James Wan Kaleminden Korku Evreni

James Wan etkisine değinmeden önce; korku filmleri sinema tarihinde mutlaka bir dönem kendini göstermiş ve beyazperdenin klasik konularından biri haline gelmiştir. Bu filmler 1940-1980 yılları arasında kendinden sonraki eserlere bolca örnek olan yapıtlarla karşımıza çıktı. Zaman zaman güzel korku filmleri görmüş olsak dahi son yıllarda çoğu neredeyse birbirinin kopyası ve tamamen ürkütmek üzerine olan, konunun bir kenara atıldığı, bizim de “baydınız artık” dediğimiz sıkıcı yinelemelerden ibaret. Bunun en büyük nedeni de konu skalasının oldukça dar olmasıdır.

Genellikle ani sıçramalar ile bağdaştırdığımız korku türü, son 30-35 yıldır neredeyse yalnızca dini bir araç olarak kullanıp bunun üzerinden şeytanları değiştirerek seyirciye yutturmaya çalışan yapıtları kapsıyor. Bu da doğal olarak kitlenin beklentilerini oldukça düşürmüş, bu türün hayranları da artık “ne anlıyorsunuz şundan yahu?” tepkileri ile karşı karşıya kalmıştır. Çünkü izleyiciye hiçbir getirisi olmayan, sadece “1.5 saatlik süre içerisinde ne kadar korkutup gerebiliriz bunları” düşüncesi etrafında gelişen düşük bir tür olarak akıllarda kalmıştır. Ve seyirci kitlesi maalesef korku hakkında bu yorumlarında oldukça yerinde fikirlere sahipler. Üstüne üstlük inatla izleyicinin beklentisini umursamayan senarist ve yönetmenler olunca bir vakitler büyük olan kitle son zamanlarda iyice küçülmüş ve diğer kitleler tarafından da bir şekilde hor görülmeye başlanmış, basit ve gereksiz durumuna düşmüştür.

Genellemeler, Genellemeler…

Yani çoğu senarist korku için düzgün bir senaryo yazma gereği duymamış, yapımcı ya da yönetmenler de bu senaryo eksikliğinden gocunmamış, oyuncular da zaten o kısmını hiç kurcalamamıştır. E ama bu sinema dünyası kardeşim, o senaryoyu yazmazsan, yönetmezsen veya oynatmazsan hepsini yapan bir adam çıkıp adını böyle koca harflerle yazdırır senin üstüne üstüne. Sonuçta herkes bu konuda sınırına ulaşmış, ani çıkan öcüler böcülerden gına gelmişti tüm millete.

İzleyen açısından da bakacak olursak genel olarak aynı paralel çizgide ilerleyen korku filmleri seyirci ile bir bağ kuramıyor. Normalde sinemada seyirci bazı karakter veya düşüncelerde kendisinden az da olsa parça arar, bulduğunda da film onun adına daha farklı bir boyuta taşınır, artık kendisi için daha inandırıcıdır.  Beğenilmese bile böyle bir film için izleyenler “şurasında da şöyle duygulandım, şu karakterin de hakkını yememek lazım” gibi yorumlarla bu eksikliği bir nevi azaltabilir. Bu kişilere tek tek ulaşılıp hatırı sayılır bir kitle elde edilir. Ee korku mevzu olunca izlediğinde kendinden bir şeyler göremeyen seyirci doğal olarak yapıtla bir tür bağ kuramıyor, salonu terk ettiği andan itibaren filmle olan tüm ilişiğini de kesmiş bulunuyor. Bu da ne yazık ki büyük bir kitle kaybını beraberinde getirerek bir türün başına gelebilecek en kötü olaya sebebiyet veriyor.

Peki James Wan Neyi Değiştirdi?

Başlıkta da özellikle belirttiğim gibi, Wan korkuyu sadece seyirciyi germeye çalışmaktan çekip bir konu üzerine oturtmuş ve aslında kimsenin fark etmediği, korku için önemli bir adım olan hamleyi beyazperdeye katmış ve örgüler halinde hikayeler ile karşımıza çıkmıştır. Çünkü bu tür artık yönetmenlerin elinde bir çeşit “neyi nerden nasıl fırlatsak da korksalar?” sorusu üzerinden yalpalanmaya başlamıştı ve aynen böyle yeniliklere, canlılığa ihtiyacı vardı.

Nihayetinde James Wan korkunun başına geçerek klasikleşen tüm algıları aslında içinde barındırmasına karşın yarattığı senaryo ve birbirleri içinde bağ kurduğu seriler sayesinde kendi halinde bir evren oluşturmuş, her filmde başka serilerine ya da yeni filmlerine dair ufak tefek ayrıntılara yer vermeyi de eksik etmemiştir. Her filminde yeni bir karakter yaratmanın üzerine gitmesi onun en sevdiğimiz katkılarının başında gelir. Çünkü karşımıza çıkardığı karakterlerde güzel bir geçmiş, kötülerde dahi bir kişilik haznesi bulunur.

Özellikle verdiği duygusal anlamlar filmlerinin en farklı kısımlarından diyebiliriz. Çünkü diğer basit senaryolar genellikle karakterlerin iç ve dış dünyalarındaki buhran ve çöküntüleri maalesef atlayarak seyirciye gerçekten uzak bir hava verir. Wan burada kendini tekrar gösteriyor. Kahramanların yaşadığı bunalım ve depresyonları çok güzel bir şekilde anlatan, inden cinden ibaret olmayan ve gerçekçiliğe katkı sağlayan bu düşünce de kendisinin aslında korku evrenine ne kadar güzel bir renk verdiğini kanıtlamaya yeter.

Şu sözlerle sonlandırabilirim, James Wan klasik korku sahnelerinin üzerine kaliteli bir senaryo, karakter gelişimi ve seriler arası etkileşim ekleyerek korku türüne günümüz şartlarında yeni bir soluk getirmiş, adını bu türde yaptığı canlılıklar ile de beyazperde tarihine kazımıştır.

Benzer Yazılar

Yorumlar