Sonsuzluk Denizinden Sahra Çölüne: Dük Elric

Fantazya edebiyatının var olan en karanlık ana karakterlerinden birisi hiç şüphesiz Melibone’li Elric. Anti-kahraman tanımının tam anlamıyla hakkını verdiğini düşündüğüm az sayıda karakterden birisi. Raistlin olabilir ama ona da tam anlamıyla kötü adam demek istiyorum. Michael Moorcok’un yarattığı en başarılı Ezeli Şampiyon’un bu sefer okuyacağımız maceraları diğerlerinden çok daha sıra dışı.

Dük Elric adlı kitabı özel yapan, DC Comics tarafından çizgi roman olarak piyasaya sürülmüş olan Dük Elric adlı hikayenin senaryosuna yer veriyor oluşu. Konuya ilerleyen bölümlerde değineceğiz zaten. Benimkisi iştah kabartmak. Ondan önce Elric’in sonsuzluğun karanlık sularında yelken açışına şahitlik edeceğiz.

Kaderin Gemisinde Bir Dolu Yabancı

Kader Denizlerindeki Denizci, kitabımızın başlangıç hikâyesi. İlk bölümünde ise Elric’in yine aksiyon peşinde olduğunu görüyoruz. Hayatından hır gür eksik olmayan Melibone’nin son imparatorunu bir kovalamacanın içinde buluyoruz. Kaçan taraf olarak. Paralı askerlik yaptığı zamanlarda ortaya çıkan bir anlaşmazlık nedeniyle kaçarken soluğu deniz kenarında alıyor. Durup dinleneyim derken gariplikler devam ediyor ve bir gemi yoktan peydah oluyor. Su yüzeyindeki sisin bizatihi sorumlusu olan, normal insanların yolculuk etmesinin mümkün olmadığı bir gemi. İşin daha da garip olan kısmı gemi, hedefine varabilmek için Elric’i beklemektedir.

Bu tuhaf geminin hangi sularda yelken açtığını bilmeden kendisini içinde bulan Elric, burada kendisi gibi diğer Ezeli Şampiyonlar ile karşılaşır. Bunlar, var olan diğer evrenlerdeki, boyutlardaki yansımalarıdır. Geminin çok özel bir görev için çok özel bir takım insanları bir araya getirdiği anlaşılır; bilinen tüm evrenlerin yok olmasını önleyebilmek için. Bütün güçlerin üzerindeki bir güçten, varlıkların en kudretlileri tarafından verilen bir görev için yola çıkılır. Hem kendi dünyası hem de tanımadığı diğer dünyaları kurtarabilmek için Elric diğer Ezeli Şampiyonlar ile bütün düzlemleri artlarında bırakan bu yolculuğun birinci sınıf konuğu olarak yol alır.

Michael Moorcock

Michael Moorcock

Daha önce okuduğumuz Elric hikayelerinden çok daha azılı bir tehdidin baş gösterdiği ilk hikayeden sonra sıra geldi ikinciye. Romantik ve saplantılı bir hikaye okuyoruz burada. Çağlar öncesinden kalma bir aşkın, tutkunun başka bir gemide, karanlık sular –ilk hikayedeki ile aynı denizdeyiz- üzerinde nihayete erdiğini okuyoruz. Elric’in uzak atası olan lanetli bir Melibone’linin hırsı ve açgözlülüğü yüzünden kaybettiği sevgilisine ulaşma hikayesi. Tabi aşk her zaman herkes için mutlu son demek değildir. Hem de işin içine asırlar girince çok daha zor oluyor…

Çizgilerle Buluşan Melibone’li

Önceden bir çok kez kitaptan uyarlanan çizgi romanlar gördüm, okudum. Hatta birkaç tanesine sitede yer vermeye çalıştım. Ancak ilk defa o çizgi romanların senaryo hallerini bir kitap içerisinde okuduğum öykü Dük Elric adlı hikaye oldu.

M.S. 1000 yılındayız. Elric’i bu kez İngilizlerin, Danların, Frenklerin, Galyalıların arasında görüyoruz. Ve bir arayış öyküsü okutuyor bize Dük Elric. İngiltere adına savaştan savaşa koşan Elric, bir takım gerekçeler sebebiyle ordudan sürülür. Artık herhangi bir koşuşturma içerisinde olmak zorunda olmayan Middlemarch Dükü hayatını adadığı arayışına çıkmaya karar veriyor. Önce ‘kullanmamaya karar verdiği’ kılıcını emanet ettiği yerden teslim alıyor. Ardından kendisini Afrika’nın en büyük kum denizinde, Sahra Çölü’nde buluyor. Kral Gümüşderi’yi, yaşadığı yeri bulabilmek için çıkar yola. Evrendeki her şeyin cevabını alabileceği, var oluş nedenini anlayabileceği tek yer burasıdır Elric için.

Ancak çöldeki tehlikeler sıcak ve susuzluktan ibaret değildir. Düşman yaratmak konusunda oldukça başarılı olan Elric’in canını almak isteyenler de soluğu Sahra’da alırlar. Ardında tehlikelerin en eli kanlıları. Önünde ise hayatının amacı. Elric bu defa canını gerçek anlamda dişine takmak zorunda…

Dük Elric kitabı içerisinde bir tane de Albino Zenith hikayesi yer alıyor. Olaylar İkinci Dünya Savaşı zamanlarında Fransa’da vuku buluyor. Zenith’in Hitler ve yandaşlarının Kaos Lordları ile olan anlaşmalarına engel olmaya çalıştığını okuyoruz. Resmen pastanın üstündeki çilek, vişne, herhangi bir meyve vs. gibi olduğunu söyleyebilirim.

 

Elric’in Çilesi

Fantastik roman karakterleri içerisindeki en çilekeş karakter sanırım Melibone’li Elric’in ta kendisi.  Bütün evrenin, evrenlerin derdi omuzlarında. Kelimenin tam anlamıyla. Literatür içerisindeki en anti-kahraman kişilik aynı zamanda. Yaptıkları, içerisinde dahil olduğu olaylar düşünülünce hayatta kalıyor olması bu tavrına, hareketlerine bağlı.

Evrenin siyah ve beyaz olmadığı aşikâr. Her türden renk ve ahenk mevcut düzende kendisine yer buluyor. Ancak yöneticileri, tanrıların tarafları olmak zorunda. Kaos ve Düzen. Siyah ve beyaz. Elric hikayeleri tam da bu iki güç arasında can çekişen dünya da cereyan ediyor. Sürekli bir diğerinin terazinin kefesinde ağır bastığı bir dizi hikaye hayat verir Elric’e. Michael Moorcock kesinlikle dahiyane bir karakter yaratmış. Yaratmış. Cidden tam olarak bu tanım. Akılda kalıcı olmayı çoktan aşmış durumda Elric. Bir kere adamın sağlık sorunları var ve bir kısır döngü içerisinde. Her şeyi layıkıyla yapamıyor. Hep ölümün kıyısında sürdürüyor hayatını. Onun kadar ölümle burun buruna gelen başka karakter hatırlamıyorum.  Hikayelerini okudukça gittikçe daha çok tanıyor ve benimsiyorsunuz. Elric farkı oluşuyor ister istemez.

Bir Garip Denizci

Kader Denizlerindeki Denizci adlı hikayede –haliyle denizcilik olunca kan çekiyor- Elric’i ve diğer Ezeli Şampiyonları bir görev için bir araya gelmiş görüyoruz. Öykü içerisindeki olaylardan ziyade atmosfer çok hoşuma gitti. Kendi sisini yaratan bir gemiden bahsediyorum. Okurken “ah o gemide bende olsaydım” oldu bir ara. Hele yolcular ve bir araya geliş şekilleri. Buram buram uğursuzluk akıyor. Atmosferi bir kenara bıraktığımız zamanda olayların niteliği daha önce okuduklarımızdan çok daha büyük bir tehdide işaret ediyor. Evrenin fiziksel bir merkezi olduğunu ve o merkeze kimsenin gitmesinin mümkün olmayacağı bir boyuttan gittiğinizi düşünün. Ve orada da sizi var olan en büyük büyü gücü karşılıyor. Düşmansınız. Hani Elric sevmiyor olabilirsiniz ama olayların ne seviyeye geldiğini görmek, yuh demek için bu öyküyü kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

Bu öykünün ikinci kısmında ise çağlar öncesinden gelen bir tehditle karşı karşıyayız. Zamanın mekan dinlemediği, boyutlar arasında olduğu gibi zamanda da yolculuğun mümkün olduğu bu evrende geçen örnek bir hikaye. Bir miktar aşk ve romantizm içerdiğini de eklemeden geçmeyeyim.

