Yedikuleli Mansur: İstanbul’da Belanın En Eli Kanlısına Buyrun

Edebiyatımızda korku ve fantastik türünün bir ortak noktasından bahsederek giriş yapmak istiyorum. Genellikle Osmanlı Devleti dönemi temel alınarak inşa edildiklerini görüyoruz. Özellikle tarihi bakımından zengin arka planı bunun en önemli sebebi. Nasıl Avrupalının Orta Çağı varsa bizde de Osmanlı dönemi var. Mantıklı.

Bu yazıda hakkında konuşacağım kitap da tam da bu havada geçiyor. İstanbul’un arka sokaklarında bıçkın delikanlılardan zorbazlara ve hatta ecinni tayfasına uzanan bir maceradan bahsediyorum.

Fantazyanın Osmanlı Hali

Şehr-i İstanbul ve Osmanlı yönetiminde Kanuni Sultan Süleyman sürüyorken başlıyor hikaye. Sokaklarında dayıların, zorbaların yeni yeni topuk vurduğu İstanbul’dayız. O sokakların en belalı, en tehlikeli, dediğinin üstüne laf söylenmeyen ağır abilerinden, gece vakti şehrin asayişi kendisine emanet olunan namı diyar Ases Ahmed ile tanışarak başlıyoruz kitaba. Yine böyle bir gece, kuş uçurtmazken şehrin semalarında olmayacak denen şey olur ve Ases Ahmed daha Bismillah demeden hakkın rahmetine kavuşur. Nice zamandır sokaklarda eşkıya takımından ayrı olarak ecinni ahalisinin de cirit attığı söylentisi bu ölüm üzerine şehrin her bir yanına yayılır. Öyle ki yeni yetme delikanlı, dayı adayı Yedikuleli Mansur bile alır haberi.

Kırım’dan kan davası sebebi ile kaçıp soluğu İstanbul’da almıştır Mansur. Amacı bileği çelikten, sözü demirden dayı olabilmek elbet. Lakin yol yordam öğreneceği kimsesi yoktur delikanlının. Ases Ahmed’in ölümünden sonra artık sokakların daha tekinsiz olduğuna, bilek gücüyle savunulması gerektiğine karar verir. Kendine da kapı olarak şehrin en birinci dayısı Kara Şaban’ın evini seçer.

Namı sadece İstanbul değil civar yörelere dahi ulaşmış, Yeniçeri eskisi, Kara Davut emaneti ile racon kesip besa diyen bir zorbadır Kara Şaban. Şehrin bütün dayıları adını duyunca besmele çeker ki kıymasın canlarına diye. Yanına varan Yedikuleli Mansur’a da başta olmaz der. Ancak Mansur ecinni olaylarından sebep ağasının ilgisini çekince şehri bu musibetlerden korumak için meydana iner Kara Şaban.

İstanbul’un sokaklarında bin bir bela ve her türlü dayılık zorbalık kol gezmekte, Yedikuleli Mansur bu hengameye balıklama dalmakta. Şehrin selameti için kimlerle bıçak bıçağa gelip kimlerle omuz omuza vereceği ise tam bir muamma…

Ecinniler ve Dayılar

Kitabın konusunun bir hayli ilginç ve bize tanıdık olduğunu söyleyerek başlıyorum. Dayılık, zorbalık dediğimiz şeyin ne zamanlar ortaya çıktığı ve nasıl çıktığı ile ilgili referanslar verilmiş ki bu çok önemliydi. Tarihi bir roman okurken her şeyin kurguya bırakılamayacağı daha türden itibaren belli nihayetinde. Bununla birlikte fantazyanın bizdeki en büyük aktörleri olan ecinni, cin, acuze kocakarı vs. karakterleri ile bu kabadayı tayfası çok güze harmanlanmış. Bir yanda metafizik varlıklarla mücadele için akıl olmaz olaylar sürüyor. Diğer yanda ise bilek gücü ile şehre hakim olma yarışı mevzu bahis.

Nasıl bir kurgu okuyor olursanız olun anlatım en çok dikkat edilesi nokta. Kurgu diyorum çünkü yavan ya da başarısı bir anlatımı olan kitabı okumak bir hayli zor olabiliyor. Teknik kitaplarda durum apayrı. Neyse efendim. Yedikuleli Mansur’u okurken anlatımı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Evvela dönemine uygun bir akış söz konusu. O zamanın bin bir memleketten insanının huyuna suyuna göre dilin rengi değişiyor. Verdikleri tepkiler, girdikleri diyaloglar vs. sizi kitabın içine doğru çekiyor. Bu yönü ile ilgili herhangi bir sorun yaşamadım, beğenilesi olmuş.

Tarihi bir kitap olması sebebiyle ne kadarının tarih olduğu, ne kadarının kurgu olduğunun ayırdına varmak için konuyu bilmek gerekir pek tabi. Her birimiz kabadayılık sınıfı, oluşumu nasıl ortaya çıktı bilecek değiliz. Bu noktada yazar Mahmet Berk Yaltırık imdadımıza yetişiyor. Özellikle bölüm başlarında yer alan kısa kısa bilgiler vesilesi ile okuru kitaba bir adım daha yaklaştırıyor. Verdiği referanslar konusunda kişi olarak kesinlikle guveilecek bir isim olduğununda altını çizmekte fayda var.

Bununla birlikte okduğumuz bölümlerdeki akış, kurgunun tarihe müdehalesi kesinlikle göze batmayacak şekilde devam ediyor. Hatta yazar, emin olmadığı ya da kurgu icabı uygun olduğu yerlere notlar eklemeyi ihmal etmemiş.

Korkunun Kabadayılık ile İmtihanı

Kitabın genel hatları ile bu şekilde tarif edebiliriz. Farklılık kattığı kadar eğlenceli bir hale geldiği de şüphesiz. Özellikle kabak tadı vermiş olan fantastik ve korku kitaplarının arasından başarıyla sıyrılıyor. Sürekli aynı ya da benzer temalardan sıkılmış olanlara farlılık garantili bir alternatif Yedikuleli Mansur. Hemde tarih de öğrenmiş oluyoruz ister istemez.

Kitap, “Son Gulyabani” mahlası ile bilinen Mehmet Berk Yaltırık’ın roman olarak şlk göz ağrısı. Kendisi daha evvelden birçok öykü derlemesinde görmeye alışık olduğumuz bir isim. Sitemizde geçtiğimiz günlerde hakkında yazı yazdığımız Aşkın Karanlık Yüzü adlı kitabında yazar kadrosunda yer alıyor. Ayrıca son korku meddahı. Korku türüne ait ne anlatsa, yazsa okunur diyebileceğimiz yazarlardan.

İthaki Yayınları son bir iki yıldır yerli edebiyata yaptığı yatırımlar ile dikkat çekiyor. Özellikle fantastik, korku, bilimkurgu gibi türlerde eserler veren yazarları okumak için en makul adres haline geldi. Kendimde dahil olmak üzer bu türleri sevenler adına teşekkür etmek isterim.

Sokaklarında en kanlı ve de namlı dayıların cirit attığı İstanbul’a bulaşan ecinni ve bilmem ne bela yaratıkların akıbetini okumak isteyeni böyle alalım. Yedikuleli Mansur, sizi de peşi sıra gariplikler boyu sürükleyecek, benden söylemesi.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar