Günahıyla Sevabıyla – Suicide Squad
- Bunca karakteri içinde barındırıp, hepsini seyirciye empati kuracağı kadar tanıtıp hikayeye yedirmek oldukça zor bir şey. Avengers: Age of Ultron bu sorundan ötürü yoğun eleştiri aldı ve başarısız bir film olarak çıktı karşımıza. Batman v Superman: Dawn of Justice de benzer bir durumdaydı ve bu yetmezmiş gibi çok fazla yan hikayenin de altına girmişti. Sonuç olarak iki filmde bünyesinde kaldıramayacağı kadar olay ve karakteri barındırdığı için başarısız birer iş olarak kalmıştı akıllarda. Fakat Suicide Squad böyle bir yükün altına girmiyor. Elindeki karakterlerin hepsine gerektiği kadar zaman ayırıyor.
- Filmin mizah ve aksiyon oranı gayet iyiydi. Zaten genel tonu sebebiyle öyle olmak zorundaydı. Bu da filmi sıkılmadan, kopmadan, eğlenerek izlememi sağladı. Hatta salondan çıkarken bazı izleyicilerin “Sonunda DC’de Marvel gibi mizah yapmaya başlamış. Beklemiyordum bu kadar iyisini” tarzında yorumlarına bıyık altından gülümsemekten kendimi alamadım.
- Yaratılan bu yeni Joker tiplemesini çok sevdim ben. Dövmeleri, onları kullanış şekli (elini ağzına götürüşü vs), Alex Ross çiziminin direkt olarak canlandırılmasını ve Brian Azzarello’nun gangster Joker’inden esintileri görmek oldukça keyifliydi. Çünkü Gotham suçluları Batman’den korkar, ama ondan daha çok korktukları tek kişi ise Joker’dir. Sebebiyse Joker’in tamamen dengesiz oluşudur. Filmde bunu Joker’in klübünde Harley’yi önce “hediye edip”, sonra kıskanıp, sonraysa adamı öldürmesiyle gayet güzel gösterdiler. Karşımızda Nolan’ın planlı anarşisti değil, Gotham’ın yer altı dünyasına tamamen amaçsız deliliğiyle korku salan gangsteri var. Herkes Batman ve Joker arasında felsefik, alt metni olan, metaforlara dayalı diyalog göremeyeceği yönünde bir endişeye kapılmış, fakat ben buna katılmıyorum. Tam tersine Jared Leto’nun Joker’i bunu çok iyi bir şekilde verebilecek bir yapıda, çünkü bu adam tamamen deli. Ne yapacağı belli değil ve bu onun eylemlerine ve düşüncelerine sınırsız bir esneklik sağlıyor. Tamamen özgür olan, kaygıları ve planları olmayan birisi ancak deliliğini başkalarına nüfuz ettirebilir. Filmde Jokeri üzerine çok konuşacak kadar görmedik, fakat ben ilerleyen filmlerde deli ve deliliğin getirdiği türde bir bilgeliğe sahip olan bir Joker göreceğimizi düşünüyorum. Olur da birileri düğmeye basar ve DCEU içerisinde Killing Joke hikayesinin adapte edildiği bir Batman filmi görürsek Jared Leto’nun Joker’i tüm endişe ve ön yargıları yok edecektir bence.
- Amanda Waller karakteri çok iyi bir şekilde aktarılmış ve oynanmıştı. Amanda Waller denince DC okurlarının aklına güvenilmez, her şeyi yapabilecek potansiyele sahip, gözü kara, soğuk ve duygusuz birisi gelir. Viola Davis işte tam olarak bu profili çok iyi bir şekilde oynayıp aktarmış izleyiciye. Devlet çıkarları için sırf fazla şey görüp öğrendiler diye kendi adamlarını gözünü kırpmadan öldürdüğü sahne nasıl bir karakter ile karşı karşıya olduğumuzu gayet güzel gösteriyordu bizlere.
Toparlamak gerekirse filmin bir çok eksiği var, fakat bunların hiç biri filmi izlerken Batman v Superman’deki gibi sizi filmden koparan hatalar değil. Göz ardı edilip, filmden eğlenmiş bir şekilde çıkmanıza olanak tanıyacak hatalar. Ve bu hatalar sadece Suicide Squad’a has değil. Deadpool’un ana kötüsü aşırı yetersiz ve geri plandaydı, Ant-Man aşırı klişelikleri olup mutlu son için üstün çaba harcayan bir filmdi, Guardian of Galaxy’nin ana kötüsü çok yanlış ve eksik kullanıldı, takım çok hızlı kaynaştı (bu bir hataysa tabi)… Kısacası çoğu çizgi roman uyarlamasında karşılaşıp görmezden geldiğimiz hatalar, bu filmde sadece bir araya gelmişti. Özetle aldığı eleştiri ve puanların ötesinde bir filmdi benim için.