Rol Yapma Oyunlarında Korku Öğesi – Bölüm 8: Hayaletler

“İlk Temas”

Oyuncular hayaletle iletişime geçmeli mi? Geçmemeli mi? Bana çok sorulan bir sorudur bu. Çoğu popüler soru gibi tek bir cevabı yoktur. Genellikle oyuncularımdan ses tonum ve korkutucu bakışlarım konusunda övgü alırım ve bana şöyle derler, “E ablacığım, ben senin gibi korkutamıyorum. Ne yapmam gerek?” Bunun çözümü çok basit. Adı rol yapma oyunu olabilir, ama emin olun yöneticinin oyunculuk yeteneği bu işin yarısından daha azıdır. Eğer tiyatro yeteneğinize güvenmiyorsanız, oyuncuları hayaletle karşı karşıya getirmenize gerek bile yok. İşin aslı, ortada bir hayalet olmasına dahi lüzum yok.

İki kadın düşünün, biri çok sevdiği eşini yeni kaybetmiş olsun. Eşiyle çok iyi bir ilişkisi olan bu kadıncağızın, arkadaşına “Biliyor musun, çoğu zaman onu yanımda hissediyorum, hiç gitmemiş gibi,” demesi son derece olağan, hatta sempati ve acıma uyandıracak bir şeydir. Kadın daha sonra şöyle devam eder, “Hatta geçen gün yatağımızın onun yattığı tarafı da dağılmıştı, topladım, tıpkı eski günler gibi,”“Ah,” der beriki, “Sahi mi,” ve içinden şöyle düşünür, “Zavallı kadıncağız, kederden aklını bozmuş.” Ya da dul kadın şöyle diyebilir, “Ne tuhaf, bazen gerçekten sesini duyuyorum, hala benimle konuşuyor sanki, istediği bir şey varmış gibi…geçenlerde bana seslendiğini duydum, beni tavan arasına çağırdı… Sence deliriyor muyum?” Arkadaşı anlayışla başını sallar, “Seni çok iyi anlıyorum,” ve elini dul kadının elinin üstüne koyar. “Elbette anlıyorsun,” der diğeri, ve birden masanın altında sakladığı silahı çekip arkadaşına ateş eder. Kan yayılırken, ölmekte olan kadının tepesine gelerek bağırır; “Pişmanlığını çok iyi anlıyorsun! Ben çocukların okul taksidini öderken seninle gizlice tatile çıktığı ve sana aldığı o pahalı giysiler için öyle pişman ki! Sen de öyle misin, sürtük?!”

korku_8_3

İşin rengi nasıl birden değişti değil mi? Bu çok basit bir örnekti. Ortalama rol yapma oyunu senaryosu, eğer içinde hayalet kurgusu varsa çok daha karmaşık ve katmanlı olmalıdır. Bu kısacık hikayede hayalet gördünüz mü? Hayır. Korku öğesi kadının ta kendisidir. Hayaletlerin iblisler, şeytan, melekler ve hatta tanrılarla benzerlik gösterdiği nokta tam da budur; insanların karanlık arzularının bahanesi, şizofreninin kaynağı olarak kullanılırlar. Yöneticinin görevi ise şunu sordurmaktır, “Kadının kocası gerçekten onunla konuşuyor muydu, yoksa dul kalınca, tavan arasında kocasının eski eşyalarını karıştırırken aldatıldığını tesadüfen öğrenmiş olan kadın kendi mi yaptı bu işi?” İyi bir hayalet hikayesi anlatmanın en emin yollarından biri, oyuncuyu sürekli belirsizlik içinde bırakmaktır. Belirsizlik huzursuzluğu, huzursuzluk da sıkıntılı bir korkuyu getirir. Tıpkı karabasan gibi. Hayalet gibi klişe öğeleri kullanan bir hikayeyi sürprizli bir kurguyla anlatırsanız, oyuncuların ilgisini üstünüzde tutmanız zor olmaz. Bence en güçlü hortlak hikayeleri, hayaletin kendisini asla göremediklerimizdir.

