Maskenin Düştüğü Yer: Korku Adına Başucu Kitabı Niteliğinde
-
Zülfikar Yamaç
- Kitap
- 24 Mart 2018
Korku edebiyatı türü içerisinde yığınla roman, öykü okuduk, film izledik, podcast dinledik. Özellikle okuma seanslarımızda büyük ustalardan, klasiklerden okuduğumuz pasajlar, yaratılan kurgular ve karakterler hala zihnimizin bir köşesinde yer alıyor. Peki, bunca şeyi okurken madalyonun diğer tarafında ne var, neler oldu diye düşünüp bunun üzerine yoğunlaştık, ürettik mi?
Yakın zamanda piyasada yer alan ve bir kısmına burada da yer verdiğimiz başarılı korku roman ve öykü kitapları okuduk. Ancak bu türe akademik, eleştirel ve kuramsal açıdan yaklaşan pek fazla eserin üretildiğini söylemek zor. Bu duruma başarılı bir alternatif olduğunu söylemek bu açıdan önemliydi. Zira Maskenin Düştüğü Yer, tam da bu konuda aranan kan olarak karşımızda. Tuhaf kurgu, korku ve alt türleri anlamında ülkemiz yayınevleri arasında başarılı ve özverili biçimde görevini yapan Yankı Enki’nin makalelerinden oluşan Maskenin Düştüğü Yer, okuduklarımıza başka bir pencereden bakmamızı sağlıyor.
Ya O Karanlık…
Kitabın ilk bölümü korku fikrinin, duygusunun/düşüncesinin edebi yapıtlar üzerindeki etkisi üzerinde duruyor yazar. İnsanlığın en temel duygularından bir tanesi olduğu düşünülürse yadsınamaz seviyede fazla rolü olduğunu görürüz. Zira evrim sürecinde dahi en büyük teşvik edici etken korku ise sanat ve edebiyat anlamında edindiği yer hemen göze çarpıyor. Çeşitli kitaplar ve yazarlara ait referansların yer aldığı bölüm, korkunun en tanıdık ve en çok kullanılan temalarına, rollerine da değiniyor; vampir, kurtadam, hayalet vb.
Kitabın giriş kısmı yazarın ileride neler hakkında konuşacağına ışık tutar nitelikte. İkinci bölümde bizi bilinçaltına davet ediyor. Freud okumaları yaparken her yerde karşımıza çıkan rüya kavramı hakkında notlar yer alıyor. En büyük korku bilmediğimiz, bilemediğimize dair olan korkudur. Lovecraft’tan böyle öğrendik. Uyku halinde iken kapalı olan bilincimizin bize ne gibi vizyonlar, görüntüler sağlayacağını öngörmek mümkün değil. Böyle bir durumda en korkunç rüyalar ve kabuslar su yüzüne çıkabiliyor. Korku edebiyatı söz konusu olduğu zaman bu eşsiz bir vaha demek. Edebiyat hayal kurabilmek, kurgu yaratabilmek vasıtası ile icra edilebilen bir şey. Bunu yaparken de rüyalarımızı ve onların sebep olduğu metaları kullanmak bambaşka bir deneyimin kapılarını açtı.
Ustalara Saygı
Hiç kuşku yok ki Maskenin Düştüğü Yer kitabında gotik konusunun eksik olması beklenemez. Başlı başına bir akım olan ve sadece edebiyat değil, sanatın her türlüsüne esin olmuş bir şeyden bahsediyoruz. Yazarın bilgi birikimi bu noktada takdir edilesi. Gotik akımının, türünün, düşüncesinin, başlama noktası hakkında not edilmeye değer bilgileri bizlere sunuyor. Gotik ile giyotinin pek de uzak olmayan akrabalar olduğunu okuyoruz. Çıkış noktasına dair verdiği tarihi dipnotlar, şimdilerde nasıl yorumlandığı ve asıl soru neden çok önemli olduğunu anlatıyor. Sırf bu bölümü okumak bile kitabın görevlerinden önemli bir kısmını yerine getirmiş oluyor. Okuduktan sonra her şeye gotik dememek gerektiği de fark ediliyor mutlaka…
Yankı Enki ustalara saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmiyor tabi ki. Çılgın bilim adamı anlatısının en önemli kitabı, başlı başına dünya edebiyatına adanmış bir armağan olan Frankenstein var sırada. Yaratma, yaşam verme fikrinin en ürkütücü anlatısı ve aynı zamanda bilimkurgusal kökenleri olan kitabın nasıl ve hangi fikirle ortaya çıktığını okuyoruz. Yazsız Yıl olarak anılan 1816 -ki bu yıl hakkında Google’da bir bakının derim, çok ilginç bir hadise- yılından üç sene sonra bir villada bir araya gelen bir grup arkadaş korku öyküleri yazmaya karar verir. Onlardan biri de Mary Shelley’dir…
Bu grubun kendisi de bir hayli ilginçtir. Misal ev sahibi Lord Byron’dur ve ilk vampir öyküsü o mekanda, o gece John William Polidori tarafından kaleme alınır. Resmen korku ve gotik türleri için unutulmaz bir gece.
Toplamda
Kitabın içeriği hakkında üç aşağı beş yukarı yapacaklarım bunlar. Daha fazlasını yazıp özete kaçmak istemiyorum. Zira kitabın hemen hemen her bölümü birbirinden önemli referanslarla dolu. Bu anlamda alanı için tatmin edici içeriğe sahip. Zygmunt Bauman merkezli sosyolojik yaklaşımların olduğu kısımları özellikle beğendim. Hangi edebi tür için konuşursak konuşalım varacağımız nokta insan ve toplum olacaktır. Her sanat dalında olduğu gibi edebiyatta ve korku edebiyatında insan, en önemli değişken ve sonuç belirleyici etkendir.
Daha evvelden farklı mecralarda yayınlanmış makalelerden derlenen kitap, sadece bu türü okuyanlara değil, çok daha geniş bir kitleye yönelik hazırlanmış. Edebiyat değil sinemaya ilgi duyuyor olun, konu ile ilgili akademik çalışmalar yapıyor olun ya da daha başka birçok şey. Kitap içerisinde bunlara yönelik yönlendirici ve teşvik edici unsurlar bulacağınızı düşünüyorum.
İthaki Yayınları etiketi ile raflarda bulacağınız eser keşke daha uzun olsaydı diyeceğiniz bir çalışma. Korku türü dipsiz bir derya ve yakın zamanda mesleki olarak gözlemlediğim kadarı ile insanlar gerilim türü ile karıştırıyorlar. Benzedikleri noktaların aslında o kadar da fazla olmadığını, iki disiplin ya da yaklaşımın farklı esin kaynakları olduğunu açıklığa kavuşturmak için uygun bir başvuru kaynağı. Ancak dediğim gibi kapsamı konusunda -misal bu konuya da kısa bir açıklama ile değinmek gibi- biraz daha fazla veriyi okumak isterdim.
Yankı Enki editörlük kariyeri boyunca birçok başarılı Türk korku edebiyatı yapıtının –Pusova, Kibrit Ev, Aşkın Karanlık Yüzü– künyesinde yer alan bir isim. Bu türde yetkinlik konusunda rüşdünü ıspatladığını görüyoruz. Şimdi ise kendi kitabı ile olaya madalyonun “kökeni ait” tarafından bakıyor…