Kingsman: Golden Circle – Bond’dan Hallice

Yakın dönemde yapmış olduğumuz Kingsman: Altın Çember ön gösterim çekilişine katıldınız mı bilmem ama biraz da olsa gecikmeyle, ki haliyle spoiler sürecini de geçtikten sonra, oturup filmi bir inceleyelim dedim. Zira, son dönemde izlemekten keyif aldığım filmleri sinemada göremediğim şu son dönemlerde, ilk filmine ön yargıyla yaklaştığım Kingsman’ın yeni filmine giderken ikinci kez düşünmemiştim.

Evvela, ilk filme “Samuel L. Jackson’ın hatrına gideyim” demiştim ama film kendini sevdirmişti. İlk filmin getirdiği başarının ardından, hiç hız kesmeden ikinci filmin hazırlıkları yapılmış, yeni film 22 Eylül’de ülkemizde gösterime girmişti. Peki “Kingsman’ı sevdiren şey neydi” derseniz, filmin temelde Bond filmlerine dair bolca göndermelerle bir pastiş olması diyebiliriz. Filmin içinde barındırdığı türlere baktığımızda; aksiyon, macera ve komediyi görüyoruz, aksiyon fazlasıyla, macera eh, komedi ise tam anlamıyla tadında.

Komedi kısmı görmeye alışık olduğumuz türden, bu janrlara sahip birçok filmde olduğu gibi herkesin anlayacağı komedi unsurları içerse de, bir yandan da çeşitli “gizli servis ve ajan” temalı filmlere dair pastişlerden geliyor, zira görmeye alışık olduğumuz parodi filmler aşırı barizken, Kingsman için direk pastiş diyebiliriz. İlk filmde bu kadar olmasa da, yeni filmde bu tarz pastiş unsurları çok fazlaydı. Hatta, yeni filmin ismi bile uçtan uca Pierce Brosnan’ın oynamış olduğu 17. Bond filmi olan Goldeneye’a dokundurma mı bilemedim. Zira, filmde kötülerin üzerine dövme olarak işlediği altın halkayı görünce, aklıma Goldeneye’ın afişindeki yazının içerisinde bulunan halka geldi.

Kingsman Olarak Olayımız Nedir?

Aşırı abartılmış İngiliz adab-ı muaşeretiyle, dünyayı yıkıma ve kaosa sürükleyecek olan “tekil” kötü adamları durdurarak, dünyayı ve İngiltere’yi koruyan bir grup gizli servis ajanının hikayesini anlatıyor Kingsman. Buradaki “Tekil” faktörü çok önemli. Zira, birçok James Bond filmine baktığımızda, geçmişten bugüne neredeyse birçok filmde büyük güç ve servet edinmiş süper kötülere karşı savaşır gizli ajanımız. Bu bazen geçmişten gelen bir hayalet, bazen ihanet etmiş olan dost, bazen de eski bir iş ortağıdır. Kingsman’ın iki filminde de, bu tarz bir düşman söz konusu.

Bu arada, konusu açılmışken Skyfall’da Javier Bardem’in canlandırdığı Silva karakteri gizli servisin eski bir ajanıdır ve servisle ilgili ele geçirdiği bilgilerle bütün birliği ortadan kaldırmaya yemin etmiştir, böylece gizli servisteki bütün ajanlar ortaya çıkmış, neredeyse sona gelinmiştir. Kingsman: Golden Circle’da da buna birebir benzer bir durum var.

Kingsman

Gülüşüne hayran olduğum <3

Filmi kısaca özetleyecek olursam şayet; Poppy adını verdiğimiz dünyalar tatlısı bir ablamız, işinde oldukça başarılı ve tarz sahibi bir hanımdır. Uyuşturucu işinde o kadar iyidir ki, bir süre sonra dünyada var olan bütün uyuşturucu kartellerine çöküp, sektörün tamamını tekeli altına alarak, adeta Pablo Escobar’ı sollamıştır. Bir süre sonra, kazandığı paralar ve elde edindiği gücün, şöhret olmaksızın bir işe yaramadığına kanaat getirir. Böylece planını hazırlamaya başlar. Dünyadaki tüm uyuşturuculara eklediği bir maddeyle kitlesel boyutta bir felaketi tetikleyecek salgını başlatır ve karşılığında da, uyuşturucunun legalleştirilmesini teklif eder. Ajanlarımızın görevi de, henüz keşfedilmemiş bir bölgede gizlenen Poppy’i bulup, etkisiz hale getirmek ve hastalığın tedavisini bularak insanlığı kurtarmaktır.

