Yeşim Sıçan ve Melanie – Yarım Dünya
-
Umut Çomak
- Kitap
- 26 Aralık 2015
Bu yazıya nereden ve nasıl başlayacağımı tam olarak kestiremedim ama birçoğunuz bilir; bazı kitaplar bittikten sonra insanın ağzında bir tat bırakır. Bu tat bazen hüzünlü olur, bazen mutlu bazen de biraz buruk. Yarım Dünya için bunu söyleyemeyeceğim. Kitabın birçok bölümünde bazen hüzünlü bazen mutlu bazen de buruk kaldım. Kitap bittiğinde de benim için pek bir şey değişmedi. Yarım Dünya içimde birçok hissi yarım bıraktı. Kitapta Neil Gaiman’ın Coraline romanına epey benzerlikler de bulunmaktaymış, şahsen Coraline’ı okumadım ama kitabın arka kapağında geçen “Neil Gaiman’ın Coraline kitabını Hayao Miyazaki’nin filme çektiğini hayal edin!” ibaresi de boşa koyulmamış olsa gerek. Şunu da itiraf edebilirim; Yarım Dünya insanın üzerinde bıraktığı esans anlamında ciddi şekilde Miyazaki’yi andırıyor.
Aramızda hiç Miyazaki imzalı anime izlememiş olanımız var mı? Eğer varsa hala geç değil, izlesin.
Büyük İnsansın Hiromi Goto
Hiromi Goto adından da anlaşıldığı gibi Uzak Doğulu bir ablamız. 1966 yılında Japonya’da doğmuş daha sonra ise ailesiyle Kanada’ya taşınarak eğitimine orada devam etmiş. İlk kısa öyküsü olan Stinky Girl ‘ü 1996 yılında yayınlamasıyla yazarlık kariyerine başlamış ve toplam 17 kısa öykü kaleme almış. Bu öyküler çoğunlukla dergilerde veya antolojilerde yayınlanmış. Hiromi Goto 2001 yılındaysa ilk romanı olan The Kappa Child’ı yayınlamış ve bu roman gene 2001 yılında Tiptree Ödüllerinden birincilik de almış. Devamında The Water of Possibility ve Half World’ü kaleme almış. Maalesef Hiromi Goto’nun sadece Half World romanı İthaki etiketiyle dilimize kazandırılmış.
Hiromi Goto’nun Yarım Dünya’sı da bol ödül almış; 2009 yılında Brandon, 2010 yılında da Sunburst ödüllerini almış. 2012 yılında ise Yarım Dünya serisinin devam niteliği taşıyan Darkest Light’ı okuyucularla kavuşturmuş. Şahsen bu kitabın da İthaki tarafından basılmasını isterdim, keza Hiromi Goto’nun romanlarında ilk defa bir erkek karakter ana karakter olarak Darkest Light’ta karşımıza çıkıyor. Yarım Dünya’yı okuduktan sonra ikinci bir Yarım Dünya romanı okumak fena olmazdı hani. Darkest Light’ın çevirisini beklemeyeyim, İngilizce olarak da okurum derseniz Amazon’dan epey ucuz bir şekilde satın alabilirsiniz de.
Uzun, uzun, çok uzun zaman önce, daha ölümlüler taş tabletlere ve parşömenlere ölümlü dinlerini yazmaya başlamadan evvel, Üç Alem vardı: Ten Alemi, Ruh Alemi ve Yarım Dünya.
Kitap bizleri yukarıda okuduğunuz bu hoş cümleyle karşılıyor. El yazısı gibi yazılmış olan bu kısmı tıpkı Alemler- 101 dersi gibi düşünebiliriz. Bizlere yazarın alemleri hakkında fikir veriyor. Bu kısmın ciddi düşünülmüş olduğu bir gerçek ancak alemler arasındaki ruh geçişlerinin Budizm’den çok fazla etkilendiğini diyebilirim. En can alıcı nokta da bu alemlerin bir sebepten dolayı artık birbirlerinden kopmuş olmaları ve içinde yaşayanların sonsuz bir döngüye girmeleri oluyor. Hikayemiz de bu noktada başlıyor. Kahramanımız Melanie biraz tombul, derslerinde başarısız, çirkin bir kız çocuğu. Üstü başı hep yamalı kıyafetlerle dolu. Bazen eve yemek götürmek için çöpleri dahi karıştırdığı oluyor. Melanie’nin bu acı dolu hayatındaki tek desteğiyse çok hasta ve hiçbir şey için enerjisi kalmamış annesi. Babasını hiç tanımamış olan Melanie bu küçük yaşta hem annesiyle hem de birçok zorluklarla uğraşıyor.
Melanie’nin bu zorlu hayatı bir gün okuldan döndüğünde evde annesini görmemesi ile daha da zorlaşır. Evde saatlerce hasta annesini panik içinde beklerken birden telefon çalar ve telefonun ucunda garip, yapışkan bir ses tonuyla Bay Tutkal bulunmaktadır.