Dersu Uzala 1975 – Başka Dünyanın Bilgesi
Film Hakkında
1975 yılı Rus ve Japon ortak yapımı olan film, Rus gezgin ve yazar Viladimir Arsenyev’in geniş Sovyet coğrafyasında 1900’lü yılların başında Rus yüzbaşısı olarak ekibi ile birlikte haritalama görevini yürüttüğü esnada tanıştığı, filme de adını veren Dersu Uzala’nın hikâyesidir.
Film Rusya’da gösterime girdiği yıl aldığı ödüllerin yanı sıra, usta yönetmene “Rashomon” dan sonra ikinci defa 1976 yılında “En İyi Yabancı Film” Oscar’ını kazandırmıştır. İki saat yirmi dakikalık süresi ve aksiyona bel bağlamayan telaşsız akıcılığına karşın, film olabildiğince sade şiirsel anlatısı ve tablo gibi sekansları ile izleyiciyi sıkılmanın kıyısına bile yaklaştırmaz. Kurosawa’nın atmosferi yaşamak için çekimlerden önce iki yıl kadar Sibirya’da kalması ve çekimleri dört yıl gibi bir süreye yayması sebebiyle tüm sahneler doğallığın içerisinde özenli bir sanat ve kamera yönetmenliğinin etkilerini taşır.
Dersu Uzala rolünü yine aynı coğrafyanın bir bireyi olan Maksim Munzuk canlandırmıştır. Aslında çok yönlü bir sanatçı olan Maksim, doğal oyunculuğu ile profesyonel aktörlüğün abartısız örneklerinden birini hakkını vererek göstermiştir.
Hikaye
Usta yönetmen Akira Kurosawa filmi, Arsenyev’in 1923 basımı aynı adlı, yer yer otobiyografik etkiler içeren anı kitabından alınmıştır. Kitaptaki bazı detaylarda yazar tarafından düzenlemeler olduğu bilinmekle birlikte, Dersu Uzala’nın 1849-1908 yılları arasında yaşayan filmdeki ile örtüşen bir karakter olduğu bilinmektedir.
Goldi halkına mensup Tuva Türk’ü Dersu, uzun zaman önce ailesini kaybetmiş 53 yaşında ormanda yaşayan bir avcıdır. Biz Dersu’nun yaşını kitaptan biliyoruz, filmde net bir cevap vermemektedir. Dersu şehirde hiç yaşamamış ve bu kültüre hiç adapte olmamıştır. Bir tesadüf eseri ormanda karşılaştığı Kapitan ve ekibine (Asenyev’e böyle seslenir, bizde halkın rütbesine bakmaksızın askeri rütbelilere “kumandan” demesiyle aynı durum) rehberlik ederek haritalama işlerinin daha hızlı ve etkili olmasını sağlar. Ekip başta Dersu’yu biraz da küçümseyen tavırlarla eğlenceli bulur. Neticede karşılarındaki yaşından bile tam olarak emin olamayan, ormanda yaşayan, medeniyetle hiç tanışmamış bir orman adamıdır. Ancak zaman geçtikçe iz sürücülüğündeki mahareti, doğa konusundaki bilgeliği, attığını vuran nişancılığı ile diğer Rus askerleri yanında çocuklar gibi kalmaya başlar. Bu da tabii ekipte Dersu’ya olan saygıyı her geçen gün arttırır. Dersu bir ize baktığı zaman bu izin hangi canlıya ait olduğunu, yaşını, cinsiyetini, ne zaman oradan geçtiğini ve hatta nereye doğru gittiğini dahi bilir. Arsenyev kitabında Dersu’nun aslında dahasını da bildiğini ancak bu kadarını söylemeyi tercih ettiğini yazar.
Dersu, doğanın yapısına uygun olarak yaşına rağmen atik ve attığını vuran usta bir iz sürücüdür. Ancak yine insanlardan uzak olmasından sebep naiftir, insanlara özgü ayak oyunlarını ve hırsları bilmez. Öyle ki yardım ettiği askerlerin ona teklif ettiği erzağı kabul etse bile parayı “ne işime yarayacak” diyerek istemez. Bunun yerine avcılık için kullanmak üzere bir miktar mühimmat istediğinde ise bir şey istemenin utancıyla neredeyse yerin dibine girecek gibi olur.
Dersu Hakkında
Bir kulübeye varıp birkaç gün konakladıktan sonra buradan ayrılırken kibrit, pirinç ve tuz bırakılmasını ister. Daha sonra birisinin buraya yolu düşerse sıkıntı yaşamasını istemeyecek kadar düşüncelidir. Vurduğu porsukların parasını taşıması için başka bir Rus’a emanet eden Dersu, adamın daha sonra ortadan neden kaybolduğunu anlayamayacak kadar da insani düzenbazlıkların acemisidir. Bu iyi kalpliliği Arsenyev’in de ilgisini ve sevgisini Dersu’ya yöneltir.
Bir çeşit “Lingo Franco” ile Rusça konuşan Dersu, ormana, güneşe, ateşe ve nehre kişilik yükler. Onları güneş adam, nehir adam diye çağırır ve onlarla konuşur. Şaman kültürünün etkilerini net olarak görebileceğimiz bu anlayış Dersu’yu orman ile saygı ve sevgi içerisinde bir mücadele içinde olmaya yöneltir. Yediklerinden yaban hayvanlarına parça ayırır ve her attığını vurabilmesine rağmen mecbur olmadıkça ateş etmez. Bir gün mecburiyetten bir kaplan vurmak zorunda kaldığında ise ormanın kendisinden intikam alacağına dair derin vehimler içerisine girer.
