Zaman Yolcusu’nun Anıları- Zaman Makinesi

Günümüze kadar birçok roman ve yazı bırakan H.G Wells’in tüm yazılarına bir göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

H.G. Wells

H.G. Wells

 Zaman Yolcusunun Anıları

H.G Wells bu romanında ana karakteri bizlere aslında bir yan kahramanmış gibi sunuyor. Yani anlatıcı aslında ana karakter değil, ana karakterin evine gelmiş bir misafir. Romanın ana karakterinin kitap boyunca adı, Zaman Yolcusu olarak geçer. Roman, Zaman Yolcusu’nun zaman makinesini arkadaşlarına anlatmak için yaptığı bir toplantı ile başlar ve anlatıcı kendi gözünden bizlere Zaman Yolcusu’nu ve onun makinesini anlatır. Zaman Yolcusu makinesinin işlevini toplantıda olan kişilere anlattığında herkes ister istemez olaya aşırı ön yargılı yaklaşsa da anlatıcı saygı içerisinde Zaman Yolcusu’nu dinler. Daha sonra Zaman Yolcusu, makinesinin basit bir örneğini arkadaşlarına gösterir ve makineyi çalıştırdığında makine hızla dönerek gözden kaybolur. Kimisi bunu basit bir sihir numarası kimisi de gerçekten bilim olarak değerlendirir, herkes kafaları karışık şekilde evden ayrılır. Zaman Yolcusu arkadaşlarını bir kere daha bu konu için evine çağırır ancak toplantının başlaması gereken saatten epey geçmesine rağmen Zaman Yolcusu ortalıkta yoktur. Biraz daha vakit geçtikten sonra Zaman Yolcusu üstü başı toz duman içinde ve epey perişan olmuş halde eve gelir. Zaman Yolcusu makinesini kullanmıştır ve günümüzden yaklaşık 800 bin yıl ileriye gitmiştir. Zaman Yolcusu toplantı masasına oturur ve önündeki pirzolayı iştahla yiyerek başından geçenleri anlatmaya başlar.

Big Bang Theory'de söçz konusu zaman makinesinin maketi (S01e14)

Big Bang Theory’de söz konusu zaman makinesinin maketi (S01e14)

Romanın asıl konusu bu noktada başlar ve Zaman Yolcusu’nun gelecekteki anıları ile devam eder. H.G. Wells’in hayalindeki gelecek bizlerin tahmin ettiğinden çok daha farklı olarak karşımıza çıkar. Bu gelecekte sınırlar, sınıflar veya birçok sıkıntı yoktur. Yaşam tahmin edildiğinden çok daha ilkel bir hale dönmüştür. İnsanların evrimi farklı bir boyuta doğru ilerlemiştir. H.G. Wells gelecek tasvirinde teknoloji ile neredeyse bütünleşmiş bir dünyadan ziyade doğaya dönmüş bir dünya tasviri görüyoruz. İnsanlar, oyunlar oynuyor, dans ediyor ve sevişiyorlar. Bir gelecekten ziyade daha çok distopya gibi karşımıza çıkan roman bu sayede sadece bilimkurgu niteliği değil politik bir nitelik de taşıyor. E zaten H.G. Wells gibi bir yazardan da politika içermeyen bir roman okumak pek beklenemez.

Bir de Filmi Var.

Zaman Makinesi’nin aynı adı taşıyan 1960 yapımlı bir filmi de var. Film genel hatlarıyla konuyla mümkün olduğunca bağlantılı olmaya çalışmış, ancak kitabın vurguladığı birçok noktaya değinilmediğini söyleyebilirim. Örneğin, kitapta bulunan insan tasviriyle filmdeki insan tasviri epey farklı. Tabii bu durum için filmin 1960 yılında çekilmesinin büyük bir etkisi vardır. Savaştan yeni çıkmış bir dünya ekonomisine göre düşük bütçeli ama kaliteli bir film diyebilirim.

rod-taylor-time-machine

Film 2. Dünya Savaşı’ndan 15 yıl sonra gösterime girdiği için kitapta olmayan bir iki değişiklik daha gözüme çarptı. Savaşın buhranı direkt olarak filmde de etkisini göstermiş. Filmin yönetmenliğini daha önce adını duymadığım George Pal üstlenmiş, zaten bu 1964 yılında da son filmini çekmiş. Ana karakter olarak ise Soysuzlar Çetesi filminde Winston Churchill rolü ile tanıdığımız Rod Taylor var. Filmin oyunculuğu, çekim teknikleri özellikle de görsel efektlerine değinmeyeceğim. Ama ufak bir iki şey söylemek gerekirse, Cüneyt Arkın filmlerinin güzel senaryolu olan hali diyebilirim. Kitap aynı isimle 1960’dan sonra 2002 yılında bir kere daha sinemaya uyarlanmış. Yazar H.G Wells’in torunu olan Simon Wells yönetmenliğinde beyazperdeye taşınan film bence 1960 yapımından daha kötü bir film olmuş. Simon Wells dedesinin mirasına zarar vermiş resmen…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar