Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında: Jazz ve Aşk
-
Serenay Ağın
- Kitap
- 4 Ekim 2018
Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce biraz Murakami okumak hakkında konuşmak istiyorum. Murakami’nin bu yazıma konu olan kitabı ve özellikle son zamanlarda Türkçe’ye çevrilen diğer kitapları (Karanlıktan Sonra, Sputnik Sevgilim, vb.) Murakami ile tanışma kitapları olarak nitelendirilmemelidir. Murakami ile tanışma kitapları kronolojik sıraya da göre gitmemelidir. Bence özellikle Murakami’nin altın çağını yaşadığı 2000’li yıllardaki kitapları ile başlanılmalıdır Murakami ile tanışmaya.
Özellikle 2000’li yıllarda yazdığı kitaplardan kastım 1Q84 ve Sahilde Kafka’dır. Çünkü Murakami’nin hayal gücüne en çok hayran kalabileceğiniz, Murakami’nin de adeta kalemiyle bir cambaz gibi oynadığı iki kitabıdır bu kitaplar. Çok değişik bir türe sahip kitaplardır, hatta belirli bir türe dahil edilemeyeceklerini de düşünüyorum. Bilimkurgu deseniz değil, fantastik deseniz değil; ancak gizemli kitaplar denebilir belki.
Karanlıktan Sonra da bu kategoriye girer ancak o da kesinlikle bir tanışma kitabı değildir. Hatta bu saydığım kitapları okumadan Karanlıktan Sonra’nın derinliği anlaşılamayabilir. Ancak bunların dışında, şimdi bahsedeceğimiz kitap da dahil olmak üzere, diğer kitapları bu özel türden ayrılır ve ilişkileri konu alır. Zaten ilişkiler Japon edebiyatında önemli bir yer işgal etmekle birlikte edebiyatta hassasiyetle işlenen bir konudur (Bunun en güzel örneklerinden birisi de Mişima’nın Denizi Yitiren Denizci kitabıdır.)
Murakami’yle daha önce tanışmış olanlar onun için müziğin önemini bilirler. Özellikle klasik müzik ve jazz ağırlıklı olarak. Nitekim bu kitap da Murakami’nin şarkı isimleri verdiği üç kitaptan birisidir ( Diğerleri de İmkansızın Şarkısı (Norwegian Wood) ve Dance, Dance, Dance isimli kitaplarıdır).
Murakami okumayı her zaman çok sevmişimdir (Her ne kadar ilişkileri konu aldığı, içinde gizem bulunmayan kitapalrını daha az sevsem de). Bu kitabı okumaya karar verdikten sonra Goodreads’ te beni çok etkileyen ve özellikle de kitabı bir an önce sabırsızca elime almama sebep olan bir yorum ile karşılaştım. Mustafa Aiglon isimli kullanıcıya ait olan yorum şu şekildeydi: “Okudum ve kitabın başına şunu yazdım: Ortalama bir erkeğin hayatına 3 kadın girer. İlki sevdiği ve hayatını mahveden, ikincisi hayatını mahvettiği kadın üçüncüsü de adamı toplayan ve tekrar yaşamasını sağlayan kadın.” Sanıyorum ki bu kitap hakkında yapılabilecek en güzel tespitti bu. Haliyle bu yorum beni tam tersini de düşünmeye sevk etti.
Nitekim Murakami’yi tanıdıkça anlayacaksınız bir erkek yazar olmasına rağmen acı çekmek konusunda kadınlara ve erkeklere oldukça eşit bir mesafede. Yani bu da edebiyatta gördüğümüz klasik erkek çok acı çeker kadın çok acı çektirir zihniyetinden oldukça farklı, adeta devrim niteliğinde bir bakış açısı acı çekmeye karşı. Bu nedenle de aslında Murakami böyle bir yorumun tam tersini de yapmanıza izin verecek türde bir yazar.
Kitabın ana karakteri bir jazz bar sahibi Hajime. Kulağa ne kadar havalı geliyor değil mi; Jazz bar sahibi. O zaman Murakami’nin bir jazz bar sahibi olduğunu öğrenmek sizleri hayli şaşırtacaktır diye düşünüyorum. Zaten Murakami’nin kitaplarında hep yaşamından ufak (Belki de büyük) izlere rastlıyoruz. Genelde bu izler de kendilerini mekan isimleri olarak gösteriyor bizlere.
Eh Hajime’nin başına gelenler de bizleri şaşırtmaz artık diye düşünüyorum. Elimizde kendisini geçmişten bir aşk üçgeni içerisinde bulan bir Hajime var. Sonrasında olaylar tam da Mustafa Aiglon’un yorumundaki gibi gerçekleşiyor. Nitekim kitap da Hajime’nin çocukluğundan başlıyor ve günümüze kadar geliyor. Çocukluğunda ilk köşesi oluşan bu üçgen günümüzde tamamlanıyor ilk köşesi ve son köşesi şimdiki zamanda birleştiğinde.
Kitap hakkında daha çok konuşup da büyüsünü bozmak istemem. Bir tanışma kitabı olmamak kaydıyla gerçekten okunmaya değer bir Murakami kitabı olduğunu düşünüyorum. 1999 yılında yayımlanan bu kitabı adım adım Murakami’yi Murakami olmaya yaklaştıran kitaplarından birisi.