The Shining: İki Dehayı Küstüren Kitap

Kitabın öne çıkan en güçlü ve karmaşık karakteri Jack Torrance olsa da, Wendy’yi, özellikle Danny’yi de es geçmemek gerekir. Wendy’nin kendi içinde yaşadığı karmaşaların, zor durumlarda ortaya çıkan kararlılığının, yuvasını koruma içgüdüsünün, Jack ile Danny’nin arasındaki bağa duyduğu gizli kıskançlığının işlenişi de ustacadır. Kitaba adını veren yeteneğin sahibi Danny Torrance ise, zaten kült bir çocuk karakterdir. Üzüldüğüm konulardan biri, beş yaşında bir çocuğun Danny gibi bir karakteri canlandırabilmesinin hayal olmasıdır, gerek filmdeki, gerek King’in 1997’de çektirdiği mini dizide oynayan çocuklar 7 yaşında resmedilmiştir. Belki Haley Joel Osment küçüklüğünde oynayabilirdi bu rolü. İlgi çekici bir detay da, Danny Lloyd’dan bir korku filminde oynadığı gerçeğinin gizlenmiş ve filmin kesilmemiş halini ancak 17 yıl sonra izleyebilmiş olmasıdır.

Duval'in en normal göründüğü sahnenin bu olması...

Duval’in en normal göründüğü sahnenin bu olması…

Kubrick’in filminde, Jack Nicholson karşımıza en başından korkutucu bir tip olarak çıkar, zaten o kaşlardan kim korkmaz? Kubrick ile King’in neden anlaşamadıkları gün gibi ortada, ancak çoğu insan King’i haksız bulurken ben buna katılmam. İkisi de kendince haklıdır. King bir yazardır ve tabii ki eseri için önemli bulduğu detayların aktarılmasını isteyecektir. Bir yazarın bam teline basmanın en kolay yolu, kafasındaki gerçeğin düzgün yansıtılmamasıdır. Kafadaki gerçekle, “gerçek” gerçek her zaman aynı olmaz, bu çoğu yazarın trajedisi olduğu gibi, kitaptan sinemaya aktarılan çoğu esere de aittir maalesef. Ancak kitapla film arasında The Shining kadar fark bulacağınız uyarlama azdır.

Kubrick, kendi anlatım tekniğini King’in yazarlığının önüne geçirmiştir; kitaptaki karmaşık ama başta sevgi dolu aile ortamını filmde hiç görmeyiz. Kubrick görsel anlatımı tamamen domine eder; seyirciye artan dozlarda sürrealizm vererek tedirgin edici bir ortam yaratır. Müziklerin de etkisiyle seyirci sürekli korkmayı bekler. Jack Nicholson (Jack), Shelley Duvall (Wendy) ve Danny Lloyd (Danny); üçü de gerek fizik, gerek davranış ve donuk replikler bakımından kendi çaplarında birer korku öğesidir. Jack’in kişiliğini değil, Nicholson’un seri katil mimiklerini görürüz. Wendy kitaptaki sempatik kadın değil, gerek bakışları gerek konuşmasıyla karanlıkta görsem kaçacağım bir tiptir. Kitaptaki Danny diyalog kurmaktan çekinmeyen bir çocukken, filmdeki gözlerini size öylece diker.  Çoğu kişi bunun Kubrick’in başarılı oyuncu yönetmenliğinden çok, oyuncuların defalarca tekrarlanan sahnelerden ötürü sinir krizinin eşiğinde yaşamalarından kaynaklandığı konusunda hemfikirdir.

Okşayacak mı, öldürecek mi, belli değil. Amaç seyirciyi germekse müthiş başarılı. Ama gerçek Jack Torrance bu değil!

Okşayacak mı, öldürecek mi, belli değil. Amaç seyirciyi germekse müthiş başarılı. Ama gerçek Jack Torrance bu değil!

Mesela filmin en güçlü noktalarından biri, Danny’nin üç tekerlekli bisikletiyle kasvetli otel koridorlarını gezmesidir. Kitaptaki Overlook’un atmosferi “Single Point Perspective” dediğimiz, Kubrick’in imzası niteliğinde bir teknikle yansıtılmıştır ki, adamın bu konudaki dehasını bence King bile inkar edemez. The Shining,  “Steadicam”** türü çekimin o dönemdeki en uzun süreli kullanımıyla meşhurdur. Ancak King, kitapta Torrance ailesinin cebinde 60 dolardan fazla para olmadığını net bir şekilde belirtmiştir. Mali çaresizlik ve bunalım, ailenin her davranışının altında kendini gizlice hissettirirken, Danny’nin asla üç tekerlekli bir bisikleti olamazdı. Bu örnekle iki dahi kafa arasındaki kavganın en azından özünü anlatabildiğimi umuyorum. King’in, “Kubrick romanımı anlamadı,” demesi boşuna değildir. Ancak Kubrick, 2001: Uzay Efsanesi’nin çekimlerinde yapılan Satürn’ü beğenmediği için Jüpiter yapmış, Arthur C. Clarke da devam romanı olan 2010: Uzay Efsanesi-2’yi Jüpiter üzerinden yazmıştır, yani bilmem inatçılığın boyutunu anlatabildim mi?

Ancak, bazı değişiklikleri de sırf uyuzluğuna yaptığı geliyor insanın aklına. Mesela Jack Torrance’nin Vosvos’unun kırmızı olması King’e göre önemli bir detayken, Kubrick bunu sarı yapmıştır ve filmin bir yerinde parçalanmış bir kırmızı Vosvos görürüz. Ya da Overlook’un hayaletlerinin sebebini, Amerikan kültüründe klişeleştiği şeklinde***, Kızılderili’lerin gömü alanına  inşa edilmesi olduğunu söyler ki, kitapta böyle bir şey yoktur. Hele de Jack Torrance’a verilmiş “Ben sanki daha önce de buradaydım…” gibi reenkarnasyon soslu bir hikaye hiç yoktur. Yine kitapta titizlikle anlatılan Rok tokmağı yerine beyzbol sopasının kullanılması ise, insana “hadi canım artık,” dedirtir. Kitapta nefret uyandıran Stuart Ullmann’ın, filmde Jack’in bir ensesine şaplak atmadığı kalır. Çok önemli olan baştaki mülakat sahnesinde, Jack Nicholson kaşları ve gülümsemesiyle anında her şeyin önüne geçer. Daha orada korkmaya başlarsınız adamdan. King, romanını 70’lerde para sıkıntısı çeken çekirdek ailelerin basit gibi görünen ama son derece karmaşık dinamikleri üzerine kurmuş, üzerine Overlook’u katmıştır. Kubrick’in filmi kendi başına bir deha ürünüdür, ancak romanla en benzeşen kısmı Overlook’un koridorlarıdır.

Senaristliğini Stanley Kubrick’le Diane Johnson’un ortaklaşa yaptıkları 1980 yapımı film, çok başarılı olmuştur. Kitleler Kubrick’in korku yönetmenliğine hayran kalmıştır, ama adam bunun bedelini ağır ödemiştir. Jack Nicholson ve Shelley Duvall ise, filmi oyunculuk hayatlarının en zor işi diye nitelendirip nefretle anarlar. Üstelik gösterdikleri sabrın gerektiği gibi takdir edilmediğini, işin kaymağını Kubrick’in haksız şekilde yediğini düşünmüşlerdir. Bildiğim kadarıyla, Wendy Torrance’ın kocasının karşısına beyzbol sopasıyla dikildiği sahne 127 tekrarda çekilmiştir ve bu bir rekordur. Bir çok kişi -şaşırtıcı olmayacak biçimde- Shelly Duvall’ın o sahnede gerçekten ağlayarak histeri krizi geçirdiğine inanır. Benim filmde en sevdiğim sahne ise, Jack’in barmen Lloyd’la konuşmasıdır. Hem kitaba şaşırtıcı derecede sadıktır, hem de Nicholson’un oyunculuğu inanılmazdır. Tabii Nicholson’u film boyunca seri katil mimikleriyle görmeseydik, etkisi çok daha fazla olabilirdi.

One point view tekniği.

One point view tekniği.

Jack Nicholson, bir sahnede çocuğunu okşarken bile boynunu kırıp kırmayacağını düşünürsünüz. Çünkü aynı adam az önce arabada aç olduğunu söyleyen oğluna o korkunç kaşlarını kaldırarak “Kahvaltını yeseydin!” demiştir. Ya da Jack Nicholson’un o korkunç sırıtışıyla, karısına “Get the fuck out of here!” diye bağırmıştır. Karakterlerin hiçbir karmaşasını görmeyiz.  Ya Tony’nin Danny’nin ağzında yaşayan bir çocuk olarak anlatılması? Bu kendi başına insanı ürkütecek bir yorumdur, ama seyircinin Danny ile empati şansını tamamen tüketir. Hani bu filmdeki çocuk benim olsaydı, kendininkine benzemeyen o sesle “Oğlunuz burada değil, Mrs. Duru,” deseydi, net söylüyorum camdan kaçardım. Annelik hormonu da bir yere kadar.

Biraz da 1997 yapımı mini diziden söz etmek istiyorum. Öncelikle buradaki aileyle empati kurmanız çok daha kolay. 80’lerde korku filmlerinde buna pek önem verilmezdi. Ama “karaktere ne kadar bağlanırsan onun için o kadar korkarsın,” anlayışı son 20 yılda çok güçlendi (Bu başarılı uygulanabildiği anlamına gelmiyor tabii). King zaten filmden memnun değildi, romanının iyi anlatılmadığını düşünüyordu. Bu nedenle senaryoyu kendisi yazdı, yönetmen koltuğunda ise Mick Garris vardı. Mini dizi üç bölümden oluşuyor ve her biri bir buçuk saat.  Kubrick’in The Shining’inin kesilmemiş versiyonunun 2 saat 20 dakika olduğu düşünülürse, bence fazla sayılmaz.  Torrance ailesi kitapta tasvir edildiği gibi sıradan, kendi halinde insanlar. Ancak mini dizi, genel olarak kitaptan titizlikle uyarlanmış filmlerin sahip olduğu tempo sorunundan muzdarip. Tutuk bulabilirsiniz.

Torrance Ailesi 1997.

Torrance Ailesi 1997.

Tabii bu olumlu yönleri olmadığı anlamına gelmiyor. Özellikle Rebecca De Mornay, kitaptakine çok daha uygun bir Wendy. Steven Weber ise iyi bir Jack Torrance, ancak bence bulunabilecek en iyisi değil. Jack Torrance yakışıklı, boylu boslu, güçlü kuvvetli bir adamdır. Danny’yi canlandıran Courtland Mead ise, tamamen sıradan bir çocuk. Bana sorarsanız sevimli, ama fazla sıradan. Bu sıradanlık, Overlook’a da sirayet etmiş gibi gözüküyor. Mini dizideki Overlook’u açıkçası beğenmedim. En yüzmü buruşturduğum özellik ise, Tony’yi yakından (ve havada… havada!) göstermesi oldu.

Ancak “çalı hayvanlar” sahnesinin başarısını es geçemem, özellikle de Kubrick 1980 yapımı filmde Overlook’un “Ebe Tura 1 2 3” oynamaktan hoşlanan ünlü çalı hayvanlarını labirent şeklinde yorumlamayı tercih etmişken. 217 numaralı oda ise… eh, “Mavi Sakal” masalına çok daha yakın yorumlandığını söyleyebilirim. Kubrick’in filminde en sevmediğim detay, oda numarasının -yine bence sırf kıllığına- değiştirilmesi ve Danny’nin kapıyı açık bulmasıdır.

shin_11

Yukardaki satırlarda ısrarla spoiler vermedim, o yüzden eminim kitabı okumayanlar bir şey anlamadılar. Ne diyeceğim, gidip okuyun! Hala okumamışsanız, kendinizi 70’lerin sonlarındaki Amerika atmosferini alttan alta veren -ırkçılık da dahil- , çok başarılı bir hortlak hikayesinden mahrum ediyorsunuz demektir. The Shining, Medyum ismiyle ve Mehmet Harmancı’nın çevirisyle Altın Kitaplar’dan çıkmıştır. Çeviri genel olarak temiz olmasına rağmen, birkaç tuhaflık ve dizgi hataları mevcuttur. Ben çok eski bir basımını okumuştum. Yeniden basıldı, ancak bahsettiğim tercüme ve dizgi hataları aynen korunarak, hatta tapaj hataları da mevcut. Altın Kitaplar bunu nasıl başarıyor, cidden bilmiyorum. Hazır başlamışken, devam hikayesi olan Danny Torrance’nin geleceğinin anlatıldığı Dr. Sleep’i de alın derim.

(* İlginç bir şekilde, Danny-Tony eşleşmesini King’in bir çok romanında görürüz. O kadar ki, King kitaplarında her Danny’nin yanında bir Tony, her Tony’nin yanında Danny isimli bir kişi bulunur.)
 
(**Bu yöntem kameramanın ağırlıklar ile dengelenmiş bir çeşit alet giysisi ile beraber kamerayı kullanarak çekim yapmasını sağlar. O dönem için çok yeni bir tekniktir. )
(*** Kızılderili gömü alanlarıyla ilgili en ünlü Amerikan hortlak hikayesi, The Bell Witch’dir, bir ara onun hakkında da yazacağım.)

Yorumlar