Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı – Sistem Bana, Ben Sana Düşman
Her ne kadar iki öykü evrenini kafa kafaya çarpıştırmayı etik bulmasam da, iş ister istemez “DC mi döver Marvel mi?” geyiğine gelecekti. Formaliteleri bir kanara ittirip, klişeye tam göbeğinden dalmak gerekirse; Batman v Superman: Adaletin Şafağı içeriğinde ne yazık ki pek çok olmamışlık barındıran ve kendi kendini gereğinden fazla ciddiye almanın ağırlığıyla da hareket kabiliyeti kısıtlanan bir filmdi. Civil War’ın avantajı ise, bu türden şişkinlikleri atmosfere salmış olması. Dolayısıyla daha seri hareket edebilme konusunda önünde hiçbir engel yok filmin! Zaten öncül solo performans filmleri sayesinde karakterleri tanıttığı için pek çoğu en amiyane tabirle babamızın çocuğu gibi oldu! Civil War bu ağırlıktan kurtulmanın hafifliğiyle, tıpkı Yudum reklamlarındaki ablalar ve abiler misali uçmayı başarmış.
Tabi seriye sıfırdan eklenen karakterler de mümkün mertebe altı eşelenmiş bir şekilde çıkıyorlar karşımıza. Beyaz perdede yeni bir Spidey’nin arifesinde olduğumuzun sinyallerini alırken, Black Panther için de bir şık bir single düşünülmesini talep ediyoruz elbette! Çizgi roman arenasında büyük çaplı crossover hadiselerinin önünü açan böyle bir seriyi çok daha cümbüşlü bir şekilde izlemek isterdik elbette ama asıl şovun bir sonraki Avengers güzellemesi olan Infinity War’a saklandığını da biliyoruz. Yahu biraz da gerçekçi olalım! Çok değil, bundan 6-7 yıl evvel böyle zengin bir karnavalı, bir solo süper kahraman filminde izleyeceğimizi tahmin edebilir miydik?
Son tahlilde; ufaktan ufaktan Marvel uyarlamaları konusunda duayen mertebesine erişmeye başlayan Russo Kardeşler, bir taraftan çocuk izleyicileri enselerinden yakalarken; diğer taraftan da yetişkinleri örümcek ağıyla sarmalamayı başararak şahane bir denge bulmuşlar. Spidey’in büyük bir iticilikle dillendirdiği (ve uyguladığı) AT-AT esprisi bu dengenin “ben buradayım” diye bağıran örneği! Öte yandan 2,5 saatin hemen her saniyesini dolduran (dikkatinizi çekerim “oyalayan” demiyorum) bir süper kahraman gazeli okumuş Russogiller bizlere! Yapımcıların The Avengers: Infinity War ikilemesini onların eline kondurmuş olmaları boşa değil tabi!
Filmi en önemli eksiği (ki buna eksik demek tam olarak doğru olur mu onu da bilmiyorum ama) kodum mu oturtan bir villainin eksikliği! Elbette Iron Man – Captain America çatışmasının hacmi buna duyulan ihtiyacı ortadan kaldırıyormuş. Hatta bu çatışmanın filmin merkezinde yer alması başlı başına cesur bir tercih olmuş. Yine de beyaz perdedeki Marvel güzellemelerinde daha derin kötü karakterler görme vaktimiz de geldi artık! Maharetli oyuncu Daniel Brühl’ün Zemo kostümünü giymiş vaziyette kahramanlarımızın karşısına dikilmesini isterdik hani! Hayır hayır elbette Tom Hiddleston’un Loki’si bir şaheser ama Infinity’de Josh Brolin suretinde izleyeceğimiz Thanos’un, özlem duyduğumuz villain derinliğine ulaşmasını bekliyoruz.
Nihayetinde Kaptan Amerika: Kahramanlar Savaşı, cafcaflı, janjanlı, şatafatlı, izleyiciyi ciddiye alırken kendi içerisinde ciddiyetten alabildiğine kaçan (ki buna rağmen oldukça cesur bir finale ev sahipliği yaptığının altını bir kere daha çizelim), renkli, keyifli ve popcorn kokulu eğlence sineması adına da zafer olarak kabul edilebilecek bir uyarlama! Ne eksik ne de fazla!