Silmarillion – Yüzüklerin Efendisi’nin Arkasındaki Mitoloji
Bir dilbilimci ve edebiyatçı olarak J. R. R. Tolkien, mitlerin ve halk hikayelerinin değerini bilen birisiydi. Vatanı İngiltere’nin hikayeler açısından bir eksiği olmasa da, Anglo-Saxon kültürünün kendine ait bir mitolojisi yoktu. “Orta-Dünya” mitini yazarken İskandinav, Galler ve Kelt mitolojilerinden esinlenmişti. Yarattığı fantastik diyarı, İngiltere’nin mitolojisi olmaya layık görmüş ve alegorik değil, efsanevi bir metin olarak okuyucularına sunmuştu. Hobbit bir masal, Yüzüklerin Efendisi ise epik bir yolculuğun romanıydı. Tüm hayatı boyunca çalışıp, ince eleyip sık dokuduğu eseri “Orta-Dünya” bundan mı ibaretti? Elbette hayır, bugünkü yazımızın konusu, John Ronald Reuel Tolkien’in bazen bir tarih, bazen bir coğrafya, bazense bir hikaye kitabı olan, geniş kapsamda Orta-Dünya’yı anlatan Silmarillion (Silmarilyın diye okunuyor).
Yüzüklerin Efendisi’den Çok Önce, Hobbit mi? Daha da Öteye!
Önce kitaba ve anlattıklarına girmeden önce genel bir bilgi verelim. Tolkien neredeyse tüm hayatı boyunca “Orta-Dünya” dediğimiz, kendisi için dünyanın kadim zamanı olan vakti yazıyor. Birinci Dünya Savaşında bir askerken bile bulduğu boşluklarda Silmarillion’da okuyabileceğiniz “Gondolin’in Düşüşü” hikayesini yazmaktaydı. Tolkien’in seksen bir yıllık hayatının birikimi ve meyvesi olan en kapsamlı eseri Silmarillion. Aslında parça parça dağınık olan bu “mitoloji”, Tolkien’in isteği üzerine tek bir cilt haline geldi. Oğlu Christopher Tolkien, babasının yazdıklarını düzenleyen ve arada derede kalmış boşlukları, taslaklarda okuduklarıyla tamamlayan kişi. Tolkien öldükten dört yıl sonra yayına hazır hale geliyor. Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit haricinde okuyacağınız tüm “Orta-Dünya” metinlerinde Christopher Tolkien’in payı büyüktür. Tolkien hakkında konuşulurken genellikle oğlu unutulur, buradan kendisine de saygılarımı ve sevgilerimi iletmek isterim.
Silmarillion’un sahne arkası olarak nitelendirebileceğimiz, birleşmiş bir anlatıdansa ayrı ayrı işlenmiş şiirler ve hikayeler ayrıca “History of Middle-Earth” adlı 12 ciltlik büyük bir seriye de sahip. Bunlar zaman içinde değişen kopyalar, ayrı ayrı yazılmışlar. Silmarillion’u okuduysanız, hoşunuza gittiyse ve koleksiyonculuk damarınız ağır basarsa bakmanızı öneririm.
Orta-Dünya Hakkında Ne Biliyoruz? Hepsi Silmarillion’dan Geliyor
Tolkien için Orta-Dünya, kendi dünyamızın kadim zamanlarını anlatıyor dedik, biraz açayım. Yüzüklerin Efendisi, Üçüncü Çağ’da geçmekte. Silmarillion’un neredeyse tamamı bu çağdan önce geçiyor. Bazı mektuplarında Tolkien’e sorulduğunda, “Madem Orta-Dünya bizim dünyamızın geçmişi, biz hangi çağdayız?” diye, Yedinci Çağ diyor. Silmarillion aslında Red Book of Westmarch’ın bir parçası, Bilbo’nun Elfçeden Westeron diline çevirdiği yazmalar. Yüzüklerin Efendisi’de görülen, içinde Hobbit romanını da barındıran Kırmızı Kitap, Tolkien’in ingilizceye çevirdiği antik yazma olarak geçiyor. Filmlerde falan nereden baksan en fazla 400 sayfa olur o kitap, öyle bir defter koymuşlar ama Tolkien için tüm eserleri o sayfalarda.
Silmarillion tam olarak neyi anlatıyor? Evrenin yaratılışından, Orta-Dünya’nın (bir diğer adla Arda) dördüncü çağına kadar olan zamanı, kimi zaman bir atlas gibi, kimi zaman bir ansiklopedi, kimi zamansa roman gibi işliyor.
Kitabın ve anlattıklarının özetini geçmektense, kitabın bölümlerinin üzerinde durmak istiyorum. Kitabı okumak isteyenlere mani olmayalım. (Zaten böylesine kapsamlı bir kitabın özetini geçmek, Silmarillion’a ihanet olur.) Daha derinlere girmeden önce belirtmek istediğim bir nokta var: kitabın ansiklopedik bir yapısı olduğundan dolayı bazı yerlerde coğrafya konusuna çok derin giriyor. Bunun nedeni Tolkien’in çeşitli Orta-Dünya hayranlarının isteği üzerine bunları detaylandırması. Kitabın önsözünde bundan bahsediyor zaten. Kitabı ilk okuduğumda (biraz daha ergen yıllarım olduğu için) coğrafya bölümlerini geçmiştim. Sonradan okudum, eğer kitap ağır gelirse bunu yapmaktan çekinmeyin. Sonra zaten insanın defalarca okuyası geliyor, o da o zamana kalsın.