John Wick: Chapter II – World of Darkness Misali

Keanu Reeves’ı sevmeyen var mı bilmiyorum. Matrix’ten bu yana hayatımızda bir Keanu var. O dönemler hayatı nasıldı bilemem, ama sonrasında duyduklarımızın ardından, Keanu’ya fazlasıyla sempati duymaya başladık. Özellikle yaşadıkları ve bunların ardından yaşama bakış açısının değişmesi, halkla iç içe metroya bindiği ve başkalarına yer verdiği kamera görüntüleri, bir de yüzünden hiç eksik olmayan üzgün bakışları, sizi bilmem ama, bende istemsiz bir sempati yarattı kendisine karşı. Bu sebeptendir ki, internet ortamında “Sad Keanu” olarak anılmaya başlandı. Ama bir de John Wick’ten öncesi var…

John Wick’ten önce, Keanu’nun sinemada izlediğim son filmi 47 Ronin’di ve açıkçası, biraz Keanu için, biraz da 7 Samuray ve 13 Assassin’in ardından, ustalara saygı kuşağı kıvamında bir film izleyeceğim hissine kapılarak gitmiştim filme. Benim için pişmanlıktı fakat bunu Keanu’ya değil, yanlış oyuncu seçimi yapanlara bağlıyorum. Zira, bitik bir yüz ifadesiyle en derin aksiyonlarda bile sıfır oyunculuk sergileyen Keanu’ya göre bir iş değildi sanırım.

Gel gelelim, John Wick’e… Açıkçası John Wick; Keanu’nun tekrar hayata dönüp, yüz ifadesinin inceden değişmeye başladığı, oyunculuğunu tekrar sergilediği bir film olmuştu. Tam kapasite demiyorum elbette, yine donuk bakışlı üzgün yüz ifadesinin eşini kaybeden bir adama uygun olmasının yanı sıra, John Wick gibi bir bir kiralık katile Keanu gibi poker yüzlü bir adamın seçilmesi iyi bir seçim olmuş diyebilirim.

Yüz felcinden kurtuldu sonunda…

Açıkçası, yazıda çeşitli spoiler‘lar bulacaksınız. Bunlar gerek ilk filmden, gerekse yeni filmden olacağı için, olayları “Rol Yapma Oyunları” seven birinin gözünden irdeleyip, kendi oyunlarınızda nerelerde kullanabileceğinize dair ufak tefek çıkarımlar da yapmaya çalışacağım.

Öncelikle, genel olarak filmi gözden geçirelim. İlk filmde hız kesmeyen bir aksiyon vardı. Zira, film safi aksiyon filmiydi. Yalnızca karısının hediye ettiği köpek yavrusunun öldürülmesi ve arabasının çalınmasıyla başlayan olaylar silsilesi, ufak çaplı bir katliamın habercisiydi. Açıkçası, filmin böyle bir başlangıç yapmış olması beni kendine çekmişti. Ucuz aksiyon aşığı bir adam değilim ama böyle olayları severim. Zira, ‘gerçekten’ ölümcül olan bir adamı mutsuz ettiğinizde, mutsuz olursunuz. İlk filmde verilmek istenilen tema buydu. Yanlış yerde, yanlış adama denk gelirseniz, başınıza kötü işler gelir.

John Wick de, gerçekten mutsuz etmek istemeyeceğiniz türden bir adam. Zira ikinci filmin son kısmında, bunun bir kez daha altını çizmek istercesine, John Wick’in ilk filmde tamamladığı işinin arkasını topladığı sahneyi görüyoruz. Daha önceden Constantine’de Keanu’yla birlikte rol almış Peter Stormare’i görünce ilk sahnede baya bir heyecanlandım diyebilirim.

John Wick Vampir olsaydı…

Açıkçası, filmin Roma’da, haliyle İtalyan mafyasıyla geçeceğini bilsem de, bir an için baş kötünün “Abram” yani Peter Stormare olmasını diledim. Zira, kötü adamları oynamak konusunda üstüne yok diyebilirim ve Rus aksanı ziyadesiyle etkiliydi. Eh, Abram’ın ağzından John Wick’ten neden kaçmaları gerektiğini dinleyerek, adamın gerçek bir kabus olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlıyoruz. Zira, gerek ilk filmde, gerekse bu filmde John Wick hakkında anlatılan şehir efsanelerinin, özellikle rol yapma oyuncuları bu durumu iyi bilir, bizlere vermek istediği alt metin şu; “Adam 20+ Level beyler bulaşmayın!”