Comic Elric

Kitap içerisindeki asıl bombaya geldi sıra. Kitaba adını veren Dük Elric, John Ridgway tarafından DC Comics için çizilen çizgi romanın senaryosundan oluşuyor. Daha önce birkaç kere çizgi roman senaryosu okumuştum. Ama hiç böyle bir kitabın içerisinde bu hacimde bir metin okuduğumu hatırlamıyorum. Elric’in Sahra Çölü’nde belki de hayatının en büyük arayışının öyküsünden oluşan bir hikayeydi. Yalnız bir şey dikkati çekiyor. Öykünün başında Fırtınayaratan yok. Elric, hayatının kaynağı olan ama aynı zamanda kendisinden nefret etmesine yol açan kılıcından uzaklaşmayı başarmış görünüyordu. Du çünkü hiç bir birliktelik bu kadar şiddetli olamaz. İnsanın lanetine muhtaç olması böyle bir şey.

Fırtınayaratan ile Elric kaderin cilveleri sonucunda birbirlerine ölümcül bir ihtiyaç duyuyorlar. Birisinin yaşaması bir diğerinin de iştahını gidermesi için birlikte savaşmak zorundalar. Zira biri olmadan diğeri hep eksik kalıyor. Karakterin en büyük kaosu, başına gelen en büyük kötülük aynı zamanda en çok ihtiyaç duyduğu şey. Az önce demedik Elric gibisi yok diye. Boşuna demedim.

John Ridgway ismini bu öykü ile ilk defa duymuş oldum. İlk oluncada haliyle çizgilerini merak ediyor insan. Kitabın en sonunda bulunan Kökenler bölümünde –diğer bir çok tasarım ve kapak resminin yanı sıra- çizerin bu öykü için çizdiği bir sayfa yer alıyor. Çok fazla detay olmamasına rağmen fena değildi.

Daha fazlası

Yalan yok okuyucu her zaman açgözlüdür. Kitap içerisinde daha fazla Elric öyküsü okumayı çok isterdim. Fazla mal göz çıkarmazdan yola çıkarak söylüyorum bunu. Diğer üç kitaba oranla öykü anlamında daha az bir kitap olmuş. Nitelik olarak onlardan aşağı kalır yanı yok ancak dedim ya biz açgözlüyüz.

Bunun dışında kitapta yer alan Fantezi Suretler (2) adlı makale, yazarın kendi fantazya ve korku imgelerinin kaynağı hakkında bilgi verici nitelikte olmuş. Kendi türünde yazan bir çoklarına nazaran herhangi bir uyarıcı kullanmadığını belirterek başlıyor. Devamında ise Poe, Lovecraft, Walpole vb. gibi isimlere saygı duruşunda bulunmadan geçmemiş. İmgelerin kaynağının zihnin kendisi olduğunu dile getiriyor. Ancak hepimiz biliyoruz ki bir çok yazar, çizer, sanatçı sözünü ettiğimiz imgeler için bir takım takviyeler alıyor. Alsınlar da. Yoksa bahsettiğim alanlarda hep bir eksiklik olacaktı.

Elric okuyanlara ödev niteliğinde, okumayıp merak edenlere de heveslendirici niyetine bir kitap Dük Elric. Evrenin merkezine yelken açıp oradan Sahra’nın acımasız çıplaklığına uzanan öyküler bunlar. Ne yalan söyleyeyim özlemişim Elric’i. Bu güzide kitapların kütüphanemizde yer almasının sorumlusu olan İthaki Yayınları, ne güzel yaptınız öyle. Ben çok sevdim şahsen.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar