Oryantal Esintili Bir Vampir Hikâyesi: A Girl Walks Home Alone At Night

“Yalnızlık ve inziva sonsuz, koyu yoğun gecelere benziyordu. Koyu, yapışkan, bulaşıcı karanlıkları olan ve boş kentlere çökerek şehvet ve kin uykuları yaymayı bekleyen gecelere benziyordu.”

Şehirlerden birinde, Tahran’a, İstanbul’a, yerle bir olmadan önce Bağdat’a benzeyen, zamanın birinde nice masalların anlatıldığı, nice tılsımlı gecelerin yaşandığı şehirlerden birinde, sonsuzluğa hapsedilmiş yapayalnız bir kızın yaşadığını düşünün. Teni güneş ışığına hasret ama ondan mecburen uzak, kendini ve geceyi dinlemek, kendince adalet dağıtmak için, beslenmek için karanlığın çökmesini bekleyen bir kız. Kötü, çok kötü bir şehirde yaşayan bir vampir kız olduğunu düşünün. Ve bu kızın, tam da yukarıda, İran’lı yazar Sadık Hidayet’ten alıntıladığım türde bir yalnızlığın içinde boğulduğunu düşünün.

İran sinemasıyla vampirleri konu edinen bir filmi birçok okurun kafasında bağdaştıramayacağını biliyorum. Zaten film, türünün ilk örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bad City isimli kurgusal bir şehirde yaşayan yalnız bir genç kız ve Arash isimli bir delikanlı üzerinden ilerleyen film, gerek oryantal esintili fantastik ögeleri, gerekse feminist vurgularıyla farkını ortaya koyuyor.

Arash, eroin bağımlısı ve eşini kaybettikten sonra depresyona girmiş olan babasıyla birlikte yaşamaktadır. Babasının bağımlılığı onu sürekli çalışmak zorunda bırakmaktadır ve kazandığı para bir anda elinden uçup gitmektedir. Hayatta en kıymet verdiği şeyler tombul kedisi ve binbir güçlükle biriktirdiği parasıyla aldığı arabasıdır. Bir gün, babasına uyuşturucu satan Hossein bu arabayı elinden alır. Hossein kadınları aşağılayan, uyuşturucu ticareti yapan ve her türlü pisliği özünde barındıran bir adamdır ve arabasına Atti isimli güzel fahişeyi aldığı bir gece öldürülür. Kapkara çarşafının içinde gölgelere sığınarak ortalıkta gezen ve bu güzel fahişe kadını koruyan genç kız, bir vigilante misali sokaklarda adaleti sağlamaya ve yalnızlığını dindirmeye çalışmaktadır. Bir gece Arash, evinde çalıştığı genç ve zengin bir kızın kostüm partisinden Dracula kılığında, kafası güzel bir halde çıkar ve biri sözde, diğeri gerçek iki vampir, bir sokak lambasının altında karşılaşırlar. Arash genç kıza âşık olmuştur ve genç kız da daha önce tanımlayamadığı bir duygunun pençesindedir. Acaba Bad City’nin karanlık ve tekinsiz sokaklarında yaşamlarına nasıl devam edeceklerdir ve aşk nelere kâdirdir?

Söz konusu bu yapayalnız vampir kızın öyküsünü bize, İran asıllı genç yönetmen Ana Lily Amirpour anlatıyor. Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız olarak dilimize çevrilen film, atmosferi, müzikleri, yönetmenin ilham aldığı ustaların o tanıdık tarzlarının güzel bir sentezi ve yetenekli oyuncularıyla dikkat çekiyor. Yönetmen Ana Lily Amirpour ve başrol oyuncusu Sheila Vand, İran asıllı birer Amerikalı ve eğitimlerini UCLA gibi prestijli bir okulda tamamlamışlar. Yönetmenin David Lynch ve Jim Jarmusch gibi ustaları çok sevdiği ve tarzlarından çok etkilendiği bu filmde açıkça belli oluyor. İlk uzun metrajlısından hemen önce, kendi yazdığı kısa metrajlılarla dikkat çekmiş olan genç yönetmen, aynı isimli kısa film versiyonuyla Nur İran Film Festivali’nden bir ödül kazanıyor ve filminin ilgi görmesi, yönetmeni uzun metrajlıya yöneltiyor. Sonunda karşımıza, eşsiz hikâyesi ve görselliğiyle muazzam ve şimdiden kült olmaya aday bir film çıkıyor.

Yönetmen Ana Lily Amirpour (sağda), parti sahnesinde bir cameo görüntüde.

A Girl Walks Home Alone at Night, vampir filmleri meraklılarının mutlaka seyretmesi gereken bir film. Bir de kişisel tavsiyeme güvenenler ve benim gibi Jim Jarmusch filmlerini çok sevenler varsa (özellikle Dead Man ve Only Lovers Left Alive gibi filmlerini) bu filmin de sizi çok etkileyeceğini kesinlikle söyleyebilirim.

Son olarak, filmin en etkileyici sahnelerinden birinde, seyircilerin birçoğunun gönlüne taht kurmuş çok tatlı bir parçayla baş başa bırakayım sizi: White Lies – Death. Herkese iyi seyirler.

Yorumlar