Uykulu Kuytu Söylencesi: Hollanda-Amerikan Soslu Gotik

Bugün hakkında konuşacağım kitabı hepiniz az çok bir yerden duydunuz. Ya konuyla alakalı filmi izlediniz ya daha önce farklı yayınevlerinden çıkan baskısını gördünüz, hatta okudunuz. Ya da benim gibi yine konuyla alakalı televizyon dizisini izlediniz. Gotik okumalar yapan biriyseniz Washington Irving ismini bir yerlerden mutlaka duymuşsunuzdur.

Amerika’nın ilk uluslararası çok satar yazarı olma ünvanına sahip Irving, “Rip Van Winkle” adlı öyküsü ve Jhonny Depp başrollü Sleepy Hollow filmi sayesinde dimağlarda yer etti. Ülkemizde farklı isimlerle piyasaya çıkan Uykulu Kuytu Söylencesi adlı öykü kitabının farklı baskılarını görmüş olmanız muhtemel. Bu defa söz konusu eser İthaki Yayınları etiketi ve Karanlık Kitaplık adlı seri dahilinde okuyucunun karşısına çıkıyor.

Baştan söyleyelim kitap içerisinde bol bol Hollanda lafı duyacağız. Zira yurdundan kalkıp Amerika’ya göç eden arkadaşlarımız, yanlarında kap kacak ile beraber öykülerini de getirmiş. Amerikan Bağımsızlık Savaşı zamanlarına denk gelen söz konusu öykülerde Irving sayesinden yeniden şekil bulmuş ve bizlere ulaşmış.

Başında Yeller Esen Atlı

Tam olarak sözünü ettiğimiz savaştan etkilenen bir öykü olarak Uykulu Kuytu Söylencesi ile kitapta ne var ne yok anlatmaya çalışalım. Efendim, genellikle sessiz sakin, kendi havasında yaşayan ihtiyar ruhlu gençlerin ve ölü gibi ihtiyarların yaşadığı Sleepy Hollow bölgesi mekanımızı oluşturuyor. Bağımsızlık savaşı verilmiş, cephede yapacak bir şey kalmamıştır. Bölge sakinleri kendi hayatlarını yaşar ve herkes durumdan memnundur. Ancak gece oldu mu Sleepy Hollow’un sessizliği belaya gebedir. Zira söylentiye göre savaşta başını kaybeden bir asker cehennemden çıkma bir atın üzerinde kaybettiği başını aramaktadır. Bölgeye korku salan bu durum insanların hayatlarını bir hayli olumsuz etkiler. Bu mevzudan herkes kadar kasabanın öğretmeni, müzmin bekar Ichabod Crane nasibini alır…

Ichabod Crane (Diziden)

Çoğumuz filmini izlediği için anlatma kısmını geçiyorum. Zira film ve/veya dizilere meze olmaya uygun bir yapısı olduğunu da düşünüyorum. Hikayenin seyri, temposu elverişli. Yerel bir hayalet öyküsü olmasının yanında propaganda yönü de var. Amerika’yı Amerika yapan savaşın sonuçlarından biri olan başsız süvari anlatısı nelerin yaşandığına dair fikir veriyor. Eminim benzeri hikayeler yine vardır ancak bu öykü kadar kuvvetli ve akılda kalıcı olmadıkları muhtemel. Filmi çoğu kişi bilir ancak zamanında dizisi de çekilen bir öykü olduğunu hatırlatmakta fayda var. Devam edelim…

Rip Van Winkle!

Kitapta sanırım en çok beğendiğim öykü bu oldu. Yaşlı ve tembel Rip Van Winkle yine bir gün köpeğiyle karısının dırdırından kaçıp kafa dinlemek maksadıyla dağa bayıra çıkar. Sessiz sakin takılırken kendi gibi bir ihtiyar ile karşılşır. Bölgenin yerlisi olan bu adam Van Winkle’dan yardım ister. Taşıdıkları küp ya da benzeri şeyi gitmesi gereken yere gider, yardımlarından ötürü içindekinden bizimkine de ikram ederler. Adamımız hay hay diyerek içkiden içip olduğu yerde sızar. Bir zaman sonra gözünü açatığında kendi zamanıyla zerre alakası olmayan bir vakte uyanır…

Öykü zaman dilimi olarak savaşın bittiği ve ülkenin bir araya gelmeye çalıştığı zamana konumlanmış. Adamımız uyanır bakar ki hükümet kurma çabaları ortalarda dolanır, ona hangi partiyi desteklediği sorulur. Zamanda yolculuk temalı öykü yine bir doz birleşik Amerika ile bezelidir. Yazarın öykülerinin çoğunun belli bir dönemi kapsayan, daha çok yerel anlatılardan oluştuğunu görürüz. Bu da şuradan ya da şu kişiden kaynaklanıyor: Dietrich Knickerbocker.

