Hardcore Henry – Koş Henry Koş!

Hardcore Henry, tespit değeri taşımayacak bir biçimde, FPS estetiğini bünyesine harç eden öncüllerinin birkaç adım önünde duruyor tabi. Yaldır yaldır gelen, Gorefest kıvamındaki açılış jeneriği, paketin içinden neler çıkacağının müjdesini daha ilk saniyeden veriyor. Tipik bir “FPS girişi” kıvamındaki girizgah kısmını da hızlıca geride bıraktıktan sonra dizginlerinden boşanmış bir aksiyon senfonisinin kucağına düşüyoruz. Zaten sevgili cyborg dostumuz Henry tam bir bela mıknatısı olduğu için, gittiği her yere arbedeyi de taşımakta zorlanmıyor. Bu sayede tam manasıyla kesintisiz (muhtemelen ileride 360 derece aksiyon şeklinde de anılacak olan) bir kovalamacanın kuyruğuna tutunuyoruz.

Yönetmen Naishuller, filminin içeriği konusundaki genel aşinalığın zaten farkında. Bu sebeple elindeki malzemenin biçimini olabildiğince renkli ve dinamik tutmaya gayret ediyor. Yine de HH her ne kadar popcorn film olarak değerlendirilse de, seyir süresinde fazla abur cubur tıkınmamanızda fayda var! Kopan uzuvlar, etrafa yayılan beyin dokuları, alev makinesi saldırıları, mezbahaya dönen halk otobüsleri, boyna saplanan aynalar, kafada parçalanan tuğlalar… Genel tablo her ne kadar basmakalıp yansıtılsa da, her adımda ilginç ve izleyiciyi bağlayacak parlak fikirler serpiştirmeyi de ihmal etmiyor. Naishuller, aksiyon deneyimini, bu gibi fındık fıstık ile tatlandırırken, iki önemli unsuru daha devreye sokuyor. Bunlardan ilki mekân çeşitliliği (ki yeni kuşak VR için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir bu), bir diğeri ise şahane müzik kullanımı! Bu sefer Biting Elbows ekibinin yanı sıra, Devendra Banhart, Elmer Bernstein, Sublime ve The Sonics gibi bir dolu isim, kulak pasımıza naneli nefeslerini üflüyorlar.

hardcore-henry-helicopter

Teknik cafcaflılığı bir kenara koyacak olsak bile, karşımızda en kötü ihtimalle arkadaş toplaşkalarının demirbaşı haline gelmesi muhtemel tam bir barbekü “sonrası” eğlencesi duruyor diyebiliriz. Her türden aşırılığın ve muzipliğin dört bir yana bonkörce saçıldığı film; etkileşimli sinemanın geleceği konusunda da bizi düşünmeye sevk edecek gibi görünüyor. Şahsen 360 teknolojisinin tek başına kalıcı bir teknoloji olacağını düşünmüyorum. Fakat ilerleyen yıllarda bu teknolojinin yönetmen ile izleyici ortaklığına kapı açabilecek ilginç deneysel lezzetleri de bünyesinde barındıracağını söylemek için de kahin olmak gerekmiyor. Günümüzde her ne kadar bu deneyimi video oyunlarında kısmen yaşasak da, ilerleyen yıllarda pek çoğumuz beyazperdede Henry’nin yaptığı cambazlıkları yapacak manevra kabiliyetine kavuşacak. Hardcore Henry, sadece seyirci koltuğunda bile baş döndürücü bir deneyim fakat sinemasal evriminin gideceği yol da açık gibi görünüyor. Asıl soru; bu teknolojinin yakın zamanda varacağı noktanın bizi ne kadar oyalayabileceği?

Gelecek öngörülerimizi bir kenara bırakıp yeniden filmde dönmek gerekirse eğer; yapımın ufak çaplı bir yıldızlar geçidi olduğunu da bu paragrafa iliştirmek lazım gelir. Son yıllarda izlemekten en çok keyif aldığım oyuncular arasında yer alan Sharlto Copley, tüm Jimmy varyasyonlarını ete kemiğe büründürüyor. Copley’in renkli oyunculuğu ile lezzeti artan filmde kendisinin en eğlenceli performanslarından birini izleme şansı buluyoruz belki de! Güzeller güzeli Haley Bennett’in suretine bakmayı bile ödül kabul ettiğimiz yapımın en ince vuruşu ise Tim Roth’tan geliyor. Şu sıralar Ben Hur’u yeniden perdeye taşımak gibisinden gerekliliği tartışmalı bir külfetin altına giren ve Abraham Lincoln Vampir Avcısı ile Yolki gibi yapımlar yüzünden eski ihtişamlı günlerini aratmaya başlayan Timur Bekmambetov’un sadece yapımcı koltuğuna oturmakla kalmadığı, fikir aşamasında da filme önemli katkılar sağladığı ortada. Danila Kozlovsky’nin yarı parodik süper kötü güzellemesi de oldukça başarılı. Evet basmakalıp ama hiç değilse bir süper kötü klişesini yeniden ete kemiğe büründürme konusunda kendisiyle barışık diyelim!

hardcore-henry-movie-review-9

Nihayetinde Hardcore Henry, yeri geldiğinde tam anlamıyla yaratıcı, yeri geldiğinde de Peter Jackson’un ilk dönem mahsullü olan Bad Taste kadar ilginç deneysel tatlar barındırıyor içerisinde. Zaten Payday 2’den kelli fps konsepti meselesine oldukça yakın duran Naishuller; Mirror’s Edge’i anımsatan lezzetli mizansenleri, koskoca bir filme irtifa kaybetmeksizin yaymayı başarmış. Ortaya da kalori düşmanı, baş döndürücü, hınzır bir aksiyon güzellemesi çıkmış! Büyük bir sinemasal geleneğin ilk “en önemli” adımı mı? Bunu zaman gösterecek!

Yorumlar