Patrick Rothfuss’un Asıl Başarısı: Üç Kısımlı Sessizlik
Kral Katili Güncesi serisi ile adını duyuran epik fantezi yazarı Rothfuss, Kvothe’un hikayesi ile büyük bir ün yakalayıp ismini tüm dünyaya ulaştırmıştır. Tabii 3. kitabı hala yazmamış olması bu konudaki sorulara da verdiği cevaplarla okuyucularının daha çok sitemlerini çekmeye başlayan yazarımız aslında zaferini kelimelerine borçlu.
Üçleme Hikaye Örgüsü Açısından Ne Kadar Başarılı?
İlk önce bu sorudan başlayalım. Baş kahramanın yaşadığı olaylar, istemese de içine daldığı belalar ve sonucunda mutlaka bir yerinden elde ettiği yararlar… Aslına bakacak olursanız patlak verdiği pek çok noktası var. Ve bunların açıklamasını da yapmak yazar açısından oldukça kolay. Çünkü biz Kote’nin söylediklerini okuyor, onun ağzından kitaba bakıyoruz. Bu da Kote’nin bahsettiği egoist Kvothe’un fikirlerini barındırıyor ve bizleri yanlış düşünmeye yönlendirebiliyor. Aslında hata bulmuş olsak bile mantıklı bir nedeni olduğu için açıkça hata bile diyemeyebiliyoruz.
Yani anlatmak istiyorum ki; mesela Kvothe bir şehri yakıp kül ettim derken kendi egosu ve çok bilmişliği özellikleri yüzünden bunu içsel dünyasında mübalağa ederek dışa vuruyor olabilir. Çünkü şimdiye kadar biz kendisinin bahsettiği o gösterişli hareketlerinin yalnızca ,birkaç teoriyle desteklediklerimiz dahil, çok az bir bölümünü okuyabildik ve geriye de sadece 1 kitap kaldı. Bunlara adamakıllı çıkıp hata diyemememizin sebebi de oldukça basit, zirâ Rothfuss’un ağzından ilahi bakış açısıyla değil, karakter bakış açısı ile Kote’nin ağzından okuyoruz ve bilgi haznemiz onun öz fikirleri dışına çıkamıyor.
Peki Bu Olaylar Silsilesinin Gittikçe Kötü Duruma Gelmesi Neden?
Çünkü elimizde hala son kitabımız yok ve teoriler yığınları bulmuş durumda. İnsanlar da dolayısıyla bunların dışında farklı gelişmeler arzu ediyor ama ihtimaller azaldıkça ve Rothfuss ses vermedikçe beklentiler düşüyor. Beklentilerin düşmesinin yanında kitabın ilk okunduğu zamanlarda oluşturduğu heyecan ve merakın yerini, o zamanlarda fark etmediğimiz ama aslında tekrar baktığımızda gözümüze batan hatalar alıyor. “Ulan acaba bunu böyle abarttı abarttı da şunu mu çıkardı aradan? Öyleyse hay ben böyle işin…” düşünceleri yavaş yavaş akıllarda belirmeye başlıyor.
Şimdi şöyle bir sorun doğuyor buradan; kişi abartma olayının farkına vardığı anda kitaba bambaşka bir çerçeveden yaklaşıyor ve kendi içinde “O zaman burada da böyle oldu, şu da kesin şöyledir, ee ne kaldı yani geriye?”monoloğuna girişiyor. Bu yüzden kitabın o güzel hikayesi ve evreni birden okuyucudaki tahtını kaybediyor. Aslında kötü olmasa bile bu kadar uzun zaman boşlukta sallanan kişiler isteseler de istemeseler de bu ipe tutunuyorlar. Yavaş yavaş herkes Kvothe’un ve yazarın nerede çuvalladıklarını kendilerince olsun olmasın ortaya döküyor. Çuvallama noktasına değinmeseler dahi birbirinden bağımsız bol bol teori akla geliyor ve bunları mantıklı nedenlerle destekledikçe de sıradaki kitaba beslenen heves düşüyor “Bunu da söylüyorum ama umarım çıkmaz” bölümü geliyor. Ama teorilerin artmasıyla birlikte “Bunların hiçbiri de olmayacaksa ne olacak yahu?” diyerek biraz rahatlatan o bölüm de ortadan kalkıyor.
İşte Herkesin Bu Yollardan Geçtikten Sonra Anladıkları Yıldız: Kelimeler!
Eğer siz de şimdiye kadar çıkan tüm kitaplarını elden geçirmiş hatta belki de dönüp dönüp baştan okumuşsanız bu yolları çoktan geride bırakmış olmalısınız. Rothfuss’un başarısı aslında bunların hiçbirinde saklı değil. Onun asıl malzemesi kelimeler. Betimlemerini, anlatışını, akıcılığını ve şarkılarını düşündüğünüzde serinin insanları kendine nasıl aşık ettiğini görebilirsiniz. En büyük kanıtı da Üç Kısımlı Sessizlik bölümüdür.
Üç Kısımlı Sessizlik’te yazar kendisidir. Orada Kote’nin veya Kvothe’un düşüncelerinin harmanladığı cümleler ve şekillendirmeler görmeyiz. Orası yazarın kendi özel alanıdır. Ve Rothfuss bu özel alanında sessizliği anlatır bizlere, bir nevi onu betimler. Her kitabın başlangıcında veya sonunda bu bölüm sessizliği ruhumuzun derinliklerinde hissetmemize sebep olabilir. Kitaba tamamen sakin bir ruhla başlar, kitabı tamamen sakinleşmiş bir ruhla bitiririz. Özellikle sonunda yer alan sessizlik aktarımı apayrıdır. Çünkü heyecanlı bir serüvenin ardından birden her şeyin susması normalde okuyucuyu ani bir patlama arkasından gelen sessizlik gibi afallatabilir. Ancak Rothfuss kendi sessizliğini yaratıyor ve bunu kelimeleri ile harika bir uyum içinde birleştirerek bu etkiden bizleri oldukça uzaklaştırıyor. Kelimeler üzerindeki hâkimiyetini kitabın geri kalan kısmında da görüyoruz bu kaçınılmaz. Ancak olaylardan, meraktan veya farklı odaklanma noktalarından ötürü fark edemiyoruz. Üç Kısımlı Sessizlik bunu anlayabilmek için en uygun yer.
Kısaca sessizliği usta bir dille anlattığı ve her kitabında yer verdiği Üç Kısımlı Sessizlik sayesinde çaktığımız kelime başarısı Patrick Rothfuss’un üçlemesini yaşatan ve ayakta tutan asıl etken, herkesin de bariz kabul ettiği bir ustalık. En azından 3. kitapta bizi kendi dünyamızdan çekip koparan bir dil göreceğiz…