Half Life, Portal, Singularity Karışımı Bir Film: Kill Switch

Herkes Hardcore Henry‘i duymuştur, tamamı First Person Shooter kamera açısından çekilen ilk film . Aslında bunun ilk denemesi zamanında DOOM’un film versiyonunda seriye saygı duruşu mantığı ile yapılmıştı. O zaman sanırım ilk ve tek bir 5 dakika olduğu için hem hiç denenmemiş bir yenilik hem de seyri yüksek bir sekanstı. Mesela ben hala açar o beş dakikayı izlerim. Zannederim CGI yardımı ile gerçekleştirilmiş bir sahne şimdilerdeki gibi aksiyon kamerası yardımı ile çekilmiş bir sahne değil. Ama önemli olan ilk defa bunu yapmak ve bir oyundan bu bakış açısını alıp 7’nci sanata çevirmekti.

Sonra bu fikir ölmemişti belki ama DOOM’un fiyasko olarak lanse edilmesinden sonra rafa kaldırılmış ya da unutulmuştu, arkasından her zaman olduğu gibi cesaretli ve girişimci bir bağımsız sinemacı bir Hollywood aktörünün yapımcılığını arkasına alarak (Sharito Copley) Hardcore Henry‘i çekti, çokta başarılı bir FPS aksiyon filmiydi bana sorarsanız.  Senaryo ile sizi boğmuyor, dozunda “twist” ile gerekeni yapıp tıpkı John Wick gibi aksiyona doyurup eyvallah deyip gidiyordu.  Ben sonrasında bu kamera açısının bir çok bağımsız film ve B sınıfı filmde görmeyi bekledim ama yine kimse cesaret edemedi. Ta ki Kill Switch’e kadar. Anlamsız derece de buram buram bilimkurgu kokan film, sondan başa olan parçalanmış kurgusu ile sizi hep merakta bırakıyor. Gelin birlikte bakalım, ne kadar olmuş ne kadar olmamış.

Bedava Enerji Klasiği

Film taktir edersiniz ki bir klişeler kuşağı. Zira indie bir yapım olmasının yanında bilimkurgularda en çok kullanılan şeydir dünya devi bir şirket, kendilerini kamuoyuna minnoş göstermeleri ama aslında içeride bir çok ülkeden daha gelişmiş askeri teknoloji ve yapılanma sahibi olmaları.  Şirketimizin adı “Alterplex” bir klasik olarak sürdürülebilir temiz enerjinin peşindeler. Ama sürdürülebilir enerji sahibi olmak hiçbir zaman temiz iş olmamıştır. Filmlerde pis işler karıştırılır gerçek hayatta ise belirli bölgelere “demokrasi” götürülür.

Her neyse, Afterplex bir kule tasarımı yaratmıştır o da şudur ki; kuleler teorik düzeyde olan bir fizik kuralını pratik hale getirip yaşadığımız Dünya’nın büyük patlamadan hemen sonraki halinin bir yansımasını oluşturup bu Dünyayı sömürmek yani geek dilinde söyleyecek olursak “harvest” etmektir. Bunun içinde türünün ender örneklerinden olan Will Porter’ı kovalamaktadırlar. Çünkü kendisi hem bir astro fizikçi hem de bir pilottur. Maddi durumu kötü olduğu için kız kardeşinin spastik oğlunu tedavi ettirememektedir. Burada bir parantez açacağım; bir insan hem astro fizikçi hem de pilot olup nasıl aç kalabilir Allah aşkına biri yorumlarda açıklasın bana bunu. Hepiniz akıllı zıpkın gibi Kahramanlarsınız.

Konuya geri dönüyorum; Porter yeğeninin tedavisini üstlenecek olan ve dudak uçuklatacak paralar verecek olan Afterplex’in teklifini çok düşünmeden kabul eder. Porter’a ihtiyaç duyulmasının sebebi adına Kill Switch denilen ve biri orijinal, diğeri yansıma olmak üzere oluşan iki dünyadan birini sona erdirmeye yaran anahtarı gerekli duyulduğunda yuvasına oturtup yansıyan dünyayı yok etmektir. Ama tabii ki bu paralel yansımada ne her şey bu kadar kolaydır, ne de kazın ayağı öyledir. Baş rollerinde geçtiğimiz ilkbaharı domine eden dizi olan Legion‘un başrolünde olan ve benim kendisini “Guest” adlı yine indie bir yapımla keşfettiğim Dan Stevens ile benim kendisine James Bond: Skyfall‘dan yanık olduğum Bérénice Marlohe var. İnanır mısınız indie bir yapım için normalin üstünde bir oyunculuk sergilemişler sağ olsunlar ben beğendim. Şimdi siz diyeceksiniz ki moruk bu kadar klişe saydın, hafiften gömdün bu filmi beğenmenin sebebi ne? Hemen söyleyeyim tek kelime yeterli; Atmosfer.

Oyun Gibi, Ama Değil Gibi de!

Evet son cümle atmosferdi değil mi? Film ilk beş dakika’da Porter’ın evli olduğunu sandığımız, yani daha ablası ve yeğeni olduğunu bilmediğimiz bir sekans ile açılıyor. Kulelerin ateşlendiğini görüyoruz ve bir Alterplex reklamı giriyor araya, kulelerin ne kadar iyi olduğunu efendim devrim olduğunu yaptıklarını ve olduğunu sonrasında biz yaparsak olur dediklerini filan duyuyoruz. Hemen arkasından Will Porter’ın bir kabinin içinde uyandığına tanık oluyoruz ama kamera açısı üçüncü kişiden FPS açısına geçmiş şekilde dahil oluyoruz hikaye’ye. Yerde yatan bilim adamları ve viran olmuş bir Hollanda (evet film Avrupa’da Hollanda’da geçiyor ben de şaşırdım valla) derken gerçekten çok başarılı bir atmosfer var oyunda.

Daha ilk dakikadan citadel ve Morgan Freeman havası alıyorsunuz. Özellikle Half Life, Portal ve Singularity oynayan arkadaşlar benim gibi filmden ekstra keyif alacak, atmosfere çok daha kolay dahil olacaklar. Mesela en beğendiğim estantanelerden biri film boyunca Will Porter karakterinin bir asker değil bilim insanı olması. Yani bu tarz filmlerdeki gibi haydi hop bana yan baktın, al sana mermi kafasında değil de gerçekten bir bilim insanı gibi hareketten ve tehlikeden kaçması ihtiyaç ama gerçekten ihtiyaç duyduğunda silah kullanması gibi güzel karakteristik detaylar var.

Filmin yorumlarında kurgunun çok kopuk olduğundan bahsedilmiş bilakis ben bu kopuk kurgulama metodunu Memento’dan beri çok severim ve benimde çok hoşuma gitti çünkü sondan başa doğru ilerliyor ve izlerken merak ettiriyor. Filmde öyle “AMAN ALLAHIM” diyebileceğiniz bir twist ya da ters köşe yok. Ben mesela filmin isminin nereden geldiğini öğrendiğimde bi’ gülümsemiştim. Film atmosfer olarak başarılı evet, kurgu da fena değil ama senaryoda bazı sıkıntıları mevcut. Sanırım düşük bütçeli bir film olduğundan dolayı kısa tutmak isteyip film süresini uzatmamalarından dolayı bazı açıklar mevcut. Mesela paralel dünyanın nasıl o kaotik hale geldiği, neden geldiği ya da isyancıların başındaki adamın motivasyonunu hiçbirini anlayamıyorsunuz. Sadece haberlerde kulelere karşı olduğu, kulelerin bulundukları Dünyanın dengesini bozacağını düşündüklerini söylüyor. Evet ara senaryolar, ara hikayeler, haberler ile veriliyor ama bu oyunlarda işleyen bir taktik ne yazık ki bu tarifi filme uygulayınca bütünlük sıkıntısı çıkıyor ortaya.

Fakat dedim ya filmde süper bir atmosfer var? Mesela nasıl bilmiyorum ama bu kadar klişeye mükemmel bir bilimkurgu hissi veriyor izleyene. Müzikleri, Hollanda’nın viran hali, mesela gökyüzünde bir kaç saatte bir açılan delikler oluyor buradan trenden tutunda uçağa kadar her şey gelişi güzel bir şekilde düşebiliyor. Orijinal dünyada bu kaybolan araçlar diye geçiyor bir nevi şeytan üçgenine bağlanıyor, yansıma olan Dünya’da  büyük zararlar veriyor. Bunlar zaten o dünyada ki insanların hayatını büyük derece de zorlaştırmış durumda. Filmin mesela en hoş gelen kısımlarından bir tanesi daha yansıyan dünyadaki Alterplex CEO’sunun gerçek dünyayı yok etme mostivasyonuydu. Bilimkurgu filmlerindeki klonların hayatta kalma çabasına bayılıyorum, hakikaten süper hikaye.

Geriye Ne Kaldı?

Görsel efektler; bir bağımsızdan beklemediğim kadar iyiydi filmin görsel efektleri. Sırıtmayan, sade ve yeterli derecedeydi. Zaten çok sağlam bilimkurgulara bakın ihtiyaç duydukları şey CGI değil senaryodur. Çok az CGI kullanıp harika işler çıkartabilmiş filmler etrafımızda ama ne yazık ki dünya da ve kalifiye olmayan sinema seyircisinde bilimkurgu =  GÖRSEL EFEKT mantığı oturmuş ne yazık ki.

Uzun lafın kısası Kill Switch klişelerle dolu, ama seyri keyifli bir film. Büyük beklentilerle izlemezseniz başından memnun kalkıyorsunuz. IMDB notuna sakın aldırmayın, IMDBerlar film Amerika’da geçmiyor diye alınmıştır kesin. Sanki onlar ya da onların endüstrisi bize 15 senedir Spider-Man yedirip durmuyor.  Keyifle kalın, sevgiyle kalın Kahramangiller.

Yorumlar