Washington Irving’in hikayelerinde sık sık adı geçen, Amerika’ya göç eden Hollanda’lıların öykü ve hikayelerini topladığı söylenir. Esas işinin yanında hobi olarak yapar bunu. Hürmete layık… Aslından öyle birisi yok. Yazarın öykülerine arka plan oluşturmak için yarattığı bir karakter. Alter ego değilse de kaynak gösterilecek adam rolünde. Kitaptaki çoğu öyküde kendisinden alıntı yapıldığı söylenir.

Romantik Şeyler Bunlar

Gotik denen kavramın ilk ortaya çıkış eseri olarak kabul edilen Otranto Şatosuyla birlikte bu akım zaman zaman romantik anlatılarla kol kola ilerledi. Birbirlerini manevi anlamda destekledikleri aşikar. Bir yanda deli gibi aşk diğer yanda -tam olarak öyle olmasa da- umut ve yaşamın gölgelerle çevrili olduğu bir dünya. Sonuç; mutluluktan yoksun ya da mutluluk için dikenli tellerin üzerinde yürünen hayatlar. Kitapta bu tanıma uygun farklı öyküler bulunuyor.

Hortlak Damat şövalyelerin ortalıkta cirit attığı bir zamanda geçiyor. Evlilik hazırlıklarında olan genç ve güzel gelin adayı ile cesur mu cesur, tuttuğunu koparan genç asilzade hakkında. Heyecanlı bekleyiş nihayete ereceği vakitler genç aşıkların başına ölüm denen musibet musallat olur, işler gittikçe kararır. İçinden çıkılmaz bir hal almışken dirilen ölüler de olaya dahil olur. Klasik gotik-romantik üslubu ile yazılan, ilginç olmasa sa hoş bir öykü olduğunu söylemek mümkün. Yazarın teknik olarak dikkatle çalıştığı anlaşılıyor.

Alman Öğrencinin Serüveni ise bildiğimiz ölü gelin anlatısı. Sefalet içinde yaşayan Alman bir öğrenci rüyalarında gördüğü kadına günün birinde sokakta rastlar. Hayal mi gerçek mi bilmeden zaten aşık olduğu kadına ilanı aşk eder. Ancak mutlulukları çok kısa sürer. Aşk, yaşayanlar için olduğundan adamımız hayal kırıklığı ile hayatına devam eder ya da edemez… Öykü tamamen bundan ibaret. Kitabın içerisindeki temposu en düşük olan ama duygu yüklü olması hasebiyle vasatın üstünde yer alan bir öyküydü.

Zaman Onun Zamanı Değil

Kitabı okuyunca içindeki öykülerin hakikaten bu zamana, bu yılların okuma alışkanlıklarına ters düştüğünü görüyoruz. Zira oldukça ağır, yavaş anlatımı ile şimdiki dönemin hızlı, heyecanlı anlatı teknikleri ile ters düşüyor. Öyküler kötü mü? Bence değil. Lakin türü sevenlerin dışında okumak isteyecek kişi sayısı pek fazla değil gibi. Giriş ve gelişme kısımları bir hayli uzun süren, sonuç kısmı ise bir ya da iki sayfaya sığan öyküler. Lovecraft okurken karşılaştığımız “Bunları anlatmamam gerekiyor ama anlatmazsam içimde kalır.” benzeri lafa girmekte acele etmeyen bir yazın tekniği kullanılmış.

Yazar Irving Washington

Belli dönemleri ve insanları anlatma eğiliminde olduğu ilk dikkat çeken nokta. Özellikle Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın öncesi ve sonrasına konumlanmış hikayeler okuyoruz. Bununla birlikte Hollanda’lı yerleşimciler ana karakterleri oluşturuyor. Bu tercihin sebebini açıkçası bilmiyorum. Yazarın ikamet ettiği bölge ile ilgisi olabilir.

Sonuçta

Tıpkı Bilimkurgu Klasikleri gibi bir seri olması planlanan Karanlık Kitaplık başlığının ilk kitabı Uykulu Kuytu Söylencesi. Başlangıç kitabı içi hacim olarak yormayan bir öykü kitabı seçilmesi stratejik olarak makul bir hamle. Bununla birlikte adına yaraşır tasarımlara sahip olacağını belli eden kapak tasarımı beğendiğim bir diğer nokta. Kitabın çeviri kısmı iş görür nitelikte. Ağır ve yorucu bir dili olması nedeniyle okumak pek kolay değil ama içerisinde okunmaya değer şeyler olduğu da aşikar.

İthaki Yayınları bu defa tuhaf kurgu, korku okumayı seven okura hitap ediyor. Bu kitapla başlayan seri emin olun çok güzel eserlerle yoluna devam edecek.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar