Independence Day: Resurgence – Uzaylılara Dayak Şöleni

Çok basit bir giriş yapacağım: İlk filmi sevdiyseniz ya da iyi vakit geçirdiyseniz bunu da seversiniz. Sevmediyseniz izlemenize gerek yoktur! Evet yazı bu kadar, dağılabiliriz artık… Heh!

Neden bilmem tırt oyunculuklar da olsa, tutarsızlıklar da olsa, içleri genelde klişe dolu da olsa ben bu tür kıyamet filmlerini seviyorum. Tabi B sınıfı olanları değil ancak Godzilla, The Day After Tomorrow, 2012 gibi büyük bütçeli olanlara genelde olumlu yaklaşırım. Bu tür büyük olayların meydana gelmesi neticesinde oluşan sınırsız olasılıklar, karakterlerin çok belirgin motivasyonları olması gibi etkiler sanırım izlemesini kolaylaştırıyor.

Özellikle de uzaylı konusunu işleyen yapımların yeri de kalbimde ayrıdır. Örneğin korku türünde hayalet, vampir vs. hikayelerinden çok Fire In the Sky, The Arrival, Dark Skies ya da The Fourth Kind gibi uzaylı kaçırmasını/istilasını konu alan yapımlar çok daha fazla ilgimi çeker. Muhtemelen bu hikayelerin bir gün gerçekleşme ihtimali, başrol karakterleriyle daha ciddi bir empati kurmamı sağlıyor olabilir. Bu yüzden Independence Day filmini zamanında çok sevmem oldukça normal karşılanmalıdır. Daha o zaman bile klişe dolu olduğunun farkında olmama rağmen beğenmiştim. Aynı durum, yeni film için de kesinlikle geçerli.

Şu sahne sevilmez mi hiç!

Şu sahne sevilmez mi hiç!

Independence Day: Resurgence, ilk filmin kadrosunu büyük ölçüde koruyor. Tek (ve doğal olarak en büyük) eksiklik Will Smith. Fakat onun yerini Chris Hemsworth’un küçük kardeşi Liam Hemsworth ve Jessie T. Usher ile doldurmuşlar.

Hikayede rol oynayan karakterler bununla da sınırlı değil. İlk filmde 6-7 kişi etrafında dönen hikaye, bu filmde 10-12 kişiye çıkmış durumda. Açıkçası ben bunun bir noktaya kadar hikayeyi derleyip toparlamak için zaman kazanma adına yapılmış olduğunu düşünüyorum. Bu kadar çok aktif karakterin varlığı şüphesiz filme fazladan dakika katıyor. “Bundan şikayetçi misin?” derseniz pek de öyle olmadığını söylemem gerekir.

Dikkat! Yazının bu noktasından sonra pek çok SPOILER bulunmaktadır!

Film, “bizdençokgüçlüveacayipteknolojileriolanacımasızhepimiziöldürmeyegelenuzaylıpislikbirırk” temasına çok iyi bir şekilde uyuyor. İlk filmdeki devasa uzay gemilerini hatırlayanlar olacaktır. Bu filmdeki uzaylı gemisinin çapı 3000 mil, yani 5000 km!

independence-day-resurgence-5

Dünya’nın çapının 12742 ve Ay’ın çapının 3474 km olduğunu düşünürseniz bunun büyük, çok büyük, epeyce büyük bir gemi olduğunu anlarsınız. Fakat bu büyüklük yanında bazı farklı dengeler getiriyor ki, filmde bunu atlamamalarını beğendim. Bu kadar büyük bir nesnenin kendi yer çekimi olması gerekir (evet her nesnenin yer çekimi var Einstein! Burada kast ettiğim Dünya’daki olayları etkileyecek kadar büyük bir yer çekimi olmasını kast ediyorum) ve filmde bunu atlamamışlar. Ana gemi daha Saturn’ün civarından geçerken halkalar kayboluyor, Ay’a yaklaştığında ya da Dünya’ya inerken devasa yer çekimsel etkiler yaratıyor.

Filmde beğendiğim bir diğer bilimsel gerçek de Dünya’ya inen ana geminin, Dünya’nın çekirdeğindeki ağır metalleri ele geçirmek için sondaj yapması ve eğer çekirdek giderse olacakların bilimsel gerçeklere uygun bir şekilde açıklanması. Fizik ve astronomi sevenlerin hatırlayacağı gibi, Dünya’nın çekirdeği çok ağır metallerden oluşur ve hızlı bir şekilde döner. Bu dönüş ise manyetik bir etki yaratır ve yaratılan bu etki sayesinde Dünya, Güneş’ten gelen ölümcül radyasyonun büyük kısmından korunur. Filmde çekirdeğin gitmesi ya da azalması durumunda bunun olacağını net bir şekilde anlatıyor. Bu iki önemli ancak bilimsel gerçeğin atlanmamasını, kendini ciddiye alma endişesi taşımayan film için olumlu bulduğumu belirtmem gerekir.

Yorumlar