Rol Yapma Oyunlarında Korku Öğesi – Bölüm 3: Korkunun Türleri

Özellikle 1990’ların sonunda patlayan The Blair Witch Project, yapımcıların korku filmlerine bakışını çok değiştirdi. El kameralarıyla çekilmiş filmin bütçesi aşırı düşüktü, üç sinema öğrencisinin bir cadı efsanesi hakkında belgesel çekmek için ücra bir kasabaya gidip ormanlarda kayboluşunu konu alıyordu. Sinema öğrencileri hala kayıptı, ancak film kayıtları bulunmuştu. Bir korku hikayesinin sadece filmle değil, pazarlama yöntemiyle de anlatılabileceğinin müthiş bir örneğiydi.* Filmin kullandığı başlıca görsel taktik, öğrencilerin korkusunu gösterip kaynağını saklamaktı. Cadıyı asla görmüyorduk. Bu nedenle, binlerce insan olabilecek en korkutucu şeyle karşı karşıya kaldı; kendi hayalgüçleriyle. Filmin başarısının en büyük nedeni buydu. Bunu takiben korku filmlerinde artış başladı ancak ilk etki devam etmeyince, yapımcılar her zamanki gibi çareyi başka kültürlerin kaynaklarında, özellikle Uzakdoğu sinemasında aradılar.

2000’li yıllardan itibaren, gotik korku öğeleri ana-akım kitap ve filmlerinde yoğun şekilde kullanılmaya başlandı. Yazımına senelerce emek verilmiş özgün romanlar ve rol yapma oyunlarından fazlasyla “esinlenen” kitaplar ve filmler görmeye başladık. Tabii ki hikayelerdeki orijinal altyapıların hepsini değil de bir kısmını alınca kurgular bir tuhaf oldu, ama araya bir aşk hikayesi, güzel aktör ve aktrisler sokunca buna kimsecikler aldırmadı. Vampir, kurtadam, yürüyen ölü gibi gotik korku varlıkları ana akım edebiyat ve filmlere yerleşince, farklı bir doku arayan insanların çok hoşuna gitti ve popülariteleri katlandı. Eskiden farklı ırk, din ve millet nedeniyle kavuşamayan insanların aşk hikayelerini izlerken, bir anda karşımıza ilişki mekaniklerinde doğaüstü kavramı çıkıverdi. Eski romanlarda günışığına çıkamayan, dolunayda dönüşüm geçiren kurtadamlar birden günlük yaşamımızın içine girmeye başladılar. Yanlış anlaşılmasın, bu tür varlıkları “sıradışı, ama o da aslında sizin gibi” diye pazarlayan kitap ve filmler 80’lerden beri vardı, ama komedi ya da trajediye ağırlık veriyorlardı. Bu varlıkların ana akıma alınabilmesi için farklılıkları korunmalı, ama fazlası budanmalıydı. Dolayısıyla onları korkunç yapan özellikleri, politikacılar gibi usta hamlelerle kaldırdılar ya da dönüşüm geçirttiler. Şaşırtıcı değil, insan, yeterli zaman verildiğinde bunu korkunç bulduğu her şeye yapar. Adaptasyon konusunda çok güçlü bir türüz. İlk başta dehşet verici gelen pek çok şey, yıllar sonra o kadar korkutucu gelmez, çünkü alışmaya başlarız. Algı operasyonuyla alışma sürecini kısaltmak mümkündür. Yüzyıllarca korkunç bulunan cadıları, büyücüleri hatırlayın desem çoğunuzun aklında güçlü imajlar belirmez, çünkü siz bunların ana akıma aktarıldığı çağlarda yetiştiniz. Burnunu oynatarak insanları güldüren ya da süpürgesine binen çalı saçlı bir kadın nadiren korkunç bulunur. 1800’lerde yaşayan bir insana bunları söylersem, etkileri çok daha farklı olacaktır.

1922 yapımı Murnau'nun Nosferatu'su. Nereden nereye.

1922 yapımı Murnau’nun Nosferatu’su. Nereden nereye.

Bizler, bu başkalaştırmanın özellikle kurtadamlar, vampirler ve yürüyen ölülere uygulanışını gördük. 9GAG gibi eğlencelik sitelerin ve bu tip başkalaştırılmış karakterleri konu eden caps’lerin yaygınlaşmasıyla, bugün gotik korku yazmak isteyen insanların işi çok zorlaştı… mı? Bence hayır. Sadece bakış açılarımızı değiştirmek durumundayız, hepsi bu. Neyse ki Hollywood dikkatini şu ara çizgi romanlara verdi, biz de nefes alıp bir sonraki stratejimizi planlayabiliriz.

Bu yazı, "Rol Yapma Oyunlarında Korku Ögesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar