Nocturnal Animals : Uzun İnce Bir Yol
Üniversite sınavlarına hazırlanırken başta babam olmak üzere ailede bir çok kişi derslerimi sıkı tutup iyi bir üniversitede iyi bir bölüm kazanmamı her fırsatta tembihliyordu. Ülkemizde her öğrencinin geçtiği ya da geçeceği bu süreçte duyacağı sözlerdi bunlar. Üniversiteye gelince bu öğütler yok olmak yerine daha farklı bir forma evrilmişti. Etrafımdaki insanlar artık alanımda kendimi geliştirmemi, bölümümü iyi bir derece ile bitirmemi ve kendime çalışacağım piyasaya yönelik yatırımlar yapmamı söylüyorlardı. Eminim ki mezun olduğumda bu öğütler kendini yine modifiye edip bir gölge gibi beni takip etmeye devam edecek. Paramı kontrollü harcayıp birikim yapmamı, geleceğe yönelik ekonomik yatırımlar için hazırlanmamı, güzel bir ev ve araba almaya çalışmamı filan tavsiye edecekler muhtemelen. Bunları gerçekleştirmeye çalışırken de kariyerimde ilerlemem gerekecek. Yani özetle henüz neyi seçip ne olmak istediğine karar verememiş her genç gibi düzenli bir şekilde emekli olmaya hazırlanıyorum.
Ailelerin çocuklarına bu tarz direktifler vermesinin yegane sebebi paranın statüye, statünün ise mutluluğa eşit olduğunu düşünmeleri. Paran kadar mutlu olabilirsin ve para kazanmanın yolları da belli ve sabittir. Doktor olmak, mühendis olmak, avukat olmak gibi… Bunlar riski az, iş garantisi olan meslekler ve bu görece önemli bir şeydi. Yıllık eline geçen para giyiminden oturacağın muhite, çocuklarının alacağı eğitimden senin ve onların arkadaş çevresine kadar her şeyi etkileyen bir faktör. Para hayatını ve geleceği şekillendiriyor ve herkes mutlu olmak istiyordu. Peki bu ne kadar doğruydu? Para, garanti bir iş, dubleks bir ev, çocuklarının özel okullarda okuması, akşam bir çok ünlünün katıldığı bir resepsiyonda yemek yerken modern sanatın geleceği hakkında sohbet etmek… Bunları yapamayanlar gerçekten mutsuz mu yaşıyor? Ya da bunları yapanlar istedikleri her şeye sahipler mi?
Bir film incelemesinin giriş yazısının üniversiteye giriş sınavı ile başlayıp kişisel gelişim yazısına dönüşmesi garip gelmiş olabilir. Neticede tüm bu yazdıklarımın veya sorduklarımın Nocturnal Animals filmi ile ne alakası var? Ya da Nocturnal Animals filminin geek kültürü ile ne alakası var? Lafı fazla uzatmadan bir yandan filmin incelemesini yapıp bir yandan da bu sorularınızı cevaplamaya çalışacağım elimden geldiğince.
İnceleme öncesi öncelikle film hakkına genel birkaç bilgi vermek istiyorum. Film Austin Wright’ın 1993 yılında yazdığı Tony and Susan adlı kitabının bir uyarlaması. Tom Ford’un hem senaristliğini hem de yönetmenliğini yaptığı bir neo-noir psikolojik gerilim filmi olan Nocturnal Animals, 73. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Altın Aslan ödülüne aday gösterilse de Büyük Jüri ödülü ile yetinmek zorunda kalıyor. Baş rollerinde Amy Adams, Jake Gyllenhaal, Michael Shannon, Aaron Taylor-Johnson gibi güçlü isimlerin bulunması filmin izleyiciye oyunculuk olarak isteneni verebilmesini sağlamış.
Filmin konusunu oldukça zengin bir yaşantı süren Susan’ın 19 yıl önce ayrıldığı eski kocasının gönderdiği hediye ile çıktığı içsel yolculuk olarak özetleyebiliriz sanırım. Susan 19 yıl önce Edward ile toplumsal statü kaygısı, ailesinin manipülasyonu ve kendisinin tam olarak ne istediğini bilmemesi yüzünden ayrılır. Aradan geçen bunca yılın ardından yazar olan Edward’ın basmaya hazırlandığı kitabının taslağını ona yollaması ile içsel yolculuğu başlar. Son derece mutsuz bir hayat süren, eşi tarafından aldatılan, kapana kısılmış olan Susan, kitabı okudukça bizlerde romandaki olayları izlemeye başlarız. Yani genel olarak filmde üç farklı düzlem var; geçmiş, günümüz ve romanda yaşananlar şeklinde.