Stephen King: Korkunun Kralı Sinemaya Yenik Düştü!

Merhaba Ben Andre Linoge! Şeytanım…

Yüzyılın Fırtınası ile başlıyorum işe; Şimdi kitabı okuyan Andre Linoge’un nasıl karizmatik bir karakter olduğunu bilir. Hatta yaşlı hanım teyzeyi Allah yarattı(!) demeden hunharca katlettikten sonra söylediği “Ben bir küçük çaydanlığım, kısa ve tıknaz… İşte benim kulbum, işte ağız. Beni alıp dökebilirsiniz.. .ben bir küçük çaydanlığım, kısa ve tıknaz.” şarkıyı kim unutabilir?

tumblr_lud9vbkd061qclzbio1_500

Kitap ve hayal gücü çok farklı şeyler değildir. Hepimiz Linoge’u çok farklı bir adam olarak düşündük. Kimimiz çok karizmatik bir adam hayal ederken, kimimiz pis lanet bir adam hayal etti. Televizyon filmi olarak uyarlandığı  yılda yeni yeni Hollywood sularında yüzen Colm Feore çok çok yerinde bir Linoge’du. Kast seçimi o kadar iyidi ki; Feore sahneye girdiği anda geriliyordunuz. Fakat işte diyorum ya, bu adamın kitapları kurgu, yönetmen ve oyuncu kurbanı oluyor diye. Başkarakterin Şeytan olduğunu belirtmek için ikide bir hayvan dişleri taktırıp kameraya tıslatmak nedir arkadaş? Bakın bir kitap televizyon filmi gibi “yapılamaz” diye bir şey yok sevgili Kahramanlar. Fakat bu kadar kötü yapılamaz ne yazık ki. Şimdiler de günümüz korku ya da aksiyon filmleri fark etmez, hepsi görsel efektler ile kotarılıyor. Evet bu filmlerin yapıldığı zamanlarda daha çok FX denilen (makyaj ve protez ile yapılan görsel efektler) yöntem kullanıyordu ama bu yöntem bile “nasıl olsa televizyon filmi emaaaaannn” kafası ile yapıldığı için çıkardığı sonuç içler acısı.

Yine bir diğer işten bahsetmek istiyorum; Rose Red.

Yine bir televizyon filmi olarak ele alınan eser korkunç görüntü efektleri ile yerle bir ediliyor. Yüzüne silikon maske takılmış hayaletler mi dersiniz, üçüncü sınıf green box’lar mı dersiniz, kötü oyuncu seçimleri mi dersiniz ya da kötü ses efektleri mi? Evet kurgu çok iyi fakat bunda Stephen King’in danışman yönetmen olarak kullanılmasının etkeni çok büyük. Filmi izlediğiniz dört saatlik süre boyunca sıkılmıyorsunuz ama filme bayılmıyorsunuz da.  Hele yukarıda bahsettiğim FX olayı silikon maskeler ile geçiştirilmeye çalışılıyor ki aman diyeyim! Şimdi bunu okurken “sen önce kendi sinemana bak lan” diyebilirsiniz zira bizde sinema ve pek çok sanat trendi açısından imkansızlıklarla dolu bir ülkeyiz fakat sinemanın doğduğu görsel efekt yazılımlarının ilk defa yazıldığı bir  yerden “Hollywood”tan böyle işler çıkınca, insan ister istemez eleştirecek hakkı buluyor kendinde.

maxresdefault

Televizyon filmi adına kendine doğru dürüst yer edinebilmiş düzgün uyarlamalardan bir tanesi “IT“tir bana göre. Tim Curry’nin süper ve efsanevi performansını kim unutabilir ki?

Peki neden bu ve bunun gibi bir çok işte Stephen King şansız bu kadar? Yaptığım araştırmalar ve yılların vermiş olduğu hayranlıktan ötürü diyebilirim ki; tamamen mütevazilikten. Evet J.K. Rowling’den sonra Dünya’nın en çok kazanan yazarı olabilir ama yaptığı bir röportajda şöyle bir açıklaması var; “İnsanlar kitap okuyamayacak kadar tembel artık günümüzde, başlarda bunu eserlerim ölümsüzleşsin diye yapıyordum zira sinemayı hep sevmişimdir. Ama artık okumayan insanların hayal güçlerini geliştirmenin yeni yolunun bu olduğunu düşünüyorum” 

Şimdi biz bu adamı başımızın üzerine koymayalım, kötü televizyon filmlerini görmezlikten gelmeyelim ve sinemada bir türlü yüzü gülmediği, sınırsız hayal gücünün bir türlü hakkı verilemediği için nasıl üzülmeyelim?

Yorumlar