Kendisini kesin bir donarak ölümden pratik zekası ve becerisiyle kurtaran Dersu ile yıllar sonra Arsenyev tekrar karşılaşır. Bir süre sonra görme becerilerinin zayıflaması avcılık ile hayatını sürdüren Dersu için vahim bir sorundur. Bu sebeple Arsenyev Dersu’yu şehirdeki kendi evine götürür. Elbette burada da Dersu parayla satılan sudan, kesilemeyen ağaçlara kadar birçok noktada uyum sağlamakta zorlanacak, neticesinde ise tüm zorluklarına rağmen ormanına dönmek isteyecektir.
Kitap, Film, Yönetmen İlişkisi
Her ne kadar bir karakter üzerinden gidilse de kitabın başkarakteri doğadır. Filmde de bu yapı korunmuş, atmosfer ve dil olarak kitaba sadık kalınmıştır. Ve hatta burada yedinci sanatın avantajı kullanılarak doğa tasvirleri müthiş manzaralar eşliğinde izleyicilere sunulmuştur. İşte biz burada Kurosawa ustanın etkisini sonuna kadar hissederiz. Zira yetkin kitaplardan uyarlama olan ancak senesinde unutulan birçok film vardır. Ancak bunun gibi kitabını aşan eserler ortaya koyabilmek için ekrana en azından okuyucunun kitabı okuduğunda hayalinde canlandırdığı güzellikte sahneler kadar incelikli görüntüler ve oyunculuklar yerleştirmeniz icap eder. Çok nadiren ise uyarlanan sinema, uyarlandığı kitabın bile önüne geçer. İşte bunun da yolu okuyucunun hayalinde canlandırdığı karakterizasyon ve görselleri hayal ettiğinden daha estetik bir biçimde beyaz perdeye yansıtmakla mümkün olmaktadır. Bundan binlerce kilometre ötede, Japonya’da 1910-1998 yılları arasında yaşamış bir adamı bugün burada konuşuyor olmamızın sebebi de bu yetenektir. Ki bu adam, iki Oscar dâhil sayısız ödülün sahibi 80 yaşındaki Akira Kurosawa, 1990 yılında Oscar töreninde Onur Ödülü almak için kürsüye çıktığında şu cümleleri sarf etmiştir;
“Bu ödülü bana layık gördüğünüz için gerçekten onur duydum. Ancak yine de kendime bunu hak ediyor muyum diye soruyor ve endişe ediyorum. Çünkü hala sinemayı anlıyor gibi hissetmiyorum. Hala sinemanın özünü tam olarak kavrayabilmişim gibi hissetmiyorum. Sinema müthiş bir şey ancak özünü kavramak çok çok zor bir iş. Yine de size söz veriyorum, bundan sonra film yapma konusunda elimden geldiğince çok çalışacağım. Ve izlediğim bu yolda belki sinemanın özünü kavramayı başaracak ve bu ödülü hak edeceğim.”
Ne alanda olursak olalım bizi daha güzeline götüren şeyin tüm Dünya bizi ayakta alkışladığında dahi kendimizi daha güzelini ve iyisini yapma konusunda “aç bırakmak” olduğunun belki de en güzel örneği.
Dersu’dan Son Sözler
Dersu Uzala bizi acımasız gibi görünen ancak bizimkine kıyasla son derce naif olan dünyasına çağıran bir filmdir. Hemen her cümlesinde ayrı bir bilgelik ve üzerinde konuşulacak, düşünülecek detaylar içerir. Yormayan, bıktırmayan, sıkmayan, telaşsız bir bilgelik filmidir Dersu Uzala. Ruh halinize göre izleyeceğiniz bir yapım değil, bilakis izlediğinizde kendi ruh haline sizi istemsizce sürükleyecektir.
Dersu ile Kapitan güneşin batışını izlemektedir;
-“Kapitan, güneş en önemli adam. Bu adam ölmek, her şey ölmek.”
Filmden Notlar
- Akira Kurosawa filmi intihar teşebbüsünde bile bulunduğu ve hem kişisel hem de sinematografik olarak çok kötü bir dönemin sonunda ortaya koymuş ve kendisi için yeni bir yükseliş başlamıştır.
- Film, usta yönetmenin 70mm olarak çektiği japonca olmayan yegane yapımdır.
- Film öncesinde usta yönetmen ülkesinden yeterli desteği göremediği için yapım Oscar törenlerine S.S.C.B. olarak katılmıştır. Yönetmen, kendi ülkesi Japonya’nın Oscar adayı olan Sandakan No.8 ve Al Pacino’nun oynadığı “Scent of a Woman” ın ilk çevrimi olan İtalyan “Perfumo Di Donna” gibi güçlü rakiplerini geride bırakarak Oscar’ı kazanmıştır.
- Kurosawa’dan önce aynı kitabı Ermeni yönetmen Agasi Babayan’da 1961 yılında filme almıştır. Her ne kadar bu film de izlenebilecek nitelikte olsa da, Kurosawa Usta’nın eseri yanında geri planda kalmış ve hikaye 1975 yapım film ile birlikte meşhur olmuştur.