Bizi Rock and Roll Kurtaracak: Sing Street

“Rock and roll risktir. Alaya alınmayı riske edersin.”

Rock and roll hayat kurtarır. Rock and roll hayat verir. Rock and roll hayatları alır. Tam da bu yüzden aslında yaşamın ta kendisi gibidir. Hayatlarını müzikle, dahası Rock and roll’la şekillendirmiş insanlar bunu çok iyi bilir.

Rock and roll’dan ilham alan filmler, kişisel arşivimin en tepesinde yer alan filmler olmuştur genel itibariyle. Almost Famous, Dazed and Confused, Velvet Goldmine, Rock Star ve Singles gibi kültleşmiş filmlerin arasına şimdilerde yepyeni bir tane daha katıldı. Merakla beklediğim İrlanda yapımı film Sing Street, Altın Küre’de de Müzikal/Komedi dalında bir adaylık elde etmeyi başardı. Dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan 2016 yapımı bu film büyük beğeni topladı ve elbette izler izlemez beni de kendine hayran bıraktı.

Begin Again ve Once gibi ağızda benzer lezzetler bırakan filmlerle tanıdığımız İrlandalı yönetmen John Carney’in yazıp yönettiği bu film, 1980’lerde Dublin’de yaşayan ve aile sorunlarıyla baş eden on beş yaşındaki Conor’un müzikle tanışmasını ve kendini “tesadüfen” diyebileceğimiz bir şekilde bir müzik grubunun içinde bulma sürecini anlatıyor. Game of Thrones’tan tanıdığımız Aidan Gillen’ın hayat verdiği Robert Lalor, eşiyle yaşadığı sıkıntılara bir de mali sıkıntılar eklenince aile huzuru iyice bozulmuş bir adamdır. Bu yüzden birtakım kararlar almak zorunda kalır ve eşiyle evlerini ayırmaya ve evi satılığa çıkarmaya kadar gidecek bu süreçte, önce oğlu Conor’u daha az maliyetli bir okul olan Synge Caddesi Katolik Okulu’na vermeye karar verir, film de tam olarak bu kararı açıkladığı bir aile toplantısıyla başlar. Hemen ardından, Conor’un Synge Caddesi’ndeki, mottosu “Viriliter Age” yani “Act Manfully/Erkekçe Davran” olan Katolik Okulu’na gittiği ilk günü gördüğümüz sahnede Lemmy Kilmister “Stay Clean” diye bağırmaya başlar ki, bu fazladan yorum belki birçok okur için pek bir şey ifade etmediği için burada yer almaması gerekirdi ancak benim açımdan önemini ve bana hissettirdiklerini açıklayabilmek için yazmam da şarttı. Bu noktada bana ziyadesiyle tesir edecek, protest bir film seyretmek üzere olduğumu anladım.

Conor, elbette tahmin edilebileceği üzere eğitim hayatını korkunç bir okulda devam ettirmek zorunda kalacaktır. Tek tesellisi, hayallerini gerçekleştirememiş, üniversiteyi bırakmış, yirmili yaşlarını evde esrar içerek geçiren çılgın bir müziksever ve varoluşçu ağabeyi Brendan’dır. Brendan ona arada televizyonda seyrettikleri yeni müzik grupları ya da odasında plakları bulunan gruplar hakkında kısa bilgiler verir. Conor’un müzik konusundaki fikirleri yalnızca bunlardan ibarettir. Ta ki bir gün…

Ta ki bir gün, okulun hemen karşısında bulunan büyük bir binanın giriş merdivenlerinde bekleyen güzeller güzeli bir kızı görene dek. Conor bu kızı görür görmez tutulur ve okulda edinebildiği tek arkadaşı Darren ona bu kızın her gün orada beklediğini, uyuşturucu satıcısı bir erkek arkadaşı olduğunu ve model olmak istediğini söylemesine karşın, bu kızın numarasını bir şekilde alacağını söyleyerek yanından ayrılır. Gerçekten de güzeller güzeli Raphina’nın dikkatini bir şekilde çekip numarasını almayı başarır. Ve bunu da, genç kıza bir müzik grubu olduğunu ve çekecekleri video klipte oynatabilecekleri bir modele ihtiyaç duyduklarını söyleyerek başarır.