Ama yine de, hayaleti ille de oyuncularla temas ettirmek istiyorsanız neler yapabileceğinize bir iki örnek vereyim:

1) Öncelikle her oyunda söyleyeceğim şey aynı; ritmi tutturmanız gerek. Hareketli sahneler ya da diyaloglar fark etmez, her oyunun bir ritmi olmalıdır. Akıcı olun, tasvirlerde teklememeye çalışın. Eğer sesinize güveniyorsanız, konuşun ya da kedi gibi inleyin. Böyle söyleyince komik bir şey gibi görünebilir, ama inanın bana işe yarıyor. Örnek olarak, 2005’te çekilmiş The Bell Witch: An American Haunting’i örnek verebilirim. Bell Witch efsanesi, 1800’lerden bu yana gelmiş en korkutucu vurucu ruh hikayelerinden biridir. Bell ailesine musallat olan bir kadın hayaletinin hikayesini anlatır. Aslında daha çok entity, yani varlık olarak geçer. Pek çok insan John Bell ile maddi sorunlar yaşamış Kate Batts adlı bir kadın olduğuna inanır, ama biraz incelediğinizde çok daha başka şeyler görürsünüz. “Cadının” saldırıları John Bell ve kızı Betsy üzerinde yoğunlaşır. Burada Betsy karakterini oynayan genç aktris Rachel Hurd Wood, Bell Witch’i de seslendiriyor ve ses oyunlarına dikkat edin. Film olarak çok başarılı bulmasam da, kızın ses vurguları inanılmaz ve çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

Vurucu ruh, Bell ailesinin çocuk odasında kendini belli eder; geceleri sık sık uyuyan küçük kızların örtülerini çeker. Düşünün, uyuyorsunuz ve biri aşağıdan örtünüzü çekiyor. Bu basit hareket, çoğumuzun küçüklüğünden kalma “yatak altı canavarı” korkusuna hitap eder.

korku_8_5

Mobilyaların altını çoğumuz göremeyiz ve özellikle korku filmi izlerken, eğer kanepelerinin arkasında boşluk varsa bazı insanların tedirgin olduklarını fark edersiniz; çoğu başlarını sık sık boşluk olan bölgeye çevirip güvende olduklarından emin olmak ister. Çoğu Uzakdoğu öğretisi, oturduğunuz kanepenin ya da yattığınız yatağın arkasında kalın bir duvar olmasını önerir. Bunun usta bir işlenişini Garez adlı filmde de görürüz, ya da sürünme sesinin kullanıldığı bütün filmlerde. Kadın yatağının yanında ayakta dururken, alttan çıkan bir el bacağını kavrar. Bu tip yöntemler kullanabilirsiniz. Hayaletin konuşmasına gerek yok. Bir oyuncuyu nazik bir anda yakalaması yeterli. Sürpriz etkisini arttırmak istiyorsanız, masadaki bir başka oyuncuyla anlaşın ve gizli işaretinizle diğer oyuncuyu kolundan veya bacağından kavrayıversin. Tabii samimi bir masada yapmaya dikkat edin, sonra kimse dayak yemesin.

2) Eğer konuşmak istemiyorsanız ya da hayaleti korkutucu tasvir edeceğinize emin değilseniz, üzülmeyin. Gotik korkunun en usta yazarlarından biri olan Lovecraft’in tasvir “yapamadığı” konusunda çoğu insan hemfikirdir. Bu bence doğru değil tabii, ama size söyleme amacım farklı. En eski ruh çağırma yöntemini kullanın. Ruh geldiğinde “üç kere vursun”, tabii bu kadar klişe olmasına gerek yok. Bazı cisimleri hareket ettirerek iletişim kursun. Ancak cisimleri iyi seçin, yoksa olayın komediye dönüşmesi çok kolaydır. Çok basit olursa oyuncular güler, çok karmaşık olursa da dedektiflik hikayesine bağlar. İkisinde de bir kötülük yok, ancak korkutmayı başaramazsınız.

3) Daha da etkili bir yöntem, yarı yarıya tanımlanabilecek bir yüz göstermektir. İnsanoğlunun doğadaki pek çok şeye yüz atfettiğini yazı dizisinin 2. bölümünde anlatmıştım. Hayalet, oyuncularla bir buzlu camın arkasından iletişim kurabilir. Siluetler de görebilirler. Bana kalırsa bu en güvenli yöntemlerden biri, çünkü belirsizliği korur.

Eğer hala korkutamayacağınızı düşünüyorsanız, daha zahmetli ama şaşmaz taktikler de mevcut tabii.

korku_8_4

Yanlış Ele Baktırmak

Dikkatli olmanız gereken nokta, oyunu kurguladığınız gerçekliktir. D&D oynatıyorsanız eğer, ne kadar başarılı bir atmosfer yaratırsanız yaratın, oyuncuların her şeye “yürüyen ve konuşan tecrübe puanı” olarak bakmalarını engellemek çok ama çok zor bir iştir. Eğer düşük seviyeli bir grupsa fazla sorun yok, ama ellerinde bol miktarda büyülü eşya bulunan bir partinin hayaletten korkması zordur.

