Heathers – Kara Mizahın Fantastik Cinayetleri

Heathers, 80’li yılların en izlenmeye değer filmlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Dışarıdan bakınca bir gençlik filmi ya da aşk filmi zannedebilirsiniz. Ama izlediğinizde toplumu derinlemesine eleştiren bir kara mizah olduğunu anlıyorsunuz. Yönetmen koltuğunda yakından tanıdığımız, birçok dizinin yönetmenliğini yapmış bir isim olan Michael Lehmann’ı (True Blood, Californication, Dexter, AHS) görüyoruz. Senaryodaysa 1992 yapımı Batman Returns’den tanıdığımız Daniel Waters yer alıyor. Başrollerdeyse o dönemin prensesi ve prensi kabul edilebilecek ama daha sonraki yıllarda kaçınılmaz bir batışa sürüklenen Winona Ryder ve Christian Slater’ı görüyoruz.

Veronica ve Heathers

Veronica ve Heathers

Konusuna bakarsak, filmin ilk dakikalarında klasik bir lise ve okulların vazgeçilmez popülerlik sorunuyla karşılaşıyorsunuz. Veronica ve üç Heather isimli yakın arkadaşı (Evet hepsinin adı Heather) okulun en popüler kızlarıdır ve artık popülerlikten ölecek(!) pozisyona gelmek üzeredirler. Veronica gitgide Heatherlardan sıkılmaya başlar ve bir kaçış yolu olarak ilgisini çeken J.D. ile çıkmaya başlar. İşte J.D. bu filmi diğer gençlik filmlerinden ayıran noktadır. Hatta J.D. bu filmin fantastik ögesidir. Çünkü hiç de filme ait değildir. Sanki filmdeki o gıcık, dış görünüşçü, popüleritesi azalırsa intihar etmeye meyilli, giydiği markalardan başka dünyadaki hiçbir şeyin umurlarında olmadığı klasik popüler kız imajını yerle bir etmek için biçilmiş kaftandır. Peki ne mi yapıyor bu çocuk? Gıcık olduğu herkesi birer birer öldürüyor. Hiç çekinmiyor, üzülmüyor ya da suçluluk duymuyor. Bir çeşit kiralık katilliği meslek edinmiş, ama onu kiralayan kişi yine kendisi oluyor. Veronica da cinayetleri belirleyen kişi görevini görüyor. İlk başta Veronica pişmanlık duyuyor, ama sonraları pişmanlığı bir çeşit rol halini alıyor. Tabii sonraları yine pişmanlığına geri dönüyor. J.D. ise herşeyi Veronica için yapıyor. Bu durumda ona da kurban diyebiliriz. Veronica ve J.D.’nin ilk kez birini öldürdüklerinde söyledikleri şeyler aslında durumu özetliyor.

“Az önce en yakın arkadaşımı öldürdüm.”
“Aynı zamanda en kötü düşmanını öldürdün.”

Filmin havası böylece tamamen değişiyor ve film toplumsal ve sosyolojik eleştiriler yapmaya başlıyor. İnsanların sırf çıkar için birbiriyle arkadaş olduklarını, bir arada görünerek birbirlerini kullandıklarını ve çıkarları için her şeyi yaptıklarını görüyor ve bu davranışların en iğrenci, ama en gerçekçilerine tanık oluyorsunuz. Popülerlerin ölümleri bile bir tuhaf oluyor. Bir de bakmışsınız cinayetlere intihar süsü verilmesinin ardından intihar etmek de popüler olmuş. Hani öldükten sonra kıymete biner ya insan? Aynen öyle. Aslında genelde yetenekli insanlar ölünce kıymete biner ama burada bir terslik söz konusu.

heathers-2

Aslında filmin ana fikrini “Okul, toplumu kontrol eden saf kötü ve şeytani bir kurumdur.” olarak da özetlememiz mümkün. “Toplum okulu kontrol etmez, okul toplumu kontrol eder.” der Heathers filmi. Hatta daha da ileri gidersek topluma karışan öğrenciler, toplumu da kendilerine benzeterek statü sevdası içinde yaşayıp gitmelerine neden olurlar ve o öğrencilerin de çocukları olur, sonuç olarak sonsuz bir döngüye hapsolur bireyler. Optimistliğin bu filmde kesinlikle yeri yok. Bardağın dolu tarafı görünmüyor hatta görünmemeyi bıraktım simsiyah bir şekilde boyanmışa benziyor. Kimse kimseyi affetmiyor. Vicdan yok, saygı yok, acıma duygusundan bihaber ve çocuk demeye bin şahit isteyen bir sürü öğrenci görüyorsunuz. Diğer gençlik filmlerinde (Clueless, Mean Girls v.s.) karakterlerin çok boyutlu olduğunu görebiliyorsunuz ve hiyerarşiyi konu ediniyorlar. Ama Heathers’da kötü genel olarak kötü ve yine “genel olarak” iyiden eser yok. İnsanlar mide bulandırıcı niteliklerle bezenmişler ve kesinlikle sempati duyamıyorsunuz. Tek empati kurup, kendinizi yakın hissedebileceğiniz karakter Veronica oluyor. Hiyerarşiyi kötüler gibi bir hali de yok. Çünkü toplumu neresinden tutarsanız elinizde kalacak şekilde anlatıyor.

Filmin orijinal hali söylenenlere göre daha fazla vahşet içerikliymiş. Tabii ki de kesilip biçilerek insanların izleyebileceği seviyeye indirilmiş. Ama yine de izlerken bir iğrenme hissetmiyor değiliz. Yönetmen olarak da ilk düşünülen isim Stanley Kubrick olmuş. Gerçekten de Kubrick yönetmen koltuğuna otursa filmin orijinal halinden daha da abartılı bir film ortaya çıkabilirmiş. Film hakkında gereksiz bilgiler vermem gerekirse (ki gerekmiyor) J.D. rolü için Brad Pitt, Veronica rolü için de Jennifer Connelly isimleri düşünülmüş ilk olarak. İyi ki de olmamışlar, hiç de böyle aydınlık yüzlere ihtiyaç yokmuş filmde. Benim daha da ilgimi çeken bilgi, Christian Slater’ın J.D. karakterini Jack Nicholson’ın The Shining’deki karakterini taklit ederek oynaması. Gerçekten zaman zaman o deliliği J.D.’de de görebiliyoruz.

J.D. (Christian Slater)

J.D. (Christian Slater)

Heathers’ı daha önce de söylediğim gibi, neredeyse fantastik filmler kategorisine koyabiliriz. Ama neredeyse. Karakterler yine “neredeyse” dış dünyadakilerden bağımsızlar ve sanki filmi izlerken kendinizi başka bir dünyada gibi hissediyorsunuz. J.D. ve Veronica sanki filmin kendi teması dışında, kendi uyumunun tamamen dışında bağımsız olarak filme yerleştirilmiş karakterler. Onlar sadece görevlerini yerine getiriyor gibiler. Veronica’nın da dediği gibi,

“Sanırım insan olmak için yanlış zamanı seçmişiz.”

Yorumlar