Sözünün Arkasında Duran Korku: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil

İsmiyle yaşayacak bir kitap olduğunu söyleyerek başlıyorum. Türkçe korku külliyatına yeni eklenen eser, barındırdığı kurgu dolayısıyla tam olarak ‘neler oluyormuş, haberimiz yokmuş’ yaklaşımı ile okurun karşısına çıkıyor. Tarihi korku olarak nitelemenin mümkün olduğu kitap bize çok yakın bir coğrafyada geçiyor.

Daha evvelden okuduğum bir çizgi romanla aynı bölgede Tırnova’da geçiyor olaylar. Gerçi Bülent Ayyıldız imzalı bu kitapta olayların pek de sabit bir yeri yöresi olmasa da burada başladığını söylemek mümkün. Zira anlatılanlar ele avuca sığmaz mekanlarda, zamanlarda cereyan ediyor.

Yolun Sonundaki Bela

Hikaye tatile çıkan Gül ve Murat çiftinin akraba ziyaretlerini de aradan çıkartalım diyerek revan oldukları Bulgaristan topraklarında başlıyor. Kız tarafının aile büyüğünü, Gül’ün halasını görmek maksadıyla vardıkları Tırnova’da görmeyi, karşılaşmayı ummadıkları hadiseler önlerine bir bir çıkmaya başlar. Önce yıkıntıda buldukları yeni durumdaki Aynalı Martin. Akabinde bir görünüp bir kaybolan esrarengiz gölgeler. Nihayet hedeflerine vardıklarında çok geçmeden daha hiçbir şey görmediklerini anlarlar.

Sözü edilen halanın evine varmaları ile en korkunç kabuslarından daha şiddetli, korku dolu olaylar peşlerine takılır. Murat, gözünü hiç bilmediği topraklarda, bambaşka bir “şey” olarak açar. Gül ise hangi zamanda olduğunu bilmediği bir savaşta hatta toplama kampında bulur kendisini. Olaylar bununla kalsa -denmez ama- yine iyi. Hadiseler gittikçe ürkütücü bir hal alır.

Bildiğiniz dünyayı şimdiden unutun. Tanıdığınız insanları unutun. Yaşanmış olayları, hafızanızda iz bırakan tarihleri silin atın. Olanların -ve olacakların- arkasından çok daha farklı güçlerin var olduğunu aklınızdan çıkarmayın..

Tırnova

Nefessiz Kal Ey Okur

Kitabın derdi bu sanırım. Başladığı gibi soluksuz bir şekilde bitiriyor insan. Konunun işlenişi, akışı, öyle bir tempoda gidiyor ki, olayların hızına yetişmek ne mümkün. Kurgudan rol çalmadığı için beni pek rahatsız etmeyen bu durum avantaj olarak sayılabilir. Zira okur, güçlük çekmeden okuduğu kitaplara daha fazla empati ile yaklaşıyor. Kitap ‘bir solukta okudum’ terimine uygun bir hızda okutuyor kendisini.

Bu durum avantaj olabileceği gibi tam tersi olması da mümkün. Hızlı akan bir hikaye içerisinde bazen diyalogların başı ile sonunu yakalamak zorlayıcı olabiliyor. Kim nerede ne dedi, buraya nasıl geldik, az evvel ne olmuştu gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Kitapta bunu çok yaşamadım ancak dalıp gittikten sonra birkaç defa “bunu kim söyledi lan şimdi” durumunu yaşadım, yalan yok.

Cadısı Bol Tırnova

Bunun yanında kitabın barındırdığı öğeler ana fikri beslemek konusunda başarılı olmuş. Eseri farklı kılmak adına yapılan dokunuşlar kitabın sıradan bir roman olmanın ötesine taşımış. Her zaman duyduğumuz şeyler üzerinden gitmiyor bir kere. Yazarın kurguladığı ve yerleştirdiği belli mekanizmalar, karakterler Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil’e kişilik kazandırmış.

Vakti zamanında gazetelere geçecek kadar dikkat çeken 1833 Tırnova hadisesi sebebiyle olayların geçtiği ya da başladığı yer coğrafyası itibariyle elzemdi. Balkan halkları arasında anlatılan cadı, vampir hikayelerinde önemli bir yer tutan Tınova bölgesi bu kitapta da kendisine yer bulmuş. Çokça kullanılan bir mekan, yer olmasına rağmen başarılı işlerle birlikte gayet güzel okunuyor.

Bir korku romanı okuduğumuzu söyledim. Yazar mistik ve/veya semavi noktalara el atarak eserine farklı bir tat kazandırmış. Ekseriyetle ortasından sonra meydana gelen bir dizi diyalog ve hadise bu etkiyi arttırmakta oldukça başarılı. Kitabın herhangi bir zamana ait olmadığı hissi burada daha da kuvvetleniyor. Hakikaten her ana ve mekana ait bir kitap olmuş. Olayların ne zaman yaşandığı sadece tarih meselesi. Hele ki o tarihi siz yazıyorsanız.

Bülent Ayyıldız

Bu Olmuş

Tek olmayan kısmı kitabın ismiydi: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil. Evet, tam olarak böyle. O konuda sıkıntı yok ama kitaba pratik olmaktan çok uzak bir isim seçildiği de aşikar. Okurken, söylerken pek konforlu bir başlık olmamış. Daha kısa ve çağrışım yapacak bir isim kitaba daha uygun olurdu diyebilirim.

Kapak rengine bayıldığım kitap, ana dilde yazıldığından sebep yazın kısmında teknik bir sıkıntı içermiyor. Tasarım aşaması da on numara olmuş. İthaki Yayınları’nın yerli edebiyat için karar kıldığı boyutla birlikte ayrıca şık duruyor.

Korku ve alt başlıkları en çok rağbet gören kurgu kategorilerinden bir tanesi. Ancak ülkemizde yabancı yazarlar dışında bu türü okumayan, soğuk yaklaşan yığınla insan tanıyorum. Yerli eser yerine deplasman sevdikleri dışında yorum yapamayacağım. Çünkü denemeden fikir sahibi olmak kolay.

Türk yazar ya alışıldık tarzda yeni nesil arabesk roman, deneme, şiir yazar ya da yazamaz diyenlere gelsin: alt türlerde neler yazılıp çiziliyor haberiniz yok. Çünkü; Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar