DC Comics, Beyazperdede Marvel Comics ile Baş Edebilir mi?
2016’nın süper kahraman türü filmler açısından ne kadar bereketli bir yıl olduğu malumunuz. Ancak hem Marvel Comics hem de DC Comics cephesinde film yapımcıları sanki aralarında söz birliği etmişçesine aynı temaya yoğunlaşmış durumda: Kutuplaşma.
Kısa süre önce Batman V Superman: Dawn of Justice’de bunu izledik. Şimdi sırada zaten adı üstünde bir film olan Captain America: Civil War var. Peki aynı ay yayına girecek X-Men: Apocalypse‘e ne demeli? Evet, tam olarak diğer iki örnekteki türden bir karşıtlık yaşanmayacak orada, ancak yine de bir şekilde X-Men üyelerin birbiriyle savaştığını izleyeceğiz. Her ne kadar söz konusu filmlerde karşıtlık, dış güçler (hatta ‘dış mihrak’ diyeyim, biz Türkler çok severiz o terimi) eliyle yaratılıp kahramanlar burun buruna getirilmiş olsa da, kahramanlarımızın da maşallah, haklı olduklarını kanıtlamak için neleri göze alabileceklerini gördük ve göreceğiz.
Dünya son yıllarda gri tonları gitgide azalan, köşeleri keskinleşen, tahammülsüz bir yer haline geldi. Yükselen ulusalcılık, terör ve kökten dincilik yüzünden insanlar tel gibi gerilmiş durumda. Tüm dünyanın geleceğini etkileyecek olan ABD başkanlık seçimlerine bile bakacak olursanız, yine iki uç örnek görürsünüz: Bir tarafta Donald Trump, diğer taraftaysa Bernie Sanders… Arası yok!
Demem o ki; bahsi geçen üç filmden ilk vizyona giren Batman V Superman: Dawn of Justice, taşıdığı temayı gerçek hayata taşıdı ve seyirciyi tam anlamıyla ikiye böldü! Sosyal medyada filmin öncesinde de, sonrasında da çıkan tartışmaların ucu bucağı yok. İnsanların haklı çıkmak için karşıdakine neler söyleyebileceğini görmek bazen ağzımı açık bırakıyor. Hatta film eleştirileri üstünden yaşanan bu kutuplaşma, bir şekilde insanların Marvel ve DC’nin rekabeti içine çekilmesine sebep oldu. Kaldı ki, sosyal medya yönetimini doğru yapan kuruluşun kazanacağı bu tartışmalarda hizipleşen izleyicinin eline geçen şu: Hiçbir şey! Ne yani? O kadar internet meme’ini ya da sosyal medya mesajlarını şirketler manipüle etmiyor mu sanıyordunuz Peki, firmasına bakmadan çıkan bütün filmleri keyifle tüketmek bu kadar mı zor? Neyse… Bu tepkiler bana hayatım boyunca bucak bucak kaçtığım futbol fanatizmini hatırlatıyor…
Ben kendi adıma Marvel’daki Civil War serisinde en çok sevdiğim Fantastic Four üyesi Ben Grimm (The Thing)’in yaptığı gibi, hiçbir hizipe dahil olmuyor ve sahip olduğum çizgi roman birikimiyle iki çizgi roman devinin beyazperdedeki rekabetini objektif olarak analiz etmeye başlıyorum:
DC Comics Neden Bu Kadar Geç Kaldı?
Ezeli rekabeti incelerken sorulması gereken ilk soru kesinlikle bu. Marvel Sinematik Evreni bu kadar genişlemiş ve bir dolu film çekmişken DC neden bu kadar bekledi? Şöyle izah edeyim:
1989 ila 1997 yılları arasında çekilen eski dört Batman ve Fox’un 2000 yılından itibaren günümüze kadar çekmeye devam ettiği X-Men ve Wolverine filmlerini bu denkleme dahil etmiyorum. Zira iki çizgi roman devinin sinemadaki rekabeti, gerçek anlamda 2008 yılında Iron Man’in gösterime girmesiyle başladı. Batman Begins (2005), Dark Knight (2008) ve The Dark Knight Rises (2012) adlı filmlerden oluşan Nolan’ın çektiği Batman üçlemesi, günümüzde de etkilerini gördüğümüz üzere aşırı başarılı oldu ve beraberinde müthiş bir hype getirdi.
Bu başarının yarattığı tsunami üstünde sörf yapmak isteyen Warner Bros, Justice League filmi için düğmeye basmak istemiş, ancak Nolan tarafından engellenmişti. Başarılarından ötürü şirkete karşı ciddi bir “özgül ağırlığı” olan Nolan, bu gibi projelerin yarattığı evreni mahvedeceğini iddia ediyordu. Haklı mıydı, haksız mıydı tartışılabilir, ancak ortada olan şöyle bir gerçek var ki; serinin son filmi olan The Dark Knight Rises gösterime girip de hem Nolan, hem de Christian Bale seriye devam etmeyeceğini açıklayana kadar, başka hiçbir DC Comics karakteri için beyazperde projesi geliştirilmedi.
