Perturbator: Neon Işıklar ve Ayna Gözlük!

Sene 2012’ydi ve ben Hotline Miami* oynuyordum. Müzikleri gerçekten şahaneydi. Hem hikayenin tasvir ettigi şiddet dönemini, hem de oyun estetiğinin dayandığı teknolojik dönemi; aşırı iyi yansıtan parçalar vardı. Fakat bu parçalar arasında; Perturbator – Vengeance diğerlerinden kat kat daha fazla dikkatimi çekti. Önce bi celallendim. “Benim bu adamdan niye haberim yok!?” diye. Araştırınca zaten 2012 çıkışlı olduğunu öğrendim ve sakinleştim. Acilen Bandcamp sayfasına dadandım ve şu albüm kapağını gördüm.

Yavaş yavaş scroll edin, bütün görselliği iyice bi sindirin.

Perturbator - I Am The Night - Artwork by Micha+½l Brun_s

Albüm kapağı adeta bir görsel cümbüş! Cyberpunk’ın altın çağını yaşadığı dönemlerde popüler olan airbrush görselliği, okur kitlesinin dikkatini cezbetmek için hunharca metalaştırılmış roman kapağı kadınları, geleceğin ayrılamaz iki yüzü olan ütopya ve distopyayı simgeleyen parlak, pürüssüz ve senteik kadınla, kirli paslı derme çatma kadının karşılaştırılması, fondaki şehir manzarasının yazısız tasvir ettiği teknoloji ile doğulmuş, karanlık geleceğe dair spekülasyonlar bu kadar mı güzel harmanlanır. Airbrush mamülü erotize cyborg hatunlar, mistik astronot, karanlık şehir manzaraları VE PANTER!

Perturbator, iddaya göre 20’li yaşlarında. En büyük şansı da, beslendiği kültürün kendi doğmadan çok önce olgunluğa erişmiş olması. Belli ki, büyürken iyice oturmuş bir Cyberpunk estetiğine maruz kalmış ki, dimağında çok büyük yer tutmuş. Hatta; grubun bütün sanat idaresini üstlendiğini var sayarsak, adeta Cyberpunk ile yoğurulmuş. Bu Cyberpunk’ın doğuşuna tanıklık edip, günlük hayatın sorunlarına bir çözüm olarak benimsemenin çok ötesinde bir ilişki. Perturbator için; Cyberpunk yaşamın değişmez bir parçası haline gelmiş olmalı.

Mesela; panter deyince benim aklıma yağmur ormanı gelmez, Michael Jackson gelir. Pop kültürün en büyük samimiyetiyle ürettiği, dekadanlık ve toplumsal çürüme gelir. Belli ki Perturbator’a da panter dendiği zaman aklına dekadanlık ve çürüme geliyor. Lakin; o dekadanı ve çürüğü direk Cyberpunk ile Post-Apokaliptik ile ilişkilendiriyor.

USA : MICHAEL JACKSON

Tam olarak bu sebepten.

Şu an bile (evet şu an dinliyorum) Vengeance dinlerken, gözümün önüne yağmurlu bir gecede, şehir içi yüksek otobanda 120 basan araçlar ve arkada su gibi akıp giderken, şehir ışıkları geliyor. Gerçekte gördüğüm görüntünün (monitörün hemen arkasında pencere var) aşırı aydınlık bir salı öğleden sonrasında, rüzgarda salınan elma ağaçları olduğunu da hesaba katın. Müzik o kadar başarılı ki; İnsanın ayna gözlük takıp uziyle şirket ofisi basası geliyor.

Perturbator; müziğini tamamen elektronik olarak yapıyor. Özellikle retro tınılar ve karanlık temalara ağırlık veriyor. İlk iki albümü dahilinde, ciddi deneysellik var. Lounge müziği, takip müziği, silahlı çatışma müziği ve benzeri her türlü cyberpunk ambiyans, çip melodilerine dönüştürülüp, elektronik tempo katmanları ile sıkı sarılıp, synth ve perküsyon altyapısı üstüne çakılıyor. Sonuçta çok katmanlı ve sürekli şaşırtan parçalarla dolu, tematik albümler ortaya çıkıyor.

İşte bahsi geçen efsane Perturbator parçası; Vengeance hem de Hotline Miami’li.

Hotline Miami
Bu yazı, "Alp Hocaefendi ile Pek Feyzli Müzik Sohbetleri" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar