Türk Kültüründe Vampir: Her Türlüsü Bulunuyor Efendim

Korku temalı film olsun dizi olsun kitap olsun en sık karşımıza çıkan motifler arasında hiç kuşkusuz vampir miti oluyor. Geceleri aktif olan, kan emme eylemi ile akıllara kazınan, yarasa ile özdeşleşmiş habis varlıklar. Dünyanın çeşitli kültürlerinde efsane ve çeşitli anlatılarda kendisine yer bulmayı başarmış oldukça revaçta bir mit. Haliyle ülkemiz coğrafyasında da konu edildiği yer ve zamanlarla karşılaşmak mümkün.

Karakum Yayınları etiketi ile piyasaya çıkan Seçkin Sarpkaya ve imzasını taşıyan Türk Kültüründe Vampir adlı kitap vampir denen illetin kültürümüzdeki yeri hakkında arşivlik bilgilere haiz. Nereden çıktığından tutun nerelerde görüldüğüne, bu topraklarda ne gibi anlatılara meze olduğuna kadar. Çeşitli referans ve tanıklıklar eşliğinde sürüp giden bir okuma mevzu bahis. O zaman buyrunuz efendim diyor ve başlıyorum.

Evvela Köken

Elimizdeki eser yapı itibariyle iki bölümden mütevellit. Her yazarın kendisi kaleme aldığı iki farklı yönde ilerleyen vampir anlatımı. İlk bölüm sitede daha önce Türklerin Şeytani Masalları adlı kitabına yer verdiğimiz Seçkin Sarpkaya kaleminden çıkmış.

Önceki kitabı doğrultusunda bir anlatım yöntemi ile vampir kelimesinin ne manaya geldiği, dünya üzerindeki diğer kültürlerde nasıl isimler ve yorumlar bulduğu ile başlıyor. Birbirinden farklı araştırmacı ve kitap referansı ile farklı tanımlar ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu tanımlardan hareketle vampir için “insanları öldürmek ya da zarar vermek dürtüsü ile hareket eden, kan emme eylemi ile bağdaşan, gece vakti cürüm işleyen ve ölmüş olması gereken lakin hortlama dediğimiz şekilde bir nevi tekrar hayata dönen varlık” demek doğru olacaktır. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu gibi davranışlarla bağdaşan kötü varlıklar vampir başlığı altında toplanıyor. Ancak pek tabi farklı kültürler farklı isimler ile anılmasını sağlıyor. Örneğin Hint kültüründe Raksaşa iken Arap coğrafyasında Algul ismini alıyor.

Akabinde Türk dünyası ve ülkemiz coğrafyasına ait vampir isimlendirmeleri ile devam ediyor kitap. Türk kültüründeki en eski vampir miti olarak Yek/Yek İçgek adlı varlığı okuyoruz. Kelime, Divan-ü Lugat’it Türk’te şeytan olarak geçen, kan emici varlıkları adlandırmak için kullanılıyor. Devam eden sayfalarda yakın coğrafyamızda -Balkanlar, Doğu Avrupa gibi- ortak kullanılan Upir, Hobur terimlerini okuyoruz. Bizdeki hali Obur olarak kullanılan kavram yine vampir ve türevleri için Türk kültüründeki en eski adlandırmalardan.

Kitabın bu bölümü benzeri araştırmalar çerçevesinde ilerliyor. Daha çok akademil bilgi içeren -önceki kitapta olduğu gibi- bol bol referans kullanılmış bir bölüm. Yazarın bu anlamda kitabın teknik detay kısmını ele aldığı anlaşılıyor.

Bizde Neler Olmuş

İkinci bölüm Mehmet Berk Yaltırık imzasını taşıyor. Son Gulyabani’ olarak tanıdığımız ve sitemizde de konuyla ilgili çeşitli yazılarını bulabileceğiniz yazar, vampir anlatısının bize daha yakın dönemdeki örneklerini kaleme almış. Üstelik edebiyat dünyamızda hangi eserlerde konu edinildiğine değinmeyi de es geçmemiş.

Eserin daha akıcı olan kısmının bu bölüm olduğunu söylemek mümkün. Ele aldığı, okuyucuya aktardığı örnek ve anlatılar bize çok daha tanıdık şeyler. Anlatmaya Osmanlı Devleti dönemindeki metinlerde vampirin daha çok “hortlak, cadı” şeklinde kayda geçirildiğini söyleyerek başlıyor. Döneminin şeyhülislamı Ebussuud Efendi’nin daha önce örneği görülmemiş hortlak fetvalarından bahsediyor. Öyle ki İslam dininin danışılacak en yetkili kişilerinden biri konumundaki birinin dinde yeri olmayan bir varlık ile ilgili fetva veriyor olması bir hayli garip duruyor. Okuyunca garipliği sizde fark edeceksiniz. Bir ilke imza attığını söylemek pekala mümkün.

Benim asıl ilgimi çeken kısım Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı yapıtında yer verdiği cadılar savaşı, münakaşası oldu. Çerkez diyarında Abaza ve Çerkez uyuzları/oburları/vampirleri arasında, gecenin köründe vuku bulan hadiseyi tanık olduğu gibi kayda geçmiş Çelebi. Oldukça dehşetli geçen süre boyunca birbirine giren cadılardan geriye envai çeşit eşya, ölü hayvan etleri kalır. Kitabın en dikkat çekici anlatısı olduğu aşikar. Masal ve efsanelerde bir hayli yer verilen böyle bir varlık hakkında Evliya Çelebi eeferansı okumak sıradışıydı.

Devamında yine benzeri vaka örnekleri yer alıyor. Yazarın bölümün sonlarına doğru yer verdiği Türkçe edebiyatta vampir örnekleri kısmı not almya değer eser isimleri barındırıyor. Ülkemizde pek fazla dikkate alınmadığını söyleyebileceğimiz bilimkurgu, fantazya türleri ile birlikte bu ve benzeri ederlerde maalesef göz ardı ediliyor. Bu anlamda neler yazılmış, yapılmış bilmekte fayda var diye düşünüyorum.

Nihayetinde

Genelde vampir denilen olgu için çeviri eserler, araştırma metinleri ile karşılaşırız. Halbuki yaşadığımız coğrafya bu konuda asıl merkez üssü konumunda. Vlad Tepeş denen şahsiyet Avrupa’nın göbeğinde değil Eflak’ta ikamet etmiş. Bu anlatının en akılda kalıcı isimlerinin esin kaynağı Balkan anlatıları olmuş. Bu durumdan haliyle Osmanlı Devleti’ni de etkilenmiş. Misal cadı imha etme, kovuşturma işinde görevli insanlar istihdam edilmiş, makbuz karşılığında ödemeler yapılmış. Vampir, cadı ve benzeri anlatılar kesinlikle sandığımızdan çok daha yakınımızda.

Bu kitap vasıtası ile hem bu mitin farklı kültürlerde nasıl yer aldığını hemde ülkemiz ve yakın coğrafyasında nasıl ele alındığını okuma fırsatı buluyoruz. Bu ve benzeri konularda çalışmalar yürüten Seçkin Sarpkaya ve Mehmet Berk Yaltırık kendi üslupları çerçevesinde konuyu detaylıca ele almış. Lakin içerik dışında teknik anlamda biraz daha özen gerekirdi diye düşünüyorum. Zaman zaman karşıma çıkan basit hatalar dikkat, edilmesi gereken noktalar dikkatimi çekti. Metnin içeriği kadar biçimi de önemli. Karakum Yayınları genelde Türk kültürüne ait eserleri ile dikkat çekiyor. Bu ve benzeri birçok kitabı bünyelerinde barındırıyor.

Yorumlar