Statesman mi?

Filmde Kingsman’ın dışında, başka ülkelerin de kendi gizli servislerinin de gizli servisleri olduğunu görüyoruz, en azından Amerika’nın da Kingsman’a benzeyen, Statesman adında bir başka örgütü var. Burada, işin boyutu bir miktar Spagetti Western’e dönüyor diyebilirim. Nasıl ki, Kingsman’ın teması İngiliz mitosundan, Yuvarlak Masa Şövalyelerinden esinlendiyse, Statesman da tipik Amerikan kovboylarından geliyor. Şerif rozetleri, elektrikli kementleri ve altı patlarlarıyla sahneye çıkıyorlar.

Kingsman sadece Kingsman olarak kalsa mıydı, yoksa Statesman’ın dahil oluşu iyi mi oldu bilemedim. Zira, filmin İngiltere’den, Amerika’ya geçişi biraz hızlı oldu. Sanki, daha uzun ve ayrıntılı olarak anlatılsa iyi olurmuş fakat oldu bittiye getirilmiş ama yine de, filmin kendi türündeki ajan filmlerine göz kırptığı bir aksiyon/komedi olduğunu düşününce, çok takılmamak lazım dedim kendimce.

Statesman da temel olarak Kingsman’dan farklı değil. Kingsman ajanlarının her biri, bir yuvarlak masa şövalyesinin ismine sahipken, Statesman ajanlarının isimleri içkilerden geliyor. Örneğin; Tekila, Viski vb. gibi. Üstelik, olaylara Kingsman gibi duygusal yaklaşmaktan ziyade, biraz daha kazanca yönelik hareket ettiklerini görüyoruz. Burada, Amerikanın suni kültürüne ve kapitalist düzene gönderme var diye düşündüm.

Filmin Güzellikleri ve Göze Batanlar

Öncelikle, filmin kadrosu muazzam. İlk filmde de Samuel L. Jackson’la ufak bir adım atan film, bu kez çok daha büyük ve fazla ünlüyle karşımıza çıkıyor. Hepsinden önce söylemeliyim ki; filmde Elton John var. Pardon, Sir Elton John. Bu büyük bir atılım, zira İngiliz sinemasının ve İngiliz milliyetçiliğinin medarı iftiharı olan Bond’la göstere göstere dalga geçen bir filmde Elton John çok büyük atılım diyebilirim. Zaten filmde kendisini canlandırıyor ama kendisinden pek “Sir” lük göremiyoruz.

Bunun dışında; ana kadrodaki ekip aynen devam ediyor; Statesman’la birlikte meşhur Dude’ımız Jeff Bridges (Agent Champagne), GoT’la hayatımıza giren Pedro Pascal (Agent Whiskey), Channing Tatum (Agent Tequila) ve Statesman’ın Q’su, pardon Merlin’i olan Halle Berry (Ginger). Bu arada, hepimizin çocukluğundan Jurassic Park ile tanıdığı Bruce Greenwood’ta Amerika Başkanını canlandırıyor.

Kadro muazzam, olaylar şahane, abartı bir aksiyon var. Başta bana dozunu kaçırmışlar gibi geldi ama yine, komedi zaten niye bu kadar takılıyorsun diyerek bunu da geçiştirdim ama kısmen rahatsız etmiyor değil. Zira, ilk filmde görmediğimiz türden saçma aksiyonları, yer yer bu filmde görüyoruz. Bu kez o kadar da abartmasalarmış daha iyi olurmuş dedim ama artık kısmetse üçüncü filme.

Gelelim dikkatimizi çekenlere;

  • Filmde Audi, Pepsi, Guinesse vb. markaların ürün yerleştirmeleri mevcuttu. Fakat, hiç göze battığını söyleyemem. Film gişede kazandığı kadar reklamdan da güzel paralar kazanmıştır eminim.
  • Filmde Elton John’un varlığı boşuna değil, baş kötümüz Poppy’nin gücünü ve nerelere kadir olduğunu göstermek, bunun yanı sıra yaptığı abartı diyebileceğimiz türden hareketleri anlamlandırmak adına bulunuyor. Zira, koskoca Sir Elton John’u kaçırmışsın ve Elton John’un nerede olduğunu kimse bulamıyor? Ülkenin yaşayan tarihi eserini kaçır ve kimse sana bulaşamasın.

Kötü olmak başka şey, tarz sahibi olmak başka şey. Bakınız; kitlesel biyolojik silahın kürü. <3

  • Bu arada, filmde yeni nesil teknolojiye ait çok fazla şey var. Poppy karakteri paranoyak düzeyde kontrol bağımlısı bir karakter ve bu yüzden planlarının insanlar tarafından sekteye uğratılmasını istemediği için kazandığı paraları robotlara yatırıyor. Filmde gerek Altın Çember dövmesini işleyen, gerekse Poppyland’i koruyan robotik ablanın Chappie filminde Yolandi Visser’in robotik haline çok benziyordu.
  • Kız kardeşimin durumu fark ettirmesiyle anladım; Poppy’nin korumaları olan iki köpeği var ve bunların adları; Bennie ve Jet. İsimleriyse Elton John’un Bennie and the Jets isimli parçasından geliyor. Poppy şöhret arzulayan bir psikopat olduğu kadar gerçek bir Elton John hayranı aynı zamanda.
  • Bunun yanı sıra, filmde Altın Çember dövmesinin gerçekten altından yapıldığını görüyoruz. Ve bu Altın Çember’in işlenmesinden önce, filmde Poppy’nin örgüte yeni dahil etmek istediği abinin görünüm olarak Pablo Escobar’a benzemesi çok dikkatimi çekti. Özellikle kıyafet seçimi direk Pablo Escobar’ı yansıtıyordu.

  • Bir başka gönderme de Bruce Lee’nin Game of Death 2 filmine var. Kolunu kaybettikten sonra düşman saflarına geçen eski Kingsman ajanı Charlie’yle yapılan hesaplaşma sırasında, Eggsy rakibi Charlie’nin tek kolunun olmadığını gördüğünde, tek kolunu arkasına alarak, adeta bir Bruce Lee edasıyla hasmını dövüyor. Elbette bunu yaparken durumu centilmenliğe bağlamayı da ihmal etmiyor.
  • Filmde Bruce Greenwood’un canlandırdığı Amerikan Başkanı tip olarak Trump’a benzemese de, hal tavır ve düşünce yapısı anlamında birebir Trump’ın bir kopyasıydı diyebilirim. Özellikle son seçimden sonra Trump’ın gelişiyle birlikte, insanların Amerika’da çeşitli özgürlüklerini kaybettiklerini hissetmeye başladıkları düşünülürse, filmde uyuşturucunun yasallaştırılmasını isteyen bir kötü adam ve buna karşı çıkan despot yönetimin bulunması da ufak bir dokundurmaydı.
  • Filmde dikkatimi çeken bir başka kısım da, filmin başında Eggsy’nin taksisiyle göle dalarak yer altı sığınağına gittiği bölümde, aracı sakladığı mekan James Bond filmlerindeki Q’nun mekanına benziyordu. Hatta birebir aynıydı diyebilirim. Ateş tuğlasından örme, dairesel koridorlar vs. Bu da dikkat çeken bir başka Bond unsuru.
Kingsman

Filmde içeriden kapı kilitleyip adam dövmeli sahne yine var ama bu kez daha farklı.

  • Fakat filmde en çok dikkatimi çeken gönderme, bariz bir şekilde James Bond’un Martini’sineydi. Zira, sitemizin yazarlarından Fasih Sayın’ın bizi aydınlattığı UkalaHerif sitesinde Martini’nin hazırlanışına dair verdiği DEV bilginin ardından, sahnedeki Martini sahnesi dikkatimi çekti. Kingsman elemanları da tıpkı James Bond gibi, Martini’yi yanlış hazırlıyorlar! Daha fazla bilgi edinmek isterseniz, yukarıda bu durumla ilgili ayrıntıyı öğrenebileceğiniz bir link verdim.

Kingsman The Golden Circle boş vaktinizde keyiflenmek istiyorsanız, oturup kesinlikle izlemeniz gereken bir film. Aksiyonu biraz aşırı kaçıyor gibi olsa da, güldürdüğü sahneler çok fazla ve eğer mantık hatalarını da biraz gözden gelebilirseniz, tadından yenmiyor. Bununla birlikte; filmde belki de daha çok gönderme vardı da ben fark edemedim. Eğer sizin de dikkatinizi çeken göndermeler mevcutsa lütfen yorumlarda konuşalım.

Yorumlar