Dünden Bugüne James Bond: Bölüm 2
Geçen yazıda, James Bond’u Sean Connery ve George Lazenby’nin canlandırdığı ilk yedi filme yer vermiştim. Bu yazıda da Roger Moore’un yedi, Timothy Dalton’ın ise iki filmini anlatacağım.
Live and Let Die (1973)
Sean Connery’nin seriden ayrılmadan önceki filmi “Diamonds Are Forever” Eon şirketi için bir başka büyük başarı olmuştu, ancak yapımcılar Harry Saltzman ve Albert R. Broccoli, Sean Connery’nin seriye dönüşünün geçici olduğunu biliyorlardı. Oyuncu yalnızca son bir film için söz vermişti. Bu nedenle yapımcılar yeni film “Live and Let Die”a başlamadan önce yeni bir Bond avına çıkarlar.
Başta Saltzman ve Broccoli, Bond rolü için bilinen bir aktör yerine askeri eğitimi olan amatör bir oyuncu aramaya karar verirler. Hatta ordu dergilerine “007 misin?” diye ilan bile verirler. Ancak gelen cevap sıradaki Bond’dan değil aktörler birliğinden gelir. Birlik Eon’a bu fikirden vazgeçmelerini ister. Sean Connery 5,5 milyon dolarlık astronomik teklife rağmen Bond teklifini geri çevirir. Connery yapımcıları yine de eli boş göndermez ve onlara “ideal Bond” olarak Roger Moore’u önerir.
Roger Moore’u daha önce iki kez düşünen Saltzman ve Broccoli bu kez oyuncuda karar kılarlar. Moore, James Bond karakterini oynayan ilk İngilizdir. – Sean Connery İskoç, George Lazenby Avustralyalı, Timothy Dalton Gallerli ve Pierce Brosnan İrlandalıdır. Daniel Craig ise 007’yi oynayan ikinci İngilizdir.
Bond ve diğer oyuncuların seçilmesinin ardından Ekim 1972’de çoğunlukla Amerika ve Jamaika’da gerçekleşecek olan çekimler başlar. İlk çekilen sahne New Orleans’ın Fransız tarafındaki Dixieland cenazesidir. Daha sonra New Orleans’ın 50 km dışındaki körfezde Roger Moore için oldukça zorlu olan tekne takip sahnesi çekilir. Bu sahne sırasında oyuncu yaralanır. Motor durur ve oyuncuyu bir tekne evine sürükler. Kaza sonucunda oyuncunun birkaç ön dişi kırılır ve dizi burkulur. Kazadan sonra birkaç gün boyunca koltuk değneği ile yürümesine rağmen Moore, çekimleri tamamlar. Çünkü sahne boyunca yaptığı tek iş teknede oturmaktır.
Sonraki ayda, yapım daha büyük bir sorunla karşılaşır. Önceki kazadaki yaraları iyileşen Moore, bu kez de uzun zamandır devam eden böbrek taşı problemiyle karşılaşır, ki bu problem yönetmen George Hamilton’ı çekim takvimini yeniden düzenlemek zorunda bırakır. Roger Moore sete döndükten sonra bu kez farklı tuhaflıklar yaşanır. Miss Caruso’yu canlandıran oyuncu Madeline Smith, Roger Moore’un tüm film boyunca setten ayrılmayan aşırı korumacı eşinden kaynaklanan garip yatak odası sahnesinden bahseder. Söz konusu sahnede Bond, Miss Caruso’nun mavi elbisesinin fermuarını manyetik saatiyle açacaktır. Sahnede fermuara bağlı ince bir tel kullanan Moore, sahneyi tam 29 çekimde tamamlayabilir.
Yalnızca yapım sırasında değil sonrasında da problemler yaşanır. Bunlardan şüphesiz en talihsiz olanı siyahi oyuncu Yaphet Kotto’nun başına gelendir. Kotto’nun film için ne basınla görüşmesi ne de galaya katılmasına izin verilir. Yapımcılar Kotto’ya gerekçe olarak kötü adamın siyah olmasıyla ilgili olarak halkın tepkisinden çekinmelerini gösterir.
Yapım sonrasındaki bir diğer gaf da açılış şarkısını yazan sanatçı Paul McCartney’nin başına gelir. Önce yapımcı Harry Saltzman, şarkıyı beğendiğini ancak Paul McCartney yerine şarkıyı tercihen siyahi bir kadın sanatçının seslendirmesini istediğini söyler. Sanatçı ise şarkının kullanılması için tek yolun kendisi ve grubu Wings tarafından seslendirilmesi olduğunu söyler ve kazanan taraf olur. Buna rağmen Saltzman şarkının Brenda Arnau versiyonunun daha iyi olduğu konusunda ısrarcı olur. Paul McCartney’nin sonradan yaptığı bir açıklama ise komiktir. Açılış şarkısını ilk kez dinleyen yönetmen Guy Hamilton, daha sonra McCartney’ye “Eveet, bu güzel bir demo ancak gerçek kaydı ne zaman dinleteceksin” der.
“Live And Let Die”, gişede hatırı sayılır bir sonuç elde etmesine rağmen, “Diamonds Are Forever”ın finansal başarısına ulaşamamıştır.