Aşk Bazen Sadece Konuşup Anlaşabilmektir: Her
“Geçmiş, kendimize anlatıp durduğumuz hikâyelerden ibarettir…”
Ve birçok insan için bunların büyük çoğunluğu da aşk hikâyeleridir. Dünyaya maddesel birer varlık olarak geliş sebebimiz dahi meçhulken, insanoğlunun tarifini bile bilmediği bu tuhaf duygu uğruna yaptığı onca şey hayret edilesidir aslında. Belki sadece bedenlerinde birer kimyasal düzenleyici olarak işlev gören hormonların salınımının etkisiyle meydana gelen “âşık olma durumu”nun kimi zaman tarihin gidişatını değiştirecek, savaşlar çıkaracak kadar ciddi sonuçlara sebebiyet vermesi ilginçtir. İnsanın “yüreğinin mantığına baskın çıktığı”, “yüreğinin pırpır ettiği”, “yüreğinin acıdığı” böyle anların, gerçekte nasıl bir şey olduğunu bile bilmediği bir organa (bildiğimiz anlamda tüm vücuda kalp pompalayan organ olmadığı ortada) bunca sıfat ve eylem atfetmesi bile başlı başına enteresandır. Neticede hepimiz “diğer yarımızı”, “ruh eşimizi”, “hayat arkadaşımızı” bulabilmek için birçok badire atlatıp, belki sonunda hayal kırıklıkları ve bunalımlar yaşıyoruz ama içimizdeki bu büyük boşluğu doldurmak, yerini tam olarak tespit edemediğimiz bir yarayı sürekli kaşımak da neredeyse zevk veriyor bize.
Aşkın büyük bir muamma olduğu bir gerçek. Hakkında yazılmış belki milyonlarca kitap, çekilmiş bir o kadar film, yazılmış yüzlerce oyun var. Ama en temel duygu ve olguları alıp farklı şeyler meydana getirebilen işlerin diğerlerinin arasından kolayca sıyrılabildiği de ortada.
2013 yapımı Her (“ilginç” bir şekilde Türkçe’ye “Aşk” olarak çevrilmiş) işte bu tür filmlerden biri. Aslında işlediği konu da son zamanlarda bilimkurgu sinemasında sıkça işlenmeye başlanan bir konu: yapay zeka. Fakat bu noktada yine senaryo yazarının kaleminin güçlü olması, etkileyici noktalara temas edebilmesi ve başrol oyuncusunun sergilediği performans büyük önem kazanıyor.
Her, daha önce Being John Malkovich ve Adaptation (Tersyüz) gibi filmleriyle hatırlayacağımız Amerikalı yönetmen Spike Jonze’un yazıp yönettiği bir film. Başrollerinde başarılı oyuncu Joaquin Phoenix ve (hep aynı rollerin kadını) Amy Adams var, ayrıca akıllı işletim sistemi Samantha’ya da sesiyle Scarlett Johansson hayat veriyor. Aslında Samantha karakteri için şahsen benim pek beğendiğim bir oyuncu olan Samantha Morton düşünülmüş, hatta tüm kayıtlar tamamlanmış ama daha sonra filmin, Spike Jonze ve Samantha Morton’ın meydana getirdikleri karakterden daha farklı bir şeye ihtiyaç duyduğu anlaşılmış ve Morton’ın yerini Johansson almış.
Film mutsuz, melankolik ve eşinden ayrılma sürecindeki bir yazarın hikâyesi olarak başlıyor. Theodore Twombly, futuristik, puslu bir Los Angeles’ta yaşamaktadır ve insanların sevdiklerine vakit ayırıp yazamadıkları mektupları düşünüp sayfalara dökmektedir, oldukça da başarılı bir yazardır. Ancak kendi duygularındaki iniş çıkışlar sebebiyle, çocukluk aşkı olan karısından boşanma aşamasına gelmiştir, fakat uzunca bir süredir gerekli evrakları bile imzalayamayacak kadar büyük bir boşluktadır. İşte böyle inişli çıkışlı duygularla boğuştuğu bir dönemde, kendisine akıllı bir işletim sistemi satın alır. Karşısındaki, isminin Samantha olduğunu söyleyen bir yapay zekâdır ve birçok insani duyguyu taklit edebilmektedir. Çok geçmeden Theodore ve Samantha arasında ciddi bir duygusal ve fiziksel (artık o kısmı ne kadar olabiliyorsa, ama bence siz bu kısmı hiç de hafife almayın) yakınlaşma doğar. Ve insan ilişkilerinin pamuk ipliklerine bağlı olduğu, tıpkı kendisi gibi yakın arkadaşı Amy’nin de birlikteliğini sürdüremediği bir ortamda Theodore, gerçek aşkı Samantha’da bulduğuna inanır. Ancak bu alışılmadık büyük aşk sonsuza dek sürebilecek midir?
Her, yönetmeni ve senaristi Spike Jonze’a En iyi Senaryo dalında Oscar ve Altın Küre kazandırırken, film ayrıca En İyi Film, En iyi Film Müziği ve En İyi Prodüksiyon Dizaynı gibi alanlarda da adaylık getirmiştir. Filmde ciddi anlamda başarılı bir performans sergileyen Joaquin Phoenix de bir Altın Küre adaylığıyla yetinmiştir (bazen Akademi’yi anlamak gerçekten zor oluyor). Filmde ayrıca Olivia Wilde ve Chris Pratt gibi sevilen oyuncular da yer alıyor.
Bir Pazar gününü değerlendirmenin en iyi yolu şüphesiz film seyretmektir ve Her, henüz seyretmemiş olanlar için gerçekten çok keyifli bir seçim.
İyi seyirler.