Bu durumda yapacağınız en mantıklı şey, bol katmanlı bir senaryoya sığınmaktır. Ravenloft filan oynatmadığınız sürece depresif atmosfere gerek yok, oyuncular işlerinin ehli değilse ve gotik korku havasına girmeye müsait değillerse tersine etki yapar. Hayalet hikayelerinde olması gereken türden belirsizlik depresyonla gelmez. Siz dışardaki güneşli ve renkli dünyayı oyuna katmaktan çekinmeyin. Ama gece olunca işler değişmeli. Keskin psikolojik dönüşlerin her zaman yardımı olur. Apaydınlık bir alış veriş merkezinde kimse hayaletlerden korkmaz. Ancak bir sinemanın suare seansından çıktığınızı ve AVM’nin bomboş ve çoğu bölümünün ışıklarının söndürülmüş olduğunu düşünün, bu pek çok insanda farklı etki yapacaktır. Aynı mekanı farklı etkilerle göstermek emin bir başlangıçtır. Ortaçağda geçen oyunlarda bu konuda avantajlısınız. Etrafta çok daha az insan var ve yollar metropollerle kıyaslanmayacak kadar boş. Kırmanız gereken tek şey, oyuncunun “D&D oynuyorum,” diyen üst bilinci. Call of Cthulhu’da normal bir insanı oynadığı için bu zahmete katlanmazsınız, Wraith: The Oblivion’da ise tamamen farklı dinamikler söz konusudur. İlerde kendi başlığında anlatacağım.

Bir hayalet gördüğünüz takdirde saldırmak, bence uzaylıya taş atmakla aynı şeydir. Bir uzaylı gördüğünüzü düşünün, ağzınız açık kalakalırsınız. Karşınızdaki gerçek anlamda yabancıdır. Bir hayaletin de aynı şeyi hissettirmesi gerekir. Bir zamanlar insan olması hiç önemli değildir. Uzaylıları da çoğunlukla kendi üzerimizden tanımlarız. Ölüp de dönen yoktur. Ölümün bize ne yapacağı, tıpkı farklı galaksilerin bize nasıl uzuvlar kazandıracağı konusu kadar gizemlidir. Tıpkı uzaylılar gibi, hayaletlerin de pek çok hikayesi vardır ama tek bir kanıt dahi yoktur. Evrende tonla gezegen varken yalnız olmadığımız fikri, dünyadaki her şeyin beş duyumuzla hissedilemeyeceği savının çok da uzağında değildir bence. Eğer oyuncular saldırıyorsa, bu gizem hissinin tam oturmadığı anlamına gelir. Bu kimsenin kabahati olmayabilir. Herkesin oyun tarzı farklıdır. Ama bu tür “D&D” zihniyetli bir grupla karşı karşıyaysanız, Supernatural’in sık sık başvurduğu bir senaryo taktiğini uygulayın derim. Yine “katmanlı hikâye” konusuna geldik anlayacağınız. Yanlış ele baktırın. Vurucu ruhun kaynağı hiç de sandıkları şey olmasın. Yanlış izi takip etsinler, yanlış yorumlasınlar. İnanın oyuncuları manipule etmenize bile gerek yok (Hatta ben çoğu zaman yapılmaması gerektiğini savunurum). Oyuncu milleti siz doğru ipucunu gözlerine soktukça, ısrarla başka yönlere bakmaya meyillidir.

korku_8_6

Ortalama bir rol yapma oyuncusunun çoğu zaman her şeyi yanlış anlayıp alt üst etme potansiyeli bana Dragonlance’deki kender halkını anımsatır. Burada iş size döşüyor. Her zaman söylediğim şey, oyuncunuzu tanıyın. Nerede nasıl davranacağını anlayın. Bunun bir yolu, karakterin oturması için çocukluk çağını da dahil eden uzun oyun saatleridir. Ancak bunun da dezavantajları var. Hem çok uzun sürer, hem de oyuncu bireyselliğe fazla alışabilir. Özellikle de bencil oyuncu yapısı mevcutsa, bütün oyunun kendisi üzerinden dönmesini sağlamaya çalışabilir. Aman dikkat derim.

Bir konu daha var. Supernatural dedik, orada Sam ve Dean hata yaptıklarını fark edince birbirlerini -en azından o anda- suçlamıyorlar ve acilen çözüm bulmaya çalışıyorlar. Oyuncular her zaman bu şekilde iş bitirici davranmayabilir. Birbirlerini suçlayabilirler, hatta sıkılabilirler. Bunun için, hayalet hikayesinin temeli olan gerçekleri çok iyi ve vurucu kurgulamanız gerekiyor.

Yazının ikinci bölümünde, Karabasan Yöntemi adını verdiğim bir taktiği, ısrarla bahsettiğim katmanlı hikaye örnekleri ve hayalet temasının değişik işlenişlerini anlatacağım.

Bu yazı, "Rol Yapma Oyunlarında Korku Ögesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar