Senelerin Tüketemediği Bir Hayranlık: Harry Potter
-
Gülçin Akturan
- Kitap, Sinema
- 29 Eylül 2015
12 yaşındaydım ilk Harry Potter kitabını elime aldığım zaman. Ortaokulda sınıf arkadaşımın getirdiği kitapları sırayla okuyorduk, hatta komik bir şekilde aynı dönem Yüzüklerin Efendisi kitapları da aynı düzende 3-4 arkadaş arasında dönüyordu. Öğle tenefüslerinde oturup kitapları tartışır, en sevdiğimiz karakterlerin gazetelerden ya da dergilerden bulabildiğimiz fotoğraflarını toplardık. Şu an 26 yaşındayım ve hala zaman zaman yine Harry Potter okuyorum. Bu yazıda 10 küsür yıldır bıkmadan, usanmadan kitapları okumamın ve filmleri izlememin ardındaki nedenlerin üzerinde durmaya çalışacağım. Yani bu bir hayran yazısıdır!
Hayır, Çocuk Kitabı Değil!
Harry Potter okuduğumu ve sevdiğimi belirtmek ortaokul ve lise yıllarımda “Aaaa gerçekten mi!” şeklinde karşılanırken yıllar ilerledikçe ve ortamlar değiştikçe “Aaaaa, çocuk kitabı değil mi o?” şekline dönüşüverdi. Öncelikle, Harry Potter sadece bir çocuk kitabı değildir! Bunu açıklamak için yine kendimden referanslar vermem gerekirse; çocukluğumda okuduğumda anlamadığım ancak seneler sonra tekrar okuduğumda kavrayabildiğim bölümler vardı. Önceden Çapulcu Haritası’nın Snape’e verdiği cevaplarla eğlenirken şimdi Harry’nin yaşadığı iç karşıklıklar, Ron’un herkes tarafından malum sosyal statüsü ve Hermione’nin bir Muggle olarak kendini kanıtlamaya çalışması daha çok ilgimi çekiyor. Ayrıca şahsımın utanmadan ve de sıkılmadan bir bankanın genel yönetim ve denetim kurulu karşısında “Harry Potter okumayı çok seviyorum.” demişliği var, epeyce güldüler o ayrı. Unutmadan, yurt dışında kitapları “Harry Potter- Adult Edition” şeklinde bulmak da mümkün. Kitapların içeriği tamamen aynı, sadece kapakları biraz daha büyük işi. Velhasıl kelam, Harry Potter’ın ayrıca çocuklara hitap ediyor olması onu salt bir çocuk kitabı yapmaz.
Hem Bizim Dünyamızda Hem de Değil
Sanırım Harry Potter’ı bu kadar sevilir kılan şeylerden biri de hikayenin bambaşka bir evrende değil; aslında bize çok yakın ama aynı anda çok uzak bir dünya ile bildiğimiz dünya arasında geçmesi. Diagon Alley’le Londra sokaklarını birbirinden ayıranın sadece bir duvarın ve King’s Cross tren istasyonundan Hogwarts Treni’ne geçiş olduğunu bilmek hem öyküyü hayal etmeyi hem de onu benimsemeyi daha da kolaylaştırıyor. Dördüncü kitabı okurken Türkiye’nin Quidditch maçından bahsedildiği anda yüreğinin pırpır etmediğini söyleyene henüz rastlamadım. Hatta minicik hayal dünyamda Türkiye’nin Quidditch takımından yola çıkıp küçük bir öykü bile yazmışlığım vardı. Bir de tabi işler ciddileştikten sonra Sihir Bakanı’nın günümüz siyasi hayatına etkisi olduğunu okuyunca, büyülü dünyanın normal dünyayla ne kadar ilişkili ve de aynı anda ondan ne kadar bağımsız olduğunu görmüş olduk.
Hogwarts…
Kitabı elime aldığımda 12 yaşında bir minik insan olduğum için mektubumun geciktiğini, PTT’nin adresi bulamadığını ve hatta yanlış yere götürdüğünü ve başka birinin benim yerime Hogwarts’ta okuduğunu bile düşündüm. Çünkü her şeyden çok o şatoya gidip, o dersleri almayı istiyordum. Biçim değiştirme, iksirler, karanlık sanatlara karşı savunma hatta bitkibilim… Kitaptaki dersler o kadar güzel oluşturulmuş ve okuyucuya aktarılmış ki insan ister istemez bir parçası olmak, o büyülü hayatı hissetmek istiyor. Hala kapıyı açamadığımda bir “Alohomara” yapamadığıma kahroluyorum daha ne olsun! Ders içerikleri haricinde Hogwarts’ın kendisi; İhtiyaç Odası, Quidditch sahası ve tabi ki Yasak Orman ile Harry Potter’ı sevmek için bir başka nedeni oluşturuyor. Bay Filch’in yanında çalışmak koşuluyla da olsa, Hogwarts gel yuvam ol!
Kurguya Paralel Oluşturulmuş Karakter Hikayeleri
Harry Potter’da anlatılan yalnızca genç büyücü Harry’nin başından geçen maceralar değil tabi ki. Harry’nin arkadaşlarından, Hogwarts profesörlerine; kurgudaki yetişkinlerden, kötü adamlara hatta ev cinlerine kadar neredeyse her karakterin ilgi çekici bir öyküsü var. Bu öykülere bağlı olarak da bir karaktere daha yakın hissetmeniz ve onu benimsemeniz yahut onu anlayıp bir nebze olsun affetmeniz kolaylaşıyor. Hatta artık çözdüğünüzü düşündüğünüz karakterlerin bile aslında bilmediğiniz birçok özelliği ve yaşanmışlığı olduğunu kitaplar ilerledikçe görebiliyorsunuz. Yine bu noktada kurgunun güzelliği devreye giriyor tabi ki, size sayfalar boyunca bir cani ya da hain olarak sunulan bir karakter için göz yaşları döktüğünüz anlar gelebiliyor. Kitapları bitirdiğimde arkasından göz yaşı döktüğüm tüm karakterler için helva kavurduğumu eklemeden geçemeyeceğim. Hayır, bunun Kurtlar Vadisi’nde Çakır ölünce mevlüt okutmakla uzaktan yakından ilgisi yok!