İşte böylesine tesadüfi bir olay sonucunda Conor kendini bir müzik grubu kurmaya çalışırken bulur. Darren onu, babası düğün ve kiliselerde müzisyenlik yapan ve kendisi de birçok enstrümanı çalabilen bir çocuk olan Eamon’la tanıştırır. Grup neredeyse kurulmuştur. Birkaç tavsiyeyle kapı kapı gezerek diğer takviyeler de yapılır ve grubun ismine karar verilir: Sing Street (Bu isim elbette, korkunç okullarının bulunduğu caddenin isminden esinlenerek bulunmuştur) Hemen ardından Emaon’la Conor, video klibini de çekecekleri ilk şarkılarını yazarlar:  The Riddle of the Model (Model Muamması)

Bundan sonrası, ilk klibin çekim sürecinden başlayarak onlara inanan ve onları geliştirmeye çalışan Raphina’nın da yardımıyla hızla ilerler. Conor, içindeki aşk ve hevesle Eamon’la birlikte yeni şarkılar yazar. Raphina ona yepyeni bir imaj yaratır ve bir sahne ismi verir: Cosmo. Conor, âdeta bir Ziggy Stardust gibi gezmeye başladığı Katolik okulunda yadırganır ve okul yöneticisinden azar yer, hatta tartaklanır. Fakat yolundan asla vazgeçmez.

Film, oldukça etkileyici bir karakter olan Raphina’nın tabiriyle “happy sad”, yani The Cure parçaları tadında ilerliyor. Öncelikle karakterlerin işlenişi ve çatışmalar oldukça sağlam veriliyor. Sürekli olarak, kıyıdan bakılınca tam karşıda görülen Ada’ya (İngiltere, neredeyse ütopik bir ada olarak resmedilmiş) gitme hayalleri kuran umutsuz, hayallerinin peşini çoktan bırakmış insanlar ve bir yanda da bunları, yeni başladığı kariyerinde hiç hız kesmeden gerçekleştirmeye kararlı Conor’ın hayatlarındaki iniş çıkışları görüyoruz. Ağabeyi Brendan’ın yapmak isteyip yapamadıklarını da yüklenerek yoluna devam etmek isteyen, onu hayatının eksenine koyan ve karşı karşıya otururken bir şey belli etmeyip tuvalette ağlayan bir kardeş olarak Conor. Yetiştirme yurdunda yaşayan, annesini küçük yaşta kaybetmiş ve babası tarafından taciz edilmiş, âdeta bir Çehov karakteri gibi iniş çıkışları, hayalleri ve inançları olan Raphina. İnsanları umursamıyormuş gibi görünen, yirmili yaşlarını alaycı tavrının ardına sakladığı kırık düşleri ve annesiyle kardeşine karşı duyduğu derin sevginin tahakkümünde geçiren zeki ve algısı açık Brendan. İşte bu üç güçlü karakter bile filmin izleyiciye ne kadar tesir edeceğini belli eder nitelikte.

Bu noktada, filmin başrol oyuncuları Ferdia Walsh-Peelo ve Jack Reynor’dan biraz bahsetmekte yarar var. Jack Reynor, benim çok sevdiğim ve Room filmiyle Oscar’a aday olan yönetmen Lenny Abrahamson’ın What Richard Did filminde beni ziyadesiyle etkileyen performansıyla dikkatimi çekmişti. Ardından Justin Kurzel’in Macbeth’inde genç Malcolm rolünde seyrettiğimi hatırlıyorum kendisini. Reynor gelecek vaat eden, oldukça yetenekli bir oyuncu. İrlandalı genç oyuncu Ferdia Walsh-Peelo ise bir başka parlayan yetenek. Zaten Ferdia ve Eamon rolünde seyrettiğimiz Mark McKenna birlikte bazı barlarda Sing Street parçalarını canlı çalıp söylemeye başlamışlar bile.

Vakit kaybetmeden seyredip büyüsüne kapılmanız gereken bir film, Sing Street. Seyretmeden önce bu yazıyı okumak ya da sadece soundtrack listesine bir göz atmak isteyebilirsiniz. Benden söylemesi.

Herkese keyifli seyirler.

Yorumlar