsiniz ki? Dolayısıyla anti veya kötü kahraman hikayeleri bu alışageldik çizgiden kendisini kurtararak, biraz daha değişik bir perspektiften bakmamızı sağlayabiliyor. Yani kötü karakterlerin de şuursuz ve mantıksızca “Dünyayı yoketmeliyim nihohahaha” çizgisinden çıkarak, kendi mantıklı ve gerçekçi amaçlarının olduğu bir romanı okumak, en azından beni saman gibi çiğneyedurduğumuz “epik hikaye“‘den daha fazla tatmin ediyor.
Bu konsepte eğer siz de benim gibi ilgi duyuyorsanız, önerebileceğim ve eğer isterseniz bahsedebileceğim roman serileri şunlar:
- Vlad Taltos
- Brunner – The Bounty Hunter
- Eisenhorn – Ravenor
- The Black Company
- Acts of Caine
Umarım beğenmişsinizdir. Sevgiler!