Ghostbusters: Kadınlarla Daha Komik, Daha Zevkli

“2016 yılı blockbuster filmlerinin ortak özelliği nedir?” diye sorsanız, size hepsinin yoğun şekilde tartışmaya açıldığını ve artık vasıflı birer sinema eseri olarak anılmaya sürüklendiklerini söyleyebilirim. Hollywood’un ürettiği gişe filmlerindeki fark edilir artış, nicelik arttıkça nitelik düşüyor mu gibi soruları da beraberinde getirmeye başladı. Bu durum eleştirmenleri ve elitist olarak kabul edeceğimiz kitleyi bir hayli korkutuyor. Ezelden beri gişe filmleri ve “öteki sinema” olarak kabul edeceğimiz arasındaki gizli rekabet, birinin öbürünü yok etme ihtimaline doğru kaymaya başladı. Nolan’ın Batman serisi ve Marvel’ın Avengers sonrası dönemi hem paraya hem sinemaya oynanabileceğini kanıtladı ve yetenekli yönetmen ve oyuncular büyük paralar kazanarak da sanatlarını icra edebileceklerinin bilincine vardılar. İşte bu yüzden ortaya Deadpool gibi sinemanın yapısını esnetebilen, BvS gibi, “Biz çocuk değiliz, bizi de ciddiye alın,” minvalinde işler ve, “Odunun filmini çeksem izletirim” diyen Civil War’lar çekilmiş oldu. Bütün bu işler, yatırılan paralar, hayranlar ve eleştirmenleri düşman edecek seviyede tartışmalara yol açtı. Ama içlerinde biri vardı ki; senenin belki de en çok tartışılan işi oldu. Üstelik daha vizyona girmemişken: Ghostbusters!

screen shot 2016-03-03 at 9.13.12 am copy

Zamanı geriye sarıp, her şeyin nasıl başladığını hatırlamak istersek, aslında mevzunun Dan Aykoryd’un, Ghostbusters 2’den bu yana yeni bir Ghostbusters filmi çekme çabası ve bu çabanın bir türlü stüdyolar bazında karşılık bulamamasıyla başlıyor. Daha sonra Sony, elindeki bu gücü kullanmak adına yeniden kolları sıvıyor. Ama yapmak istedikleri bir remake çekmek. Bunun sebebiyse kendi gişe hanedanlıklarını kuran diğer stüdyolarla aşık atabilmek aslında. WB’nin elindeki Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter ve DC, Fox’un elindeki X-Men, Disney’deki Star Wars ve Marvel derken Sony elindeki Spider-Man fırsatını da tepince, her şeyi baştan başlatarak, kendi şekillendirdiği bir Ghostbusters evreni fikriyle öne çıkıyor. Filmin remake oluşu hayranlar tarafından pek olumlu karşılanmıyor. Yine de bir Ghostbusters filminin gelecek olması ve eski kadronun filmin bir parçası olacağı sözü onların öfkesini yatıştırıyor. Daha sonra filmin kadınlardan oluşacak bir kadroyla çekileceği açıklanıyor ve buna karşı da karışık tepkiler alıyor. Görseller, haberler düşüyor derken o malum fragmanla beraber ortalık kaynamaya başlıyor. Ghostbusters’ı babalarının filmiymiş gibi sahiplenen hatırı sayılır bir kitle, sadece fragman üzerinden filme karşı efsanevi bir karalama kampanyası başlatıyor ve bu sefer bu insanları savunmak için yeni bir kitle oluşuyor, tahmin ettiğiniz gibi feministlerin filmi sahiplenmesi ile iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Eleştirirseniz cinsiyetçi, beğenirseniz de, “çoluk çocuk, sen 80’lerden ne anlarsın, sinema cahili,” tarzı yaftalara maruz kalmanız mümkün oluyordu. Kişisel olarak ben o kadar eleştiriye ve hatırı sayılır film bilgime rağmen fragmanı çok beğendim. Sadece fragmanla bile karakterlerin uyumu görülebiliyordu ve insanların artık Ghostbusters’tan bir başyapıt beklediğini düşünmeye başlamıştım. Film vizyona girdi ve izleme şansı bulduk, sonuç ise beklentilerin de üstünde şahane bir filmin ortaya çıkması oldu.

Elbette ısrarla filmi kötülemeye çalışan sağlam bir kitle mevcut ve bu yüzden filmin gişe rakamları da çok iyi değil ama Ghostbusters’ın bu seviye bir cezalandırmayı hak etmediğini düşünmekteyim. Üstelik Rotten Tomatoes, Metacritic gibi sinema sitelerinden iyi puanlar alması, en azından insanın aklına bir acaba sorusu getirmiyorsa insanlık olarak çok büyük bir önyargı problemimiz olduğunu dile getirmem gerekiyor.

do-the-taxi-driver-and-tommy-posters-in-the-times-square-scene-mean-the-ghostbusters-do-some-tim copy

Filmi niye beğendiğime gelecek olursak, ilk olarak 1984 yapımı ilk film örnek alınarak ancak günümüz şartları ve tamamen orijinal karakterlerle hikayenin oluşturulması çok doğru bir adım olmuş. Yüzüklerin Efendisinin ekmeğini yiyen Hobbit filmlerini ve Episode 4’ün karbon kopyası olan Star Wars’u düşündüğümüzde ne kadar doğru bir tercih olduğunu fark edeceksiniz. Geçmişten kopamayan “remake”ler birer hayran sevindirici film olmaktan öteye gidemezken, bu filmin kendi karakterine sahip olduğunu inkar etmemek lazım. Elbette ilk filmle benzeyen hatta kesişen yolları var ama bunlar birer saygı duruşundan fazlası değil. Özellikle eski filmin oyuncularının gerçek anlamda tamamının filmde gösterildiğini söylemek gerekiyor. Buna iki sene önce kaybettiğimiz Harold Ramis’te dahil.

Yorumlar