Muhteşem Bir Yerli Fantastik: Giddar ve Beşlerin Çağı

Yerli fantastik kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyorum; sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, ya da bir fikriniz olmayabilir. Birkaç yıl önce bir arkadaşım tamamen tesadüf olarak Giddar’ı elime tutuşturana kadar benim de pek bir fikrim yoktu açıkçası. O zamanlar da kitaplığımın çoğu fantastik kitaplarla dolu olmasına rağmen türün yerli temsilcilerine henüz bir geçiş yapmamış, nedense bunun eksikliğini de hissetmemiştim. Türkler ne kadar fantastik kitap yazabilir ki, algısı bende de hakimdi maalesef. Bu düşüncemi o zamanki cahilliğime versem de yerli fantastik kitaplara olan ön yargımı kıran Giddar ve onun devam kitabı Beşlerin Çağı oldu; ben de Türkler’in nasıl güzel fantastik kurgu yazabildiklerini ağzıma kürekle vurulmuş gibi görmüş oldum. O yüzden bu yazıyı kendime bir borç bilirim.

Giddar

Serinin yazarı Erbuğ Kaya’nın ilk romanı olan Giddar’ı okumaya başladığımızda; türün diğer örneklerinde olduğu gibi Dünya’nın çok dışında bir evrende, bizim hayatlarımızdan çok farklı bir yaşamda açıyoruz gözlerimizi. Giddar adı verilen bir kara parçasında kurulmuş krallıklar, imparatorluklar kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüşler. Kuzeyle güneyi birbirinden ayıran şey ise bir duvar. Özgürlük Duvarı adı verilen bu duvar yüzyıllar önce yapılmış; çıkan büyük bir savaş sonrasında duvarın hemen güneyindeki bir toprak parçası terk edilmiş. Kuzeyi korumak için duvarda görev yapan askerler kimsenin geçişine izin vermemekle yükümlü. Kuzeylilerin güneyliler hakkında düşündükleri ve yüzyıllardır dilden dile aktardıkları korkutucu efsaneleri, güneyliler de kuzeyliler için düşünüyorlar. Ama kimse o büyük savaşta neler olduğunu ve neden olduğunu tam olarak bilmiyor.

giddar2

Bir gün, duvarın hemen kuzeyindeki Venior Krallığı’ndan gelen ve duvarda asker olarak görev yapan şövalye Siox Dia Mont, duvarı korumaya çalışırken Giddar’da var olduğuna inanılan bir tanrıçaya inanan kardeşi Luca Mont tarafından saldırıya uğruyor. Güneye geçmesine engel olamadığı kardeşini kurtarmak için yasak olduğunu bile bile onun peşinden gidiyor. Kardeşinin kaçışının sırrını çözmeye çalışan Siox, kendini birden aklına bile gelmeyen bir döngünün içinde buluyor; yaşadığı toprakları kurtarma gücünün sadece kendisinde ve arkadaşlarında olduğunu anlıyor ve harekete geçiyor.  Bu esnada yazar fantastik kitapların bel kemiği olan kahramanlık, savaş, hırs, din, aşk, dostluk gibi kavramlardan bol bol faydalanıyor; bunları sorgulamaktan ve okuyucuya sorgulatmaktan da geri kalmıyor. Biz de kitabın hiç düşmeyen aksiyonu ve heyecanıyla birlikte hop oturup hop kalkarak, çoğu zaman da şaşırarak sayfaların arasında kayboluyoruz.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar