Lion – Kaybolan Bir Çocuğun Hikayesi

Lion adlı filmde 5 yaşında Hintli bir çocuk olan Saroo, ağabeyinin geri dönmesini beklerken bir tren vagonunda uyuyakalır. O uyurken trenin yola çıkması sonucu küçük çocuk uyandığında kendini evinden kilometrelerce uzakta bulur. Artık kayıptır ve eve nasıl döneceğine dair bir fikri yoktur. Kendini Calcutta’da bulan küçük çocuk büyük mücadelelerden sonra Avustralyalı bir çift tarafından evlat edinilir ve sevgiyle büyür. Ancak ailesini bulma isteği giderek bir saplantıya dönüşür. Elinde hiçbir şey olmadan ilerlemeye çalışan genç adamın içindeki çaresizlik zamanla hayatını da etkilemeye başlar…

Lion

Saroo ve abisi Guddu

Lion, 2017 Oscar adaylarından biri olarak karşımıza çıkan oldukça iddialı bir yapım. Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, 6 adaylık elde etmesine karşın Oscar heykelciğine ne yazık ki ulaşamadı. Ama adından oldukça söz ettiren bir film oldu. Film aslında ikiye bölünmüş gibi ilk yarısı kahramanımız Saroo henüz 5 yaşındayken Hindistan’da geçmektedir. Annesi, ağabeyi ve küçük kız kardeşiyle birlikte oldukça fakir bir hayat sürmektedirler. Her şey bir gün ağabeyiyle birlikte gece çalışmak üzere çıktığında yaşanır. Aslında Filmimizin kırılma noktası burasıdır. Bankta abisinin dönmesini beklerken uyuyakalır ve uyandığında bir tren vagonunda kendini bulur.

Şöyle söyleyeyim; kısıtlı bir zamanda olsa da Hindistan’ın o fakir, karanlık yüzünü gözler önüne seriyor. 5 yaşındaki bir çocuğun dünyanın en kalabalık ülkelerinden olan Hindistan’da yaşadıkları içinize işliyor ve aslında binlerce milyonlarca çocuğun gerçekte nelere tanık olduğunu gösteriyor. Tabi eksik yönleri de var. Bu bahsettiğim şeyleri film daha güçlü verebilir ama ana temasından çıkmamak için olsa gerek zayıf kalıyor. Filmde en beğendiğim şeylerden biri de Saroo’nun abisiyle olan iletişimi. O kadar güzel bir ağabey-kardeş ilişkisi var ki, insanı duygulandırıyor. Anne ise tam bir fedakarlık örneği.

Saroo’nun bir gecede altüst olan hayatı ve ailesini arama çabası insanı derinden etkiliyor. Kimsesiz çocukların olduğu bir yurda düştükten sonra hayatında ikinci bir kırılma noktası gerçekleşiyor. Avustralyalı bir çift Saroo’yu evlat ediniyor ve bir anda Hindistan’ın fakir sokaklarından Avustralyalı çiftin okyanusa sıfır villasında buluyoruz kendimizi. Saroo, uyum konusunda pek problem çekmiyor gibi gösteriliyor ve bu bence eksik işlenmiş. Çünkü ailesinden bir gecede ayrılan daha doğrusu kaybolan bu çocuk o kadar zorluk yaşamasının ardından hiç bilmediği bir ülkeye, kültüre, dile bu kadar kısa sürede uyum sağlaması olanaksız. Saroo’nun çocukluk halini oynayan oyuncu oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Avustralyalı çift rolünde ise usta oyuncular Nicole Kidman ve David Wenham yer alıyor. Nicole Kidman’nın oynadığı Sue Brierley karakteri daha ön plana çıkıyor gibi. Her zamanki gibi şefkatli evlat edinen anne rolünün üstesinden çok iyi kalkıyor.

Avustralyalı çiftin Saroo’yla tanışması

Hemen 20 yıl sonrasında Saroo artık büyümüş genç bir delikanlı olmuştur. Saro’nun gençlik halini ise artık Dev Patel canlandırmaktadır. Bence Slumdog Millionaire filminden sonra Dev Patel’in en iyi oyunculuk işi bu film diyebilirim. Gerçekten oyunculuğu çok yerinde, zaten bu perfomansla Oscar adayı da oluyor. Saroo artık gençtir hayatı oldukça düzgündür hatta kız arkadaş bile edinir ama hep içine bastırdığı gerçek ailesini arama hissi vardır. Artık daha fazla içinde bastıramadığı bu duygu bir saplantı haline gelir ve çevresinden iyice uzaklaşmaya başlar.

Sürekli yıllar önce kaybettiği ailesini bulmak için araştırma yapar ama aradan tam 25 yıl geçmiştir. Filmin en büyük olumsuz eleştirisi ailesini bulma yöntemi diyebilirim. Google Maps yardımıyla eski anılarını hatırlamaya çalışarak ailesini bulması filmi gerçekten çok gülünç bir duruma düşürüyor. Bu kadar sağlam bir filmi bu kadar basite indirgemek büyük bir hata ve kayıp. Ama dediğim gibi gerçek bir hikayeden uyarlandığı için bulma yöntemi gerçekten öyleyse ve değiştirilmediyse söylenecek çok söz yok. Ailesine kavuşuyor ama tabi ki pek beklediği işler yolunda gitmiyor. Biraz buruk bir buluşma oluyor ama Saroo’nun tam 25 yıl sonra annesiyle buluşma anı gözlerden yaş getirecek derecede etkili çekilmiş.

Saroo Brierley; gerçek annesi ve evlat edinen annesiyle (Filmdeki gerçek kişiler)

Sonuç

Film duygusal olarak tatmin ediciydi. Dram yükü yer yer özellikle finaliyle fena sayılmaz. Patel, çoğunlukla iki dünya ve iki kimlikler arasında sıkışan bir insan olarak başarılı bir iş çıkartmış. Aileden uzak 25 yıl, kayıp bir çocuğun geçmişinden gelen kısacık anılarının peşinde gerçek ailesini ararken aynı zamanda onu evlat edinmiş aileye nankörlük yapmadan politik olması güzel olmuş. Filmin eksik tarafları olsa da konusunu gerçek bir hikayeden alması daha sarsıcı ve dramı yüksek bir film bizlere sunuyor. Filmin sonunda gerçek kişilerin fotoğraflarının olması çok iyi bir seçim olmuş. Saroo Brierley’in; A Long Way Home adlı kitabından uyarlanan bu filme bir şans verin derim. Kaybolan bir çocuğun yeniden kendini araması, kimliğini sorgulaması, eve dönüş hikayesi izlenmeyi sonuna kadar hak ediyor.

Yorumlar