Fairyland ve Lordlu, Kılıçlı Epik Metal!

Ben de bir zamanlar gençtim ve metal bilgim, trash metal’in baba grupları ve üstüne; o zamanlar memlekette bilinen, 2-3 Goth Metal grubu ile sınırlıydı. Blind Guardian’dan (Tabi çoktan kocayıp çoluğun çocuğun maskarası haline geldiler, bayadır ironik gençlik arasında Kör Bekçi diye anılıyorlar) nominal olarak haberim vardı ama hiç denk gelmemiştim. Tabi bu olaylar hep Kazaa devrinde geçiyor, 3 MBlık mp3 indirmenin temiz 10 dakika sürdüğü dönemler. Aşırı popüler olmayan mp3 aramalarda bile çıkmazdı. Korsan CD tezgahları aşırı önemliydi. Bakırköy sahildeki üst geçitten geçerken, bir korsan CD tezgahında; Kör Bekçinin “A Night at the Opera” albümünü gördüm. Aldım ve dinledim. O gün bugündür, “Lordlu, kılıçlı epik power metal” en sevdiğim müzik türleri arasındadır.

Bugün ele alacağım proje; 2003 çıkışlı bir grup olduğu için,  Kör Bekçi ile müzikal olarak pek bir alakaları yok. Grubun, gavurun deyimi ile; Mastermind’ı, Synthe ölümüne abanan, arkaya bol bol Greogoryan koro dizen, rönesans dönemi muhabbet tellalı gömleği giyen bir abi.

İşte abi... İşte gömlek...

İşte abi… İşte gömlek…

Hakikaten, külliyatı dahilinde metallikten ayrılıp Oratoryo/Senfoni sınırını ciddi zorlayan parçalar var. Zaten “Lordlu Kılıçlı” konsept albümü yapan, iyice konsept albüm olsun diye konusal olarak birbirini takip eden parçaların arasına, konuşmalı tiyatral geçiş de ayarlıyor ve iyice italyan operası kıvamı yakalanıyor.

Fakat “Lordlu kılıçlılık” halinin asıl belirleyicisi; epik synth coşkusudur, depar atmışcasına double kick vermektir ve çığlık çığlığa vokallerdir. Bunlar da şimdiye kadar çıkan parçaların çoğunda, gani gani mevcut zaten. Bir kısım balad da var, onların da müziğini synth ile veriyor.

Bu demoyu örnek olarak buraya bırakıyorum.

Her albüm, konsept albümü ve hepsinin konusu birbirini takip ediyor. Diskografi adeta ucuz fantastik roman serisi formatında ilerliyor. Yaklaşan karanlık ile başlayıp, apokaliptik savaş ile düğümlenip, toplu göç ile devam eden bir hikaye var. Hikaye; en son albümün sonunda çok derli toplu bir noktada kaldı. Bu yüzden proje patlar da, devamı gelmez diye düşünüp, başlamak konusunda şüpheye düşmeyin.

Evet, inatla grup demedim proje dedim. Çünkü; ortada grup denecek bir kadro tutarlılığı yok. Bir albümde kayıt yapan üyeler, diğer albümde görünmüyorlar. Hatta; en son albümdeki müzisyenler, sadece mahalle ligi bilinirliğindeydi. Güney Fransa metalci ortamı dışında, yolda yürürken tanınacaklarını sanmıyorum. Belli ki, yukarıda resmi olan abinin (Philippe Giordana) egosu biraz şişik. Bu model adamların grubunda, genelde millet çok uzun duramaz.

Umut Sarıkaya'nın da çok ince gördüğü gibi, bu tip gruplarda ortalama yedi kelle olur.

Umut Sarıkaya’nın da çok ince gördüğü gibi, bu tip gruplarda ortalama yedi kelle olur.

Ha bu arada, üstteki demoyu dinleyip de “Bu ne lan Rhapsody’nin aynısı!” diyenler çıkacaktır. Onların canı sağolsun, belli ki “Lordlu kılıçlı epik power metal’in” düzenli dinleyicisi değiller. Aynı kafada, Death Metal ile Grindcore arasındaki farkı anlayamayanlar da var. Çok yargılamıyoruz, bunlar zaman içinde emekle oturan şeyler.

Tarja; Nightwish’ten atıldıktan sonra, Napalm Records, bir umut 1999’da kurulmuş Xandria’yı, az makyajlayıp yeniden öne sürdüğünde, kaç yıllık metal emekçileri Xandria’ya “Ahaha Nightwish çakması lan bunlar” diyenler de çıkmıştı.

Bu yazı, "Alp Hocaefendi ile Pek Feyzli Müzik Sohbetleri" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar