Stephen King’in En İyi Romanı: “O”!

O kadarını söylemem ama, gidin okuyun. İyi kurgulanmış, atmosferik roman meraklısı olup da hala okumadıysanız, net söylüyorum boşa yaşamışsınız. İlle korku türü meraklısı olmanız gerekmiyor. Okuyun da kurgu nasıl yapılırmış görün ve evet, bu kadar iddialıyım! Şunu söyleyebilirim, senaryo yazmak veya korku oyunu yönetmek konusunda becerebildiğim bir iki şey varsa temelinde bu roman yatmaktadır.

it_4

Biraz da 1990 yapımı filmden bahsetmek istiyorum. Yönetmen koltuğunda Tommy Lee Wallace var. Tabii yedi kişinin hem çocukluğunu hem yetişkinliğini oynayanları buraya yazarsam çok kalabalık olur. Tanıdık bir isim, Beverly Rogan’ı oynayan Anette O’Toole. Bill Denbrough’un yetişkin halini ise gece görsem kaçacağım Richard Thomas canlandırıyor. Oyuncularla ilgili ilginç bir nokta, çocukluklarını oynayan aktörlerin hemen hiçbirinin tipi değişmemiş. Eğlendirici bir detay bence. Buradan bakabilirsiniz.

Genelde kitabı okumuş olanlar filmi sevmez ki bu zaten bir klasiktir, King romanları söz konusu olduğunda daha da klasik halini almaktadır. King bir karakteri veya mekanı kanaviçe gibi işleyerek sizi oralıymış ve söz konusu insanları hayatınız boyunca tanıyormuşsunuz gibi hissettirir. Kasabanın filan sokağındaki lağım deliğinden bile bahsetse, orada anlattığı karakterin ve o karakterle özdeşleşmiş sizin bir anınız vardır sanki. Kitap diliyle sinema dili aynı şeyler değil tabii, ancak görsel göndermeler bulmak mümkün ki filmi çekenlerin zihinlerinde beliren görüntüyle sizinki aynı olsa bile (Çok az yazar bunu başarabilir, King’le birlikte Ursula K. Leguin’in de burada adını anmak isterim) gerçekler aynı olmayabilir. Filmi çeken şirketin bulabildiği oyuncular veya mekanlar hayallerdeki gibi olmayabiliyor.

Tabii bunun sinema için değil televizyon için yapılmış iki bölümlük bir mini dizi olduğunu da unutmamak gerekiyor. Mesela bakır saçlı güzeller güzeli Beverly’yi son derece silik bir kız , büyüklüğünü de Anette O’Toole (Bu kadın sadece bana mı ebedi anne tipli görünüyor?) oynayınca insanın kaşları çatılabiliyor. Aslında filmle ilgili bence en başarılı nokta, Pennywise’nin yakın çekim sarı dişleri. Hatırladıkça hala içim ürperir. Tabii bu filmden çok Tim Curry’nin başarısı diyebiliriz sanırım. Hatta gözlemlediğim kadarıyla sırf bu yüzden kitabı okumamış ve filmi çocukluğunda izlemiş insanların ise, istisnasız ödü patlamış. Bu da anlaşılır bir durum, kanalizasyonda karşılaştıkları şeyin o kadar ilkel bir görsel anlatımını maalesef ancak çocuklar korkutucu bulabilir.

Bu da bendeki kopya. Bir kitabı her yıl okuyarak öldürmek nasıl olur örneği sanırım.

Bu da bendeki kopya. Bir kitabı her yıl okuyarak öldürmek nasıl olur örneği sanırım.

King yine tıpkı Shining gibi senaryo aşamasında bulunmuş. Ama işte, bir kitabı aynen anlatmaya çalışınca maalesef ekrana düzgün yansımıyor, çünkü hepsini anlatmanıza olanak yok. Filmi eğer orijinal kitabın değil de, kuşa dönmüş Türkçe çevirisinin görsel versiyonuymuş gibi izlerseniz daha çok keyif alırsınız. Tabii ki yabancı arkadaşlara böyle bir şey diyebilme şansım yok, orada çoğu yayın evi işini düzgün yapıyor. It’in muazzam çekilmiş bir filmini izlemek konusunda hala umudum var, çünkü Guillermo del Toro 2010’da böyle bir proje yapmak istediğini, ama elinde çok fazla iş olduğunu söyledi. Minnettar mı hissetmeliyim bilemiyorum, çünkü del Toro gibi bir yönetmen bu filmi layıkıyla çekerse, sanırım beni o salondan toplayamazlar.

“O” konusunda söyleyeceklerim bu kadar. Bence bugün kendinize bir iyilik yapıp çocukluğunuzu hatırlayın ve savaştığınız canavarların sadece hayal gücünüz kadar kuvvetli olduğu o güzel günleri düşünün. sonra da gidip bu şaheseri -yine- okuyun. Keyifli okumalar dilerim.

Kişisel not: Ben palyaçolardan hiçbir zaman pek hoşlanmamışımdır, nedeni o yıllarda Trt’de ikide bir yayınlanan Bozo adlı inanılmaz itici bulduğum karakterin maceraları olabilir, ama romanı okuduktan sonra her gördüğümde fobi derecesinde olmasa da rahatsızlık hissederim. Bozo hakkında hissettiklerim konusunda kesinlike yalnız değilim, çünkü Pennywise’a ilham olmuş palyaçolardan birisi kendisi. Üstelik bunu, eniştesi Türkiye’nin ilk palyaçosu olan biri olarak söylüyorum maalesef. Tabii eniştem bundan bağımsız, çok kral adamdır, yazı vesilesiyle buradan kendisine selam ederim. 

Yorumlar