İstanbul – Kapalıçarşı’nın Altını Üstüne Getirebileceğiniz Oyun
2015 yazında Almanya’ya da geçirdiğim üç dört günlük tatilimin, en heyecan verici kısmı kutu oyunlarının membağı olan topraklarda hobi kültürününe doymak oldu. Orta okul yıllarında, çocuk sayılacak yaşlarda Almanya’ya gitme imkanım olmuştu. O zamanlar üç kuruşluk “Magic the Gatering” bilgisiyle girdiğim hobi mağazalarının vitrinlerini süsleyen dev ejderhalar, özenle boyanmış Warhammer figürleri ağzımın suyunu akıtmış ve içimde bir ateşin yanmasını sağlamıştı.
Yıllar sonra yaptığım bu ziyarette de yine kutu oyunu satan dükkanlara attım kendimi. Almanya’nın en büyük sıkıntısı; bütün oyunların Almanca baskılı olması. İngilizce oyun ararken tanıdık bir isimle, İstanbul’la karşılaştım. Beklentim düşüktü ama İstanbul bizi şaşırttı ve art arda oynanan oyunlarla grubumuzda rüştünü ispat etti.
İstanbul, takribi 16. yy döneminde Kapalıçarşı’da geçiyor. Rekabet dolu ticaret yapan bir tüccar oluyorsunuz oyunda. Oyuncular, asistanlarını mağazalara bırakıp toplarken, tüccarlarıyla dükkan dükkan çarşının altını üstüne getiriyorlar. Oyunun asıl amacı da elde etmesi gittikçe zorlaşan yakutları toplayarak oyunu kazanmak.
İstanbul’da alışılageldik bir büyük bir tahta yerine, yerleri değiştirilebilen 16 adet mini tahta bulunmakta. Her biri; oyunda ziyaret edilebilen bu yer parçalarını, ister kitapçıktaki 3-4 varyasyona göre dizebilir, isterseniz de oyun deneyimine göre geliştireceğiniz kendi tasarımınızla oynayabilirsiniz. Her oyuncunun kendine ait bir el arabası var. Bu arabayı temsil eden tahta üzerinde, elindeki malın miktarını kolayca belirten göstergeler ve yakutlarını üzerine koyabileceği bir sayaç da bulunmakta.
Oyun tahtasını oluşturan parçaların her biri farklı bir amaca hizmet ediyor ve bu farklı kombinasyonlarla yakutları toplayarak oyunu kazanabiliyorsunuz. Bu hamlelerle el arabanızı geliştirebiliyor, kumaş, baharat, mücevher ve meyve gibi ürünleri alıp satabiliyor ya da bu ürünleri sultana hediye ederek yakut kapabiliyorsunuz. Kahvehaneye gidip bileğe kuvvet zar atarak, kendinizi barbuta kaptırıp para kazanmaya çalışabilir ya da camileri ziyaret edip bonuslarını kazanabilirsiniz.
Çeşmeye gidip asistanlarınızı yanınıza çağırabilirsiniz. Asistanlar dışında, karakolda takılan aile üyelerinden birini rakip tüccarlara takılmadan istediğiniz yere gönderebilir, işinizi onlara hallettirebilirsiniz. Postaneye gidip size gelen paketlerden bahtınıza çıkanları alabilirsiniz. Kervansaraya gidip bonus kartınızı alabilirsiniz. Parasını basıp yakut alabiliyorsunuz, bu yüzden para kazanmak önemli. Zaten önemli bir para kaynağı barbut kısmı, en eğlenceli aksiyonlardan biri.
Bir oyunda bizim bildiğimiz adıyla kahveden çıkıp, karaborsadan mal almak epey eğlenceli bir şey de olabiliyor. Bunu tasarlayan Rüdiger Dorn’u da burada anmak istiyorum. Osmanlı dönemlerindeki Kapalıçarşının oryantal halini oyuna güzel yansıtmış. Ayrıca kolay anlaşılabilen kuralları ve tasarımıyla da hızla kavranabilen bir oyun olmuş. 2-5 oyuncuyla oynanabilen İstanbul’un takribi kırk dakika sürüyor olması da, uzun oyunlardan yorulan ekipler için birebir olmuş. Zaten oyunun bu dengeli yapısı otoritelerce de farkedilmiş ki; Almanya’da her sene basit aile oyunlarına verilen yılın oyunu ödülünün yanında, daha ustalık gerektiren oyunlara verilen Kennerspiel des Jahres 2014 ödülünün de sahibi olmuş.
Boardgamegeek’de üst sıralardan yer bulmuş İstanbul’u kesinlikle deneyin. İstanbul kadar dinamik, değişken ve eğlenceli kesinlikle.