Horns! İhanetin Boynuzu Pek Olur!

Gelin, sizlere Ig Perrish’in dillere destan talihsizliğinden bahsederek içinizi bir güzel karartalım ne dersiniz? Ig Perrish, muhtemelen ergenlik döneminin son demlerinde, körkütük aşık bir ölümlü. Körkütük aşık olan her ölümlü gibi hayatını sevdiği insana adamış. Fakat aniden bu dünyadan göçüp giden sevdiceğinin esrarengiz ölümünün ağırlığını kaldırmaya fırsat bulamadan, yaşadığı kasabanın halkı tarafından genç kadının katili olarak mimlenmiş… Ig’in trajedisinin burada sonlandığını düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz elbette! Nitekim bir sabah kalktığında genç adamın alnında aniden beliren “boynuzlar”, yaşadığı felaketin en karanlık sırlarına doğru kıvrılıyor…

Korku-gerilim mecrasında kendine has bir rota çizen hınzır yönetmen Alexandre Aja’nın, ünlü yazar Joe Hill’in çok satan kitabından beyaz perdeye aktardığı Horns; yönetmenin filmografisindeki ilk “edebiyat uyarlaması” olma özelliği taşıyor! Kız arkadaşını kaybeden Ig Perrish’in hayatının bir anda kabusa dönme sürecine yer veren öykü, alıştığımız tonların dışında bir gerilim seçeneği sunuyor bizlere!

horns1

Sevdiceği Merrin’in ölümünün ardından hem kendi kendini sorgulayan, hem de yerel halk tarafından genç kızın katili olarak etiketlenen Ig Perrish’in zavallı hayatı; herhangi ölümlünün özeneceği cinsten bir hayat değil, ona şüphemiz yok! Perish, yaşadığı acının faturasını yeterince ödememiş gibi, etrafındaki insanlar tarafından sürekli sınanıyor. Örneğin; yerel magazin basınını peşine takan Perrish, sevdiği kadının cinayetinin ardındaki sır perdesini çözmeye çalışırken, diğer yandan da yakın çevresiyle olan ilişkisini sorgulamak zorunda kalıyor. Perrish’in bu küçük dedektiflik oyununun rotasıysa bir sabah aniden değişiveriyor. Nitekim genç adam kafasında bir çift boynuzla uyanıyor! Durumu gerektiği kadar sorgulayamayacak kadar kafası dağınık olan genç adam, boynuzlardan kurtulmanın yollarını ararken, çevresindeki insanların da kendi şöhreti üzerinden ne kadar sapkınlaşacaklarının da dolaylı testini yapmak için kolları sıvıyor!

Joe Hill’in hikâyesi modern okumalara(!) fazlasıyla açık olmakla birlikte alegoriyle gerçeğin tam ortasında ilginç bir fantezi güzellemesi sunuyor izleyiciye. Yani önümüzde malzeme açısından pek de sıkıntısı olmayan bir ürün var. Alexandre Aja’nın sinemasal hınzırlıklarına aşina olanlar için, yönetmenin daha önceki işlerine nazaran daha dolgun bütçeli olan Horns’un, Aja’nın yeteneklerini kısıtladığı söylenemez. Nihayetinde yönetmenin önceki işleriyle kıyaslandığında biraz daha dramatik bir öyküyle karşı karşıya olsak da “bu bir Aja filmi” dedirtecek “an”lar barındırması açısından da yönetmenin takipçileri için önemli bir yerde duruyor Horns… Özellikle Ig Perris’in tek bir sözüyle, kendisinden röportaj koparabilmek için sıraya girmiş olan basın mensuplarının aniden birbirine kafa göz giriştiği sahne, öyküyü Aja sinemasında aşina olduğumuz biçimde absürtleştiriyor.

horns2

Gel gelelim, yönetmen Aja ve filmin senaryosunda kalem sallayan Keith Bunin ikilisi; gerçek ile fantezi paslaşmasını dengeli bir biçimde sağlamalarına rağmen, finale doğru nefesi teklemeye başlayan bir seyir rotası sunuyorlar bizlere. Bir noktadan sonra perdesi aralanan entrika ağı, izleyicinin neredeyse ilgisini yitireceği bir şekilde bilek boyu kıvamında sığlaşıyor.  Dolayısıyla Horns, bir noktadan sonra izleyicinin kafasındaki çıkarımlara yetişemeyecek kadar irtifa kaybetmeye başlıyor.

Filmin en büyük kozu her ne kadar yönetmen Alexandre Aja olsa da, Daniel Radcliffe’in, ilelebet Harry Potter serisine sıkışıp kalacakmış gibi görünen kariyerini kanatlandırmak için büyük bir inatla kanat çırpışını izlemek için bile şans vermeye değer! Oyunculuk meziyetlerini sabahlara kadar tartışabileceğimiz genç aktör, üzerine yapışan etiketten kurtulabilmek için gıpta edilecek bir gayretle eşelense de; suratımızı ekşitmekten kaçınacağımız bir performans koyamıyor ortaya ne yazık ki. Aslında aynı “ilginç” değerlendirmeyi, ekipteki tüm oyuncular için yapabiliriz. Hele ki Heather Graham’ın ürkütücü derecede “kötü” performansı, “Acaba Aja bizleri yine o kendine has muzipliğiyle mi sınıyor?” sorusunu sorduruyor. Yine de genç aktris Juno Temple’ın hakkını yemek acımasızlık olur. Bu absürt karnaval içerisinde en temiz performans kendisinden çıkmış ne de olsa!

Sözün özüne gelecek olursak Horns, kendine has mizah dili, seyir zevki vadeden atmosferi, detaylı görsel işçiliği ve “ilginç” öyküsüyle fantezi severlerin parmak banmaktan çekinmeyecekleri bir lezzet vadediyor. Her ne kadar üçüncü sınıf video mahsullerine taş çıkartan oyunculuklar ve ara ara aksırıp tıksıran bir senaryoyla servis edilse de, dil yakmayacak bir seyirlik…

Yorumlar