Inferno – Puanlar Neden Böyle Oldu?
Öncelikle Cehennem’in Dan Brown’ın aynı isimli romanından uyarlama bir film olduğunu göz önünde bulundurmak ve değerlendirmeyi buna göre yapmak gerekiyor. Hal böyle olunca ortaya çıkan ürünü kesinlikle başarısız olarak nitelendiriyorum. Aslında görsellik açısından sonuna kadar savunulacak harika karelere yer verilmiş filmde, özellikle ölüm sahneleri ve yüksek mesafeden çekilen düşüşlerin kesilmeden devam eden kamera odağı inanılmaz. Ayrıca Hans Zimmer gibi bir ustanın imzasının olduğu harika müzikler eşlik etmiş Cehennem’e. Gelgelelim az önce de söylediğim gibi filmi başarısız buldum. Saydığım tüm bu güzelliklere karşın filmin bana göre “kesinlikle” başarısız olmasının sebebi ne olabilir sizce? Cevap çok da zor değil aslında ancak gelin şöyle bir bakalım.
Zobrist’in sözleriyle, kendisine göre gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olan cehennem ilk etapta şöyle bir zihinlerimize işlendi ve ardından bizi bekleyen hikayenin ana kahramanı Robert Langdon’ın yanına hızlı bir geçiş yapıldı.
Buraya kadar her şey olması gerektiği gibiydi. Özellikle Robert’ın kafasını kurcalayan huzursuz imgeleri ve karmaşıklığı yansıtan Dante’nin Cehennem tasvirleri… Ardından serüvendeki ilk ipucu hemen çözüldü. Kötü “adamımız” geldi, nefesler tutuldu ve Floransa sokaklarında kaçışlar başladı. Kaçış sırasında insan temasında bulunmamaları ve karşılaştıkları polis arabalarından “Görmediler, hemen şuradan dönünce fark etmeyecekler” tarzında gelişen sahnelere yer verilmiş olması, gerçekliği büyük ölçüde zedelemiş. Bununla birlikte Robert’ın sahte rehberliğini yapan Sienna’nın, kitaptaki gibi kelliğini insanların içerisinden kaçmak için bir kamuflaj olarak kullanıp ilerlemesi, karakterin derinliği açısından güzel bir ortam sağlamış olacaktı. Saçlarının dökülmesinin ve bunun ardında yatan sırrın filmin sonuna kadar saklanmış olduğunu düşünmüştüm ve sonunda öğreneceğimiz anı öyle büyük bir heyecanla beklemiştim ki, beklentilerim gerçekleşmediğinde ciddi bir hayal kırıklığına uğradım. ”Genç olmasına karşın çok zeki ve küçükken Robert’ın derslerine girmiş bir kız olarak tanıtılmıştı bize Sienna. Halbuki çocukluğunda yaşadığı travmalar anlatılmış olsa, “Vay be neler görmüş geçirmiş kız, virüsün yayılmasını istemesinin gerçek bir nedeni varmış” diyebilirdik. Ama hayır, bunlar olmadı. Gerçekleşen tek şey koşulsuz ve güzel bir aşk yaşayan bu karakterlerin motivasyonlarının askıda kalmasıydı. Sienna’nın iyi ve detaylı işlenmesi, karakterin bu filmin kilit noktası olmasında önemli bir etken olacaktı. Ancak özenle işlenmeyen bu karakterin üstüne üstlük bir de “Sevgilime hain dedin. Sen onu sevmedin.” gibi saçma bir felsefeyle ilerletilmesi ne yazık ki başarısız bir karar olmuş.
Film için farklı bir son yazılacağı herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Ama virüsün içeriğinin sadece ”milyonlarca insanı öldürecek” şeklinde tanıtılması ve sonundaki manidar patlamanın gerçekleşmesi hiç de farklı bir sona ihtiyaç yokmuş dedirtti. Kitaba göre virüsün içeriğinin insanları kısırlaştırmak olduğunu ve hava yoluyla yayılmasını senaristler “Böyle absürt bir sona ihtiyacımız yok” şeklinde mi yorumlamış bilmiyorum ama olması gereken asıl şeyi öylece söküp almışlar bence. Aşırı gereksiz bir karakteri sırf romantizm için ortaya çıkartıp kendisine hiç bir önemli kararı verdirmemek ise komedi gibi. Neden Elizabeth karakteri için “Panzehir hazırlanacak ve her şey eskisi gibi olacak” tarzında bir replik yazılmadı. Hem bu şekilde virüsün yayılmış olmasının aşırı absürtlüğü rahatlıkla yok edilebilirdi.
Velhasıl, olan biteni kısaca toparlamak gerekirse derinlerde yatan önemli bir ideolojisi var hikâyenin. Filme orijinallik katacak farklı karakterlerin, olması gerektiği gibi işlenememesi ve filmin etkileyici bir sonla bitmemesi eksikleri fazlasıyla gözler önüne seriyor.
Konuk Yazar: Hasan Sönmez