Predestination – Zaman Yolculuğundan Daha Fazlasını İsteyenlere!

“Zaman büyük bir öğretmendir, yalnız ne yazık ki daima öğrencilerini öldürür .”

Sözün özü o dur ki; bu yıl Spierig Kardeşler, çetrefilli senaryo bayrağını Nolan’ın elinden kaptılar! Yılın en evlere şenlik bilimkurgusal sürprizi olan Predestination; James Ward Byrkit’in paralel evren güzellemesi Coherence’i ve Warmerdam’ın izleyicinin zihnini cazır cazır cazırdatan Borgman’ı ile birlikte, kafalarımıza en çok mesai harcatan filmlerden biri oldu!

Daybreakers sayesinde, perdede kendini hızla tekrar etmeye başlayan vampir öykülerine, yeni bir soluk getirmeyi başaran Spieriggiller; Predestination aracılığıyla da “zaman yolculuğu” konseptine sağlam bir by-pass girişiminde bulundular. Ortaya çıkan ürün ise; bu girişimin başarıyla sonuçlandığının en somut kanıtı!

Bilimkurgu tandansının hem en riskli, hem de en etkileyici konsepti, hiç kuşkusuz zaman yolculuğu meselesi. Son derece basit fikirleri işler kılabilen bu konsept, doğru tuşlara basıldığında, seyir zevkini katlayan bir enstrüman haline gelebiliyor. Rian Johnson’ın yazıp yönettiği 2012 tarihli Looper’ın, bu açıdan yeni nesil sinemacılara da ilham verdiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Nitekim zaman yolculuğu geyiği, tür evliliğine de olanak tanıyan ve alabildiğine zenginleştirilebilecek bir koz veriyor yaratıcısının eline. Nasıl ki Johnson, Looper ile birlikte, bilim kurgu, polisiye ve western türlerini harmanlayacak manevra kabiliyetini elde etmeyi başardıysa; Predestination’da da Spierig Kardeşler, benzer duraklarda yükünü boşaltarak, özlediğimiz türden bir film – noir tonuna kavuşuyor!

predestinationF1

Spierig ikilisinin; bu yolda ellerinde tuttukları en büyük kozlarıysa, kafa kurcalayıcı olmaktan ziyade, dengeli bir biçimde filme yaymayı başardıkları öyküleri. Filmin sürpriz bozan akbabası olmamak adına, detaya fazla girmeden söylemek gerekirse, bu gün forumlarda gereksiz yere çiklet gibi uzatılan “zaman yolculuğu” formüllerini karşılayacak abartıda bir malzeme yok aslında karşımızda.

Tam tersine Spierig Kardeşler, yazar Robert Anson Heinler’ın kitabından, perdeye aktardıkları öykülerini zekice kurgulanmış hissiyatı yaratması için beyin devrelerimizi yakacak bir karmaşaya mahal verme kasıntılığına düşmemişler. Onların türe getirdikleri en büyük yenilik, ele aldıkları öykünün mirasına duydukları saygıdan ibaret. Yani Predestination, bu gün sayfalarca tartışıldığı üzere gücünü karmaşadan değil, basitlikten alan ve öykü evrenindeki boşlukları doldurması için de, zaman zaman seyirci katılımı bekleyen bir bilim kurgu güzellemesi.

Her ne kadar büyük bir haz duysam da, bilim kurgu sinemasının Neil Blomkamp’ın izinden giden genç yönetmenlerle dolup taştığı böyle bir dönemde; Predestination’ın türe taze nefes üflediğini iddia edebiliriz. Üstelik bir nevi “köklere dönüş” hamlesi yaparak başarıyor bunu. Fikrin baştan aşağı orijinal olduğunu iddia edemesek de; Jane / John dönüşümü, perdede pek sık tanık olduğumuz cinsten bir mesele değil hani! Hiç değilse bu açıdan, bilim kurgu türünün en ayrıksı karakterlerinden biri dikiliyor karşımızda!

predestinationF2

Spierig Kardeşler’in bu gün göklere çıkarılmasının bir diğer sebebi de, türü gerçekten ciddiye almaları. Daybreakers’da vampir külliyatına saygıda kusur etmeyen ikili; Predestination’da da bilim kurgu sinemasının önünde eğilmeyi bir görev bilmiş. Kanımca türün, hak ettiği değeri bir türlü görememiş örneklerinden biri olan Gattaca’ya yapılan ince ve yerinde göndermeler bile Spieriggiller’in değerini ortaya koymaya, yeter de artar bile!

Robert Anson Heinler’ın 1958 yılında kaleme aldığı “All You Zombies” kitabından perdeye taşınan film, edebi mirasının da hakkını sonuna kadar teslim ediyor hani. Muhtemelen Nacho Viggalondo’yu da etkileyerek Timecrimes gibisinden, arızalı bir yapımın doğumuna vesile olduğunu düşündüğüm kitap; zaman yolculuğu paradoksu üzerine, bu zamana kadar yazılmış en güçlü kurgusal mahsullerden biri olarak gösteriliyor. Zaman yolculuğu münasebetinin en büyük açmazlarından biri olarak kabul edilen, Büyükbaba Paradoksu’nu bir adım ileri taşımayı başaran Heinler’ın eserini, gedik bırakmayacak bir biçimde perdeye taşıyabilmek de, Spieriggiller’in öykü anlatma maharetlerini ortaya döküyor.

Filmin bir diğer önemli artısıysa, paletindeki tüm renklere rağmen, izleyicinin ciğerlerine noir havasını doldurabilmesi. Bu denge, filmin tür evliliğini de ayakta tutmasını sağlamış bir nevi. Göz okşayan kadrajlar, 60’ların tablolarından fırlamış izlenimi veren mekânlar, matruşka bebeği misali tek tek açılarak, zenginleşen basit fikirler… Anlayacağınız o ki, Predestination’da türün meraklısını cezbedecek hemen hemen her numara mevcut!

predestinationF3

Son tahlilde Predestination, karakterleriyle birlikte zamanda oradan oraya sıçrayan izleyicisini, bu meşakkatli ve yorucu yolun sonunda ödüllendiren, eli yüzü düzgün bir bilim kurgu örneği. Belli aralıklarla dönüp, izlenerek anısı diri tutulmaya değer bir kaç yapımdan biri duruyor karşımızda. İzleyicisini ciddiye alan yapımların hasretini çektiğimiz şu kem günlerde, çölde vaha olduğunu yüksek sesle tekrar etmeye üşenmemek gerekir!

Yorumlar