Son Murakami, Şimdilik: Sputnik Sevgilim
Dünya edebiyatında her iklim, bölge harika yazar ve eserlere gebe. Nasıl Latin Amerika’nın büyülü gerçekliğiyle ünlü Marquez’i varsa Japonya’nında Kavabata, Oe, Mişima gibi birbirinden değerli yazarları var. Ve tabi ki Haruki Murakami. Son birkaç yıldır neredeyse her Nobel Ödülleri Edebiyat Kategorisinde en çok konuşulan yazarlardan bir tanesi. Şimdiye kadar Nobel’i alamadı ancak okunmaya değer birçok kitabı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Onlardan biri de son kitabı Sputnik Sevgilim.
Evvela kitabın isminden bahsetmek istiyorum. Sputnik, Sovyet Rusya’sının uzay yarışı sırasında sonsuz karanlığa gönderdiği uydulara verdiği isim. Tıpkı Amerika’nın Apollo’su gibi. Kelimenin sözlük karşılığı yol arkadaşı demek ve bu isim kitapla da tam olarak uyum içinde.
İsimsiz bir anlatıcının ağzından Sumire’nin hayatını dinleyerek başlıyoruz okumaya. Gayet sıradan bir aile ve okul hayatının yanında olabildiğince silik bir karakter. Dişçilik yaparak geçimini sağlayan -epeyce yakışıklı- babası ve üvey annesi ile birlikte yaşayan Sumire, üniversite çağına geldiğinde kitap yazmak için okulu bırakır. Kendisine öğretilenlerin yaşamına katkı sağlamayacağını, okul sıralarında geçirdiği zamanın boşa gittiğini, edebi gelişimi ve yazarlık kariyeri için engel teşkil edeceğini düşüncesi ile hareket eder. Ailesinin maddi desteği sayesinde tek başına yaşamaya ve yazmaya başlar. Ancak yazdığı hiçbir şeyi bitiremez, ortaya çıkardıklarından memnun olmaz. Yani işler hiç de umduğu gibi gitmez. Böyle durumlarda, kendisini yapayalnız hissettiği o anlarda saatin kaç olduğuna bakmadan evinin yakınındaki telefon kulübesine gider ve en iyi arkadaşına telefon açar.
Anlatıcımız Sumire’nin tek ve gerçek dostu olarak her daim yanındadır. Sumire ne zaman arayacak olsa onu dinler, tavsiyeler verir, uzun uzun konuşurlar. Genelde konuştukları edebiyat ve sanat eksenindedir ancak Sumire bir gece âşık olduğunu söyler. Hemde hayatında ilk defa tadar bu duyguyu.
Kendisinden yaklaşık 17 18 yaş büyük Myu adlı bir kadına aşık olur. Bir nişan merasiminde tanışır ikili. Edebiyat hakkında konuştukları sırada Myu’nun Beatnik terimi ile Sputnik’i karıştırmasının ardından iki kadın arasındaki o ilk tanışmaya has soğukluk yok olur, samimi bir şekilde konuşmaya başlarlar. Kendi ayakları üzerinde durabilen, başarılı, tuttuğunu koparan bir iş kadını olan Myu, Sumire ile olan sohbetin devamında ona iş teklif eder. Çalışmaya ihtiyacı olduğundan değil, onun niyeti günün birinde yazar olmak. Sadece Myu’ya yakın olabilmek, onun yanında olabilmek için teklifi kabul eder. Myu’nun sağ kolu olur bir nevi. O nereye giderse Sumire’de oradadır. Her şeyi beraber yaparlar ve daha önce hiç erkek arkadaşı ya da aşk deneyimi olmayan Sumire, bir süre sonra kendisini Myu’ya aşık olarak bulur.
Myu dünyaysa, Sumire Sputnik olur. Myu yolcu ise Sumire yol arkadaşıdır. Sumire’nin amacı yolcunun yanı, yöresi halini alır. Myu’nun yanında yöresinde, ekseninde olabilmek için en büyük ideali olan yazarlığa sırt çevirir. Onunla tanışmadan önceki hayatını geride bırakır, hayatının merkezine koyar aşkını. Ona duyduğu aşkla tabiri caizse uzay boşluğunda savrulur Sumire. Aşk doğası gereği savurur yürekleri…