Kurşun Kalem Efsanesi

Açıkçası filmin geri kalanıyla ilgili genel bir anlatım sunmaktansa, belli başlı olayları inceleyip, bunlara yoğunlaşacağım. Zira, filmle ilgili bir inceleme isterseniz, bunun için sitemizde bir yazı yayınlandı bile:

John Wick: Chapter Two – Aradığımız Aksiyon Filmi

Gelelim, geride kalan kısımlara. Bahsini ettiğim gibi, filmin başlarında dinlediğimiz bir kurşun kalem efsanesi var. Bu hikaye temel olarak, John Wick’in filmin geri kalanında yapacaklarını izleyip, “Oha abi, çok saçma” demememiz için var aslında. Adam kurşun kalemle adam öldürüyor, silah bulsa ne yapar? Zira, abartılarak anlatılan olayların ne şartlar altında gerçekleştiğini ve ‘yapılabilirliğini’ göstermek adına bu filmde de bir kurşun kalemle adam öldürmek vakası görüyoruz.

John Wick

Bana anormal gelmedi, hatta hoşuma bile gitti. Zira, World of Darkness oyuncularının delicesine ekipman aradığı “Armory” kitabında, “Improvised Weapons” denilen bir bölüm vardır. Bu bölümde de, elinize geçen herhangi normal bir objeyi nasıl silaha dönüştüreceğinize dair tüyolar var. Kurşun kalem de, ucu yeterince sivriyse ve doğru noktalara saplanırsa, delici silah kategorisine girebilir. Eh, bir de John Wick gibi level sınırına yaslanmış bir suikastçinin ellerindeyse yeterince ölümcül bir silah olabilecek düzeye geliyor.

Bunun yanı sıra, John Wick’in ekipman tercihlerini, kıyafetlerini, dövüşe giderken nasıl hazırlandığını görüyoruz. Hatta bu hazırlık kısmında, biraz da izleyicinin aklında kalması istenilen tipik karizmatik olaylar vardır. İşe yaradığını da bizzat kendi oyuncularımla sohbet ederken gördüm.

Tailor: Is this a formal event or a social affair?
John Wick: Social.
Tailor: How many buttons?
John Wick: Two.
Tailor: And what style?
John Wick: Tactical…

Filme dair akılda kalıcı, kısa ve net. Uzun yıllar boyunca çeşitli oyunlarda oyun yöneticiliği yaptım (İstemesem de). Ve birçok oyuncunun bu tarz filmleri izledikten sonra etkilenip, bunu oyunlara yansıttığını ve özellikle bu tarz sahneleri istediğini net şekilde söyleyebilirim. Çünkü, her oyuncu karakterinin karizmatik olmasını ister. Böyle bir özelliğe sahip olmasa bile…

Level UP!

Bu arada, hazırlıktan bahsetmişken, film vizyona girmeden önce Keanu Reeves’ın filme hazırlandığı birçok video internet üzerinde çeşitli sosyal medya alanlarında paylaşıldı. Keanu’nun ciddi anlamda silah eğitimi aldığını ve gerçek hayatta bir John Wick kadar olmasa da, çok sıkı ateş ettiğini söyleyebilirim. Açıkçası yine bu videolar da, film yaklaşırken potansiyel izleyiciyi gaza getirmenin yanı sıra, aynı zamanda filmden çıkan insanların John Wick’in hareketlerini abartı bulmamasını sağladığını söylersem yanlış olmayacağı kanısındayım. Çünkü film gereği yapıldığını düşündüğünüz silahlı çatışmaların kareografik hareketler olduğunu bilseniz de, Keanu’nun eğitim sürecinde hiçbir hedefi ıskalamadığını aklınıza getirdiğinizde, bu kurgusal dövüşler daha inandırıcı geliyor.

Ayrıca, dövüş sporlarından öyle çok iyi anlamam ama filmdeki dövüş sahneleri fazlasıyla vahşi ve gerçekçiydi. Hiçbir uçarı hareket görmediğiniz gibi bu vahşetin dozajı oldukça iyi ayarlanmış. Birini dövmek için şekil hareketlere girmiyor John Wick, arabayı durdurup adamla dövüşmüyor, ha keza adamlara arabayla çarpıyor, yeri geldiğinde kaçıyor ve dövemeyeceğini anladığı adamı silahla dizlerinden vurup saf dışı bırakıyor. Bu açıdan filmi ziyadesiyle başarılı buldum. Beni çok hafif de olsa rahatsız eden şey, tactical suit’in gereğinden fazla damage “soak”lamasıydı. Her ne kadar kevlar tadında bir takım elbise de olsa, bi noktaya kadar hasar almazsın. Dark Wing Duck misali takımın ceketini kendine siper edip savaşması biraz gözüme battı diyebilirim.

Yorumlar