Yani, ne zaman ki Batman üçlemesi 2012 Haziran’da tamamlandı, işte o anda Warner Bros cephesinden hamleler gelmeye başladı. 2012 Ekim TV’de CW’da yayınlanmaya başlayan Arrow adlı seri, dizi evrenini oluşturmaya başlarken 2013’te gösterime giren Man of Steel ise sinematik evreni oluşturacaktı. Ancak Marvel o tarihe kadar tam üç Iron Man, birer tane Hulk, Captain America ve Thor filmi yanında hepsinin dahil olduğu ve dolayısıyla temelleri son derece sağlam atılmış olan The Avengers (2012) ile birlikte toplam 7 film yapmıştı. Hatta DC Comics’in aksine, tüm filmler birbiriyle aynı evrende geçiyordu.
DC ve Warner Bros, Batman üçlemesinin ekmeğini ne kadar yedi bilemiyorum, sonuçta Batman hype’ı sadece filmlerle sınırlı değil. Oyuncağından, bilgisayar oyununa, hatta tekstiline kadar devasa bir sektör bu. Ancak o dönemler Batman üçlemesi DC’ye ne kazandırdıysa kazandırmış olsun, gelecekte DC’nin Marvel sinematik evreninde edindiği avantajı yakalayabilmesini imkansız kıldı. Bu yüzden DC elindeki en büyük kozu ortaya sürdü: Batman!
Belki hatırlarsınız, Batman V Superman: Dawn of Justice, aslında Man of Steel 2 olacaktı. Ancak hem Superman tek başına Marvel Sinematik Evreninin açtığı farkı kapatamayacak, hem de Batman’in yaratabileceği etkiyi sağlayamayacaktı. Bakın her ne kadar son derece sınırlı da olsa yaptığımız En Sevdiğin Justice League Üyesi Hangisi? adlı bir anketimiz var. Sonuçlara göz atarsanız, insanların Batman’in varlığına verdiği tepkiyi gözlemleyebilirsiniz.
Soruyu Tekrarlayalım: DC, Marvel’le Baş Edebilir mi?
Muhtemelen hayır. Yukarıda anlattığım gibi; DC Comics (dolayısıyla Warner Bros), kaçırdığı treni yakalamak için sağlam bir hamle yapmalıydı. Bunun için de elindeki en büyük koz olan Batman’i kullandı. Ama bunun yeterli gelmediği konusunda eleştirmenler hemfikir. Özellikle Rotten Tomatoes’in skoru ben bu yazıyı kaleme alırken %29 gibi şaka bir seviyedeydi.
DC, Marvel’ın yaptığı gibi, karakterlerin solo filmlerinden sonra vizyona girecek bir Justice League filmi çok daha başarılı olabilecekken, tam tersi bir formül uygulandı. Tamam, “tümdengelim” de bir metoddur, ama zaten filmi bilinç akışı yöntemiyle çeken Zack Snyder’ın kafa karıştırıcı kurgusunun içine bir dolu karakter orijini ve gelecek filmler hakkında ipuçları da sıkıştırınca ortaya çorba gibi bir film çıkmış oldu. Ağır bir çizgi roman geek’i olarak ben yapılan tüm referansları kavramış olabilirim. Fakat çizgi roman okuyucusu olmayan kitle sinemadan kafası karışmış olarak ayrıldı ve bunun orta vadede bir bedeli olacaktır diye düşünüyorum. Gişe rekorlarına çok da aldanmamak gerekir. Her yeni süper kahraman filmi genel izleyici kitlesini genişletiyor ne de olsa.
Şimdi DC’yi madem Marvel’le kıyaslamaya başladık, bir de televizyon tarafına bakalım. DC, Batman üçlemesini şimdilerde yarattığı sinematik evrene katmadığı gibi, üç farklı kanalda yayınladığı Arrow, The Flash, Gotham, Legends of Tomorrow ve Supergirl adlı dizileri de ayrı bir evrende tutmaya karar verdi. Oysa ki Marvel hem filmlerden arta kalan kırıntıları değerlendiren Agents of SHIELD, hem de Netflix’te yayınladığı Daredevil ve Jessica Jones gibi dizileri de aynı evrende (Earth-199999) değerlendiriyor. Bu, izleyicinin kafası karışmaması açısından kesinlikle önemli bir avantaj. Kaldı ki, DC’nin yayınladığı dizilerle Marvel’in Netflix dizilerini yan yana koyduğunuzda senaryo, atmosfer ve çekim kalitesi açısından maalesef aynı kulvarda bile olmadığını görüyorsunuz.
Unutmadan, beyazperde tarafında Fox’un da çektiği Deadpool, X-Men ve Wolverine gibi filmlerin de direkt olmasa da dolaylı yoldan Marvel’in elini güçlendirdiğini de eklemek isterim. Marvel, 90’ların sonunda iflasın eşiğindeyken yaptığı, üstünde çok düşünülmemiş sözleşmelerden ötürü, söz konusu filmlerden aslan payını alamıyor. Ancak ne olursa olsunkarakterler hala Marvel karakterleri ve düzenli olarak beyazperdede gündeme geliyorlar.
Toparlayacak olursak; DC’nin takip ettiği mevcut stratejisiyle Marvel’i yakalaması çok zor görünüyor. Belki önümüzdeki birkaç yıl içinde statüko değişir, ancak çok umutlu değilim. Umarım bu durum Justice League projelerinin akıbetini olumsuz etkilemez. Açıkçası o kadroyu beyazperdede izlemeyi çok istiyorum.