Dünyaya Geldiğinize Pişman Ettiren Uzaylı İstilası Konulu Filmler

13- Starship Troopers / Yıldız Gemisi (1997)

Bana kalırsa geçtiğimiz yüzyılın en yanlış değerlendirilmiş yapımlarından biri duruyor karşımızda! Öyle ki kitabın yazarı Robert A. Heinlein’in bile aklına gelmeyecek yaratıcı hınzırlıklarla, türün “daha sonradan” yazılacak klişelerini bile alt üst eden bir film bu! Elbette bunun en önemli sebeplerinden biri kitabın başka bir tarafa çekilemeyecek kadar keskin militarist söylemleri. Paul Verhoeven’ın bilimkurgu türüne armağan ettiği son güzellik olan Starship Troopers, belki de bu sebeple militarizm ve mükemmeliyetçilik taşlamalarını bonkörce filmin her tarafına yerleştiriyordu kim bilir? Orson Scott Card’in 1985 yılında yazarken ilham aldığını düşündüğüm ve talihsiz bir gişe çuvallaması enkazı olan Ender’s Game’in tam 17 yıl sonra ST’nin parmakla gösterdiği klişelere yüklenmesi ise büyük bir talihsizlik! Ya da tam tersinden okuyalım, ciddi bir ileri görüşlülük?

starship-troopers

Verhoeven’ın bilimkurgu hiti, diş kovuğuna gitmeyecek bir dolu ripoff süprüntüsünü de sürükledi. Video ve televizyon piyasası bir dolu çöp Starship Troopers ürünüyle doldu, lakin hiç biri orijinalini yıpratacak güçte değildi! Çok Şükür! Kıçından mavi alev topları fırlatan uzaylı böcekler, kağıt üzerinde birer Pixar ürünü gibi sevimli görünebilir, fakat keskin uzuvlarıyla piyadelerin orasını burasını deştikleri zaman meselenin o kadar da komik olmadığı ortaya çıkacaktır. Zaten film de o uzuvlar gibi keskin ve acımasızdı aslında!

14- Transformers (2007)

Bad Boys, The Rock ve Armageddon gibi filmlerle Jerry Bruckheimer’ın geniş kanatları altında büyüyüp serpilen düğün kameramanından devşirme Michael Bay; Roland Emmerich ile birlikte Amerikan popüler sinema arenasının akıl ve mantık sınırlarına tecavüz eden yapımlarını üretmeye ant içmiş bir intihar bombacısı misyonu üstlendi adeta! Neyse ki zaman içerisinde Bay’in bu ucuz hınzırlıklarını kabullendik, o da kendini kabullendi ve Transformers’a saplandı kaldı. Lakin Bay’in penis ve testis takıntısı dur durak bilmedi! Bir soluk arasında içinde bol bol penis, testis ve masturbasyon muhabbeti geçen ve her nasılsa başarılı da sayılabilecek Pain & Gain gibi bir yapım da peydah etmeyi başardı. Fakat dürüst olalım, nasıl bir insan Optimus Prime’a testis detayı ekleyecek kadar bu konuya takılmış olabilir ki?

transformers

Nitelikleri tartışmalı da olsa Autobot – Decepticon savaşını fiyakalı bir şekilde perdeye taşıyan Transformers, gişeye her uğradığında beklediğini aldı. Hasbro’ya kafi miktarda oyuncak sattırmayı da başardı. Dolayısıyla Decepticon müritlerini durmadan dünyaya saldıracağı sonsuza dek uzanacak bir çatışmanın da önü açıldı. Mevzuyu 80’lerle kıyaslamaya hacet yok ama bir milyon adet oynar başlıktan oluşan robot tasarımları başımızı ağrıttıkça keşke dünya yıkılsaydı da kurtulsaydık dedik sanki…

15- War of the Worlds / Dünyalar Savaşı (2005)

H.G. Wells’in efsanevi kitabı, beyazperdeyi en sık ziyaret eden ve kolektif hafızalara en derin kazınan “uzaylı istilası” şölenidir. Wells tarafından kaleme alındıktan 65 yıl sonra, 1953’te  Bryan Haskin tarafından ilk defa beyazperdeye uyarlanan film; halihazırda en çarpıcı istila filmlerinin zirvesindeki yeri korur. Teknik imkanların gelişmesiyle birlikte War of the Worlds de yeni uyarlamalarla yüzünü beyazperdede göstermeye devam eder. Greg Strangis’in 83 tarihli uyarlaması, kendisinden 30 yıl önce perdeyi arşınlamış ağabeyi kadar etkileyici bulunmaz. Derken 2005 yılında gelen sıfır kilometre uyarlama Tom Cruise ve Spielberg işbirliğinin hacmine rağmen hak ettiği ilgiyi bulamaz.

war-of-the-worlds

Gözleri yaşartacak denli dolgun bir bütçeyle perdeye taşınan bu son uyarlama, zengin yıkım sahneleri, Tom Cruise’un sorumsuz baba “tiplemesi” ve dönemin yükselen yıldızlarından biri olan Dakota Faning’in sinir bozucu çığlıklarıyla hatırlanacak olsa da; insanın tüylerini diken diken eden yarı organik tripodlar, perdede pek sık görmediğimiz cinsten ürkütücü ve çizgi dışı tasarımlara sahip uzaylılar ve Morgan Freeman’ın davudi sunumuyla da hatır hanesini doldurmuş ortalamanın çok çok üzerinde bir yapımdır. Tripod saldırısının hemen öncesinde havaya yayılan o ürkütücü ses için bile iltimas geçilebilecek bir filmdir.

16- The World’s End / Dünyanın Sonu (2013)

Aynı yıl içerisinde, formülleri, kimyası ve içeriği neredeyse birebir aynı olan iki farklı “dünyanın sonu” temalı goygoy izledik. Bunlardan biri Apatov tayfasının yarı otobiyografik curcunası olan This Is The End, diğeri ise Wright ve saz ekibinin kıta ötesinden verdiği cevap niteliğindeki The World’s End oldu! Kabul edelim ki her iki iş de oldukça eğlenceliydi. Özellikle milyon dolarları görmeden yatağından çıkmayan ünlü isimleri madara eden Goldberg ve Rogen’ın This is the End filmindeki kamera arkasında tutturdukları yaratıcı kimya muhteşemdi! Fakat Pegg ve takımının pub crawl etkinliğinin peşine takılmak, mavi sıvı akıtan rahatsız edici uzaylılara rağmen çok daha çekiciydi kabul edelim.

the-worlds-end

Sessiz ama derinden gelen uzaylı istilasını promil zengini ekiple savuşturma fikri oldukça parlak ve eğlenceli olsa da alkol oranı her izleyicinin bünyesinde aynı etkiyi yaratmadı. Yine de bu öyle zannedildiği gibi bir Body Snatchers varyasyonu falan değil. Kanka komedisi yanı ağır basan fakat isi çok da fazla sulandırmayan, Gary’nin bir türlü büyüyememesinin karşısına bir grup büyümüş ve yetişkinlikten sıkılmış adamı diken kanka dramı! En azından ekibin tuvalette uzaylıları tepeledikleri o meşhur sahneye kadar…

Yorumlar