Periler mi Oyun Oynuyor Bana, Yoksa Kendi Zihnim mi: Tepedeki Ev

Tepedeki Ev ismini, Hillsdale kasabası yakınlarında, tepelerin arasında yapılmış ve kasaba halkının perili olduğunu düşündüğü için yaklaşmadığı Viktoryen tarzdaki tuhaf mimarisiyle ve gizemli geçmişiyle ünlenmiş eski evden alıyor. Bu evi ve içindeki psişik fenomenleri incelemek ve meseleye bilimsel bir hava vererek akademik itibar kazanmak isteyen Dr. John Montague, Tepedeki Ev’i birkaç haftalığına kiralıyor. Araştırmalarında kendisine gerek fiziksel gerekse psişik güçleri ile yardımcı olmasını istediği birkaç kişiyi de yanına almak istior. Bunun için ufak bir araştırma yaparak tuhaf birtakım olaylar deneyimlemiş insanlardan oluşan bir liste çıkararak adreslerine ulaşabildiği kişilere, onları Tepedeki Ev’e davet eden mektuplar yolluyor. Ancak netice itibariyle doktorun davetine yalnızca Eleanor Vance ve Theodora isminde iki genç kadın yanıt veriyor. Bir de Tepedeki Ev’in sahibi Sanderson’ların sorumsuz oğlu, evin gelecekteki sahibi Luke Sanderson onlara eşlik ediyor.

Bu da 1963 yapımı The Haunting uyarlamasındaki Hill House

Bu da 1963 yapımı The Haunting uyarlamasındaki Hill House

Karakter işlenişinin muazzam olduğu kitaptaki hikâye üçüncü kişi ağzından aktarılıyor, ancak Eleanor Vance’in bakış açısı birçok bölümde baskın bir biçimde rehberlik ediyor okuyucuya. Eleanor, hastalanan annesini yirmili yaşlarının başında bakmaya başlayan ve on iki sene boyunca hasta annesiyle gençliğini kapalı bir evde heba etmiş olan çekingen, içine kapanık, dış dünyadan soyutlanmış bir kız. Tepedeki Ev’e davet mektubunu heyecanla karşılıyor ve birlikte kaldığı ablasıyla eniştesinin karşı çıkışına karşın (gerçi onlar daha ziyade, Eleanor’un da hakkı olan arabayı alıp gidişine tepki veriyorlar) gizlice arabasını alarak heyecanla davete icabet ediyor. Öyle ki, yaşamına yeniden başlamak isteyen tazelenmiş bir genç kadın olarak heyecan dolu bir yolculuğa çıkıyor ve Tepedeki Ev’e ilk o varıyor. Evin bakımını üstlenmiş yaşlı Bay Dudley’in soğuk karşılamasına rağmen hevesini kaybetmiyor ve daha sonra gelen Dr. Montague; genç, güzel, hayat dolu ve açık sözlü neredeyse her özelliğiyle Eleanor’un tam tersi olan Theodora ve Luke Sanderson’la aralarında tuhaf ama sıcak bir arkadaşlık gelişiyor. Eleanor hayatında ilk kez deneyimlediği heyecan verici duygularla eve ve arkadaşlarına ısınıyor, ancak zamanla, ilk psişik fenomenler gözlenmeye başladıkça evin zihnini ele geçirmeye başladığını hissediyor.

Alın size evlere şenlik kadro. Gerçi söz konusu evde pek bir şenlik ortamı yok.

Alın size evlere şenlik kadro. Gerçi söz konusu evde pek bir şenlik ortamı yok.

Kitapta okuyucuya inanılmaz bir edebi haz veren betimlemeler öylesine etkileyici ki, insanın zihninde her bir ayrıntı kolayca canlanıyor. Ancak ben Tepedeki Ev’in betimlenen tuhaf, yanlış ve ters mimarisinden o kadar etkilendim ki, neredeyse üzerimde fiziksel bir etki bıraktı ve çarpık açılar midemi ve zihnimi bulandırdı. Lovecraft ve King gibi yazarların da özellikle anlatımlarında yapıların “iğrençliği” hakkında yazdıklarını çok görmüşümdür ve açıkçası bir “yapının”, cansız bir nesnenin nasıl olup da insana tiksinti verebileceğini anlayamamışımdır. Sanırım anlatımıyla bu hissi bana geçirebilen ilk yazar Shirley oldu.

Tepedeki Ev sabırsız bir şekilde ziyaretçilerini bekliyor. İçeri bir kez adım atan, bir daha eskisi gibi çıkamıyor. Ama siz yine de Tepedeki Ev’in zihninizi 228 sayfa boyunca esir almasına izin verin bence, pişman olmayacaksınız.

Keyifli ve bol ürpertili okumalar dilerim.

Yorumlar