2001: A Space Odyssey – Provokatif Gelecek Algısı Üzerine Notlar
Yine aynı maketlerin üzerinden konuşacak olursak uzayın derin boşluğunda bile güneş ışığının oldukça doğru açılardan vurması, uzak çekimlerde dahi uzay araçlarının içerisinde oturan kişileri seçebilmemiz ve uzay boşluğunda ses olmayacağından ötürü dışarıdan baktığımız anlarda herhangi bir ses duymamamız gibi detaylar eserdeki inceliğin kanıtıdır. Bu detayları şimdilerde izlediğimiz filmlerde görüyoruz çünkü onların kendilerine referans alacakları bu tarz yapıtlar var. Marifet 1968 yılı bir yapımın ilklerden olmasına rağmen bunları düşünmüş ve başarılı bir şekilde uygulamış olmasıdır. Tüm bunlar ile birlikte astronot kıyafetlerinden fütüristik günlük giyime ve hatta maymun-adam(neden böyle söylediğimi daha sonra açıklayacağım) kostümlerine kadar kostüm tasarımlarının hayranlık uyandırıcı şekilde detaycı olduğunu söylememe gerek bile yok. Sanırım filmin en belirgin sıfatı da bu “ince işçilikli ve detaylı”. Bunun yanında çekim teknikleri konusunda film devrinin öncü örneklerinden biridir. Örnek olarak vermemiz gerekirse uzay mekiğinin içerisinde özel tasarım (buna daha sonra değineceğiz) ayakkabıları vasıtasıyla tamamen yatay düzlemde koşu yapan oyuncu bizim “Dutch Angle” dediğimiz kamera tekniğinin en uç noktası olan yüz seksen derecede durmaktadır. “Dutch Angle” ı kısaca ifade etmek gerekirse planda daha dinamik bir duygu geçişi sağlayabilmek amacıyla kameranın açılı bir şekilde çekim yapması şeklinde özetleyebiliriz. Dutch angle ile zirveye çıkmış ve filmin birçok noktasında bizi karşılayan bu yerçekimsiz mekan tasarımları 2017 yılında olan bizler için bile kesinlikle bir yenilik kıvamındadır. Yine bir diğer sahnede ilk bölümdeki maymun-adam ilk alet olan kemik parçasını havaya fırlattığında yönetmen burada eşleşmeli kesme (match-cut) tekniği ile bir sonraki bölüme, yani milyonlarca yıl sonrasına sıçrayarak iki sahneyi birbirine bağlar.
Üzerine tezler hazırlanabilecek kadar özenli tekniklerle donatılmış bu filmin sizi çok da sıkmadan hikaye detaylarına geçelim. Unutmadan buradan sonrasının sürpriz bozanlar içerebileceğini belirtmemde fayda var. Ancak tabi çekiciliğini hikayedeki ters köşelere dayandırmayan bu yapımda bazı noktaları bilerek izlemek daha çok tat verebilir. Karar sizin.
Film esas itibariyle menşei bilinmeyen dikdörtgen şeklindeki cisimlerin gizeminden beslenen ana öykü üzerinden ilerlemektedir. Ancak bunları anlatırken tutunduğu provokatif gelecek algısı tavrı filmi diğer birçok konu hakkında ilgi çekici sözler söyler hale getirmiştir. Temelde filmi senaryo akışı açısından dört bölüme ayırabiliriz; “İnsanın şafağı”, “Monolitin keşfi”, “Monolitin kaynağı olan Jüpiter’e yolculuk” ve yoruma en açık bırakılan “Monolit ve İnsan”.
İlk bölüm tıpkı anlatmak istediği fikir gibi bir şafak görüntüsü ile başlar. Daha sonra Darwin’ci düşünce yapısına uygun ilk Maymun-Adam’ları görürüz. Normal yaşantıları içerisinde başka grupların baskısı altında kalmış bu Maymun-Adam Grubu bir sabah monolit’in aniden ortaya çıkışı ile uyanır ve onun etrafında toplanır. Daha sonraları gruptan bir Maymun-Adam’ın ilk defa bir aleti kullanmayı öğrenişini yaylı çalgıların ağırlıkta olduğu coşkun bir müzik eşliğinde ağır çekim ile görürüz. Burada yönetmen basit bir şey gibi görünen bu olayın aslında tüm gelişimin başlangıcı olduğunu izleyiciye anlatmak ister. Daha sonra kemikten yapılmış basit aleti kullanarak bu maymun-adam grubu diğer maymun-adam grubunu su kaynağından def eder. Söz konusu sahnede gördüğümüz ince detay ise alet kullanan grubun diğer maymun-adam grubundan daha dik, daha insan gibi yürümesidir. Evet, artık gelişim ilk adımını atmış ve ileride olan geride kalanı ezmeye başlamıştır. Bu bölümde hiçbir açıklama ve ya söz duymadığımızı, çıkarımlarımızı bir belgesel tadında izlediğimiz bu olaylardan yaptığımızı söylememde fayda var.
İkinci aşamada bizi yukarıda bahsettiğim eşsiz görsel tasarımlar karşılar. Hikaye olarak daha az konudan bahseden bu bölümde insanların Ay’da milyonlarca yıldır gömülü olan monoliti keşfetmesinin ardından buraya uzman bir ekip göndermesine tanık oluruz. Ay yüzeyine ulaşan araştırma ekibi monolitin etrafında tıpkı ilk bölümdeki maymun-adamların toplanması gibi toplanarak fotoğraf çektirir. Bu esnada Güneş ışığından sebep olduğunu düşündüğümüz bir şekilde monolit sinyal göndermeye başlar ve ekibin bu sinyale dayanamadıklarını görürüz. Bu bölümün benim için asıl ilgi çekici noktası 1968 yılından 2001 yılı için yaptığı teknolojik tahminlerdir. Evet, o zamanlarda öngörüldüğü gibi şehirlerarası tren yolculuğu konforunda gezegenler arası yolculuklar yapmaktan fersah fersah uzağız ancak o dönem için düşünülmesi bile ilginç olan görüntülü konuşmanın şu anda filmdeki gibi içine girilen kabinlerden çıkarak cebimize giren incecik kutular ile yapıldığını düşününce şaşırmamak elde değil.