The Shining: İki Dehayı Küstüren Kitap
Jack Torrance, bir yazardır. Ancak çoğu talihsiz -başarısız kelimesini kullanmıyorum bakın- yazar gibi, hayatını başka bir meslek yaparak kazanmak zorundadır ki, bu da öğretmenliktir. Aslında öğretmenliği sever, yazma tutkusuna hayran bir sürü meslektaşı vardır, okulda tartışma takımını yönetmektedir, mutlu bir evliliği ve küçük bir oğlu vardır.
Her şey bu kadar iyi midir peki? Şüphesiz hayır. Jack, geçirdiği kötü çocukluk ve ergenliğin acısını iki şekilde hafifletmeye çalışır; yazarak ve içerek. Çok geçmeden alkol bağımlısı olur ve içki içtiği bir gece, yazdığı kağıtların üzerine bir bardak bira döken üç yaşındaki oğlu Danny’yi dövmek için dizine yatırırken, kolunu kırar.
Dikkatinizi çekerim, henüz 1970’lerdeyiz, cloud kurtarmıyor yazdıklarınızı, daktilo ediyorsunuz, yani adamın geçirdiği cinnetle herhangi bir yazar empati kurabilir. Belki karısı Wendy’nin de bu olaydan sonra dahi onu terk etmemesinin bir nedeni budur, ama asıl neden Danny’dir. Kitaptaki olaylar sırasında beş yaşında olan Danny annesini de sever, ama yaratıcı, gerektiğinde sertleşen sinirli babasına adeta tapar. Wendy’nin bir korkusu da, Danny’nin ara sıra nöbet geçiren bir çocuk olmasıdır. 1970’lerde “özellik sahibi” bir çocukla yalnız bir çalışan anne olma düşüncesi korkutucudur.
Danny, babasına tapmak konusunda haksız değildir, kitaptaki satır aralarında, Jack’in alkole yenik düşmediği zamanlarda gerçekten çok iyi bir baba olmaya çalıştığını görürüz. Oğluna dikkatli açıklamalar yapar, onunla vakit geçirir, hoplatır, zıplatır, daha iyi biri olmak için gerçekten çaba gösteren bir karakter vardır karşımızda. Her şey düzelirken, ortaya George Hatfield çıkar. George, Jack’in döneminin yıldızı Robert Redford’un gençliğine benzettiği, gizliden hayranlık ve kıskançlık beslediği sporcu bir öğrencidir. Babası zengin bir avukattır, bu nedenle oğlunun Jack’in yönettiği tartışma takımına katılmasını ister.
Konulara hazırlanmak konusunda da çok başarılıdır, ancak George kekemedir. Bu dertten muzdarip pek çok kişi gibi, ne kadar heyecanlanırsa o kadar kekeler. Jack ve takım için izlemesi çok acı dakikalardır, George’un bir tezi savunmaya çalışması. Bir gün George, tartışmadan sonra kalarak Jack’i kronometreye erken basmakla suçlar. Jack reddeder ve George’u takımdan çıkarır. George da Jack’in emektar kaplumbağasının (kırmızı bir Vosvos) lastiklerini patlatınca, iş kopar. Hatfield’i Jack’in elinden zor alırlar. Bundan sonra Jack, prestijli bir okuldaki işini de kaybetmiş, yenilmiş bir insandır. Cebindeki para suyunu çekmiştir, hayattaki tek başarısı bir hikayesinin Esquire’da yayınlanmış olmasıdır, ama gerçek hayat tek bir zaferden çok daha fazlasını talep etmektedir.
O sırada, alkolü birlikte bıraktığı zengin arkadaşı Al Shockley’den yardım gelir ve Al, büyük hissedarı olduğu bir otelde Jack’in kış bekçisi olmasını sağlar. Overlook Oteli dağların arasındaki bir vadidedir, manzarası muhteşemdir, ancak kışın yollar karla kapandığı için kullanılamamaktadır. Mayıs’tan Eylül sonuna kadar açık kalmaktadır ve boruların filan donmaması için, eskiliğiyle ünlü kazanının her gün yakılması gerekmektedir. İşte Jack’in işi de budur. Ailesiyle otele yerleşecek ve karların arasında aradığı huzuru bularak yılladır bitiremediği piyesi üzerinde çalışacaktır. Otelin bir önceki bakıcısının delirip karısını, iki kızını ve en sonuna kendisini parçalamış olması, onun üstünde fazla bir etki yaratmaz. O ve ailesi, kendini oyalayabilen eğitimli insanlardır nasılsa.
Tabii romanda yavaş yavaş, diğer karakterler aracılığıyla anlatılmaya başlanan çok güçlü bir karakter daha vardır, o da Overlook Oteli’dir ve Torrance ailesi için başka planları vardır. Hayaletli bir mekanın karakterize edilmesinin daha başarılı işlenişi çok nadirdir. Overlook Oteli, tarihi boyunca orada kalmış pek çok insan ve duygunun hayeletlerinden oluşmuş bir bütündür. Hala pek çok oyuna ve filme esin kaynağı olmasının nedeni de budur. Overlook, muazzam yeteneğinden dolayı Danny’yi istemektedir ve karşısında hiçbir şey, Tony bile duramayacaktır.
Şimdi diyeceksiniz ki, Tony* de kim? Romanda en sık sorulan sorudur bu. Basit gerçek, Tony’nin Danny’nin görünmez oyun arkadaşı olduğudur. Ancak işin iç yüzü biraz daha farklıdır. Tony ara sıra Danny’yi ziyaret eder, daima uzaktan bir gölge şeklinde görünür, Danny’yi çağırır ve Danny de peşinden gider, daha doğrusu gittiğini sanır. Bir tür transa girer ve Tony ona geleceği gösterir. İşte Danny’nin bu yeteneği, The Shining yani “Işıltı”dır. Işıltı sözcüğünü ilk kez, Danny’nin Overlook’ta karşılaştığı zenci aşçı Hallorann kullanır. Onda da bu yetenek vardır. Danny’yi bu yeteneğe sahip insanların bazen “olmuş” şeyleri gördüğü konusunda ve Overlook’un geçmişinin pek hoş olmadığı konusunda uyaracaktır. Dick Hallorann, Stuart Ullmann, Watson gibi yan karakterler de çok detaylı, üzerlerine roman yazılacak türdendir, ancak bu yine Stephen King romanlarının tipik özelliğidir.
Overlook, kendini yavaş yavaş ortaya çıkaracaktır. Torrance’ların oteldeki ilk haftaları olağanüstüdür; dağ manzarasını izleyerek yaşadıkları acılardan sıyrılırlar, Jack oyununu yazar, Wendy mutludur, Danny bile mutludur; annesi ve babası mutluyken hangi çocuk mutsuz olur? Onu otel hakkında ısrarla uyarmaya çalışan Tony’yi bile dinlemez.
Torrance ailesinin trajedisi budur işte, sorunlu ilişkiler söz konusu olduğunda hepimizin aşina olduğu bir durumdur; iyi olduğunda çok iyidir, ama kötü olduğunda çok kötüdür. İkisinin ortası yoktur. Jack, içkiyi bırakır bırakmasına, ama kendi deyimiyle ruhu alkoliktir. İçinde çalışmayan bir şey vardır ve bunu alkolle unutur. Stephen King, karakteri büyük bir ustalıkla kademe kademe anlatır. Karşımızda hatalar yapmış, ama gururlu bir adam görürüz, sonra yavaş yavaş çocukluk anılarına ineriz.
Çağımızda çoğu yazarın yaptığı gibi, kötü anılar karakterin zıvanadan çıkmasına asla mazeret teşkil etmez; bu bağı okuyucu kurar. King zaten karakterlerini anlatırken iç seslerini çok fazla kullanan bir yazardır. Jack, romanda bir psikoloğun kanepesinde yatar misali hemen çocukluğuna dönmez, bilakis, unutmaya çalıştığı, kendisine bile itiraf edemediği anılar Overlook sayesinde birer birer su yüzüne çıkar. Bu nedenle çoğu erkek Jack Torrance ile empati kurmuş ve sempati duymuştur. Bu kadar gerçekçi olmasının bir nedeni, karakterin Stephen King’in de zamanında boğuştuğu alkol problemini kitaba yansıtmasıdır. Jack’in yavaş yavaş delirmesi ve Overlook’un müdahaleleriyle hayalle gerçeği birbirine karıştırmasının okuyucuya çocukluk anıları aracılığıyla yansıtılması çok başarılıdır.
Yazar olmak isteyen herhangi bir kişi, kanımca The Shining’i ders niteliğinde okumalıdır.