Birdman veya Süper Kahraman Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
Provalar esnasında bir kazaya kurban giden vasat oyuncu yerine gelen ünlü aktör Mike Shiner (Edward Notron), performansıyla Riggan’ı memnun eder, ancak New York’ta oldukça kalabalık bir popülasyon oluşturan tipik bir “metot oyuncusu” olan Mike, “tiyatroda gerçekçilik” olayını biraz abartır ve işleri tuhaf bir boyuta vardırır. Henüz oyunu görmeden işi, “Ne yaparsan yap beğenmem ben senin oyununu, gereksiz oyunun olmasaydı da başkaları şu sahnede yer bulsaydı” gibi alçakça yorumlar yapma noktasına kadar getiren eleştirmen Tabitha Dickinson (Lindsay Duncan) da Riggan’ın işini hiç kolaylaştırmaz.
Bir de onu sürekli gerçek dünyadan koparan, eski ününün lezzetini ve birlikte başardıkları şeyleri anımsatan “Young Birdman” vardır. Lateks kostümü ve maskesiyle hâlâ genç, güzel ve çok güçlüdür. Herkesin sevgilisidir. Gerçek hayatla, gerçek insanlar ve onların hezeyanlarıyla ve hiçbir insani kaygıyla ilgilenmemektedir. “Birdman” günlerinden kurtulmaya çalışan Riggan, kendini insanlara gerçek bir oyuncu olarak kabul ettirmek için deliler gibi çabalarken, eski dostunun telkinleriyle birlikte eski “maskeli” günlerinin yarattığı öforik hislere de karşı koymaya çalışmaktadır.
Riggan’ın yolculuğu seyirciye kesintisiz bir şekilde, sanki her şey iki saat süren gerçek bir düşmüş gibi anlatılıyor. Öyle ki, Riggan’ın hangi aşamada kendi dünyasında yaşayıp hangi noktada düş dünyasına dönüş yaptığını anlamak biraz zor. Güzel bir hiciv örneği olan filmde yer alan oyuncuların hemen hemen hepsinin bir “süper kahraman” geçmişi olması da rastlantısal bir durum değil. Bu yönüyle, yapılabilecek her tür olası “Birdman” ve “Batman” mukayeseleri de elbette kaçınılmaz oluyor.
Birdman (veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi), başarısını büyük ölçüde yönetmenin dehasından almış olsa da, oyuncuların performanslarını da yabana atmamak gerek. Filmin başrol oyuncusu, enerjisine ve Batman yorumuna bayıldığım adam Michael Keaton unutulmaz bir performans sergiliyor. Keaton’ı yalnızca Batman serisiyle tanıyanlar (hadi buna bir de Beetlejuice’i ekleyelim) belki tam olarak neden bahsettiğimi anlamayacaklardır. Ama bir oyuncu düşünün ki hem Bruce Wayne, hem Betelgeuse, hem de bir Shakespeare uyarlamasında (Kuru Gürültü) Dogberry karakterini başarıyla oynayabiliyor. Micheal Keaton’ın insana neredeyse rahatsızlık veren, tedirgin eden tarzı, içindeki oyunculuk cini ve enerjisi Birdman için biçilmiş kaftan olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak Iñárritu’nun, aklına “emekliliği gelmiş süper kahraman” konulu bir hikâye geldiği an başrol oyuncusunu belirlemiş olabileceği, hatta evinde oturmuş Batman izlerken böyle bir hikâyeyi düşünmüş olabileceği de oldukça muhtemel görünüyor. Bunun yanında Edward Norton, Emma Stone ve mükemmel kadın Naomi Watts’ın da performanslarının oldukça iyi olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Birdman, ele aldığı konu, ikircikli karakterleri ve zekâ dolu hicivleriyle, aldığı ödülleri fazlasıyla hak eden bir film. Son olarak, ciddi bir Iñárritu hayranı olarak, tarafsız yorum yapamamış olabileceğimi kabul ediyor ve kendisini, kucağında taşımakta zorlandığı üç altın heykelcikle görünce göz pınarlarında beliren tek bir damlaya engel olamayan benim gibi ağır “fanlar” adına, “Bu gurur hepimizin!” diyorum.