Rogue One: İsyanın Karanlık Hikayesi

Star Wars çok büyük bir fenomen. Belki de sinema tarihinin gördüğü en gösterişli seri. George Lucas’ın binbir emek ve azimle yarattığı bu evren hala hayatta ve yeni izleyiciler kazanarak yoluna devam etmekte. Geçen sene yine bu zamanlar Force Awakens vizyona girdiğinde yer yerinden sallanmıştı. Bu sallantıyı Türkiye’de bile hissetmek mümkündü. (Bile diyorum çünkü bir orta doğu ülkesi olduğumuz gerçeği ile yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyorum.) Bu öylesi bir hypetı ki havluları, bardakları, yastıkları yerel marketlerde satılmaya başlanmıştı.

Film de gerek eleştirmenleri gerekse de izleyici kitlesini tavlayarak görevini başarı ile yerine getirdi. İki milyar dolar civarında dolaşan gişesi, başarısının önemli bir kanıtı. Elbette bu başarının arkasında yatan güçlü bir reklam ve JJ Abrahms gibi ürününü nasıl pazarlayacağını bilen bir adamla çalışılmasıydı. Asıl sınav ise 2016 sonunda verilecek, ana hikayeden bağımsız, kendi ayakları üzerinde durması planlanan ilk Star Wars filmi izleyiciye sunulacaktı.

Rogue One ciddi handikaplarla vizyona girdi. İlk olarak film önceki yedi filmin hikayesiyle ilgilenmiyordu. Tamamen kendi karakterlerini ve hikayesini yaratma derdindeydi. Bu, bugüne kadar yapılmamış bir şeydi ve izleyiciye bunu anlatmak bir hayli zordu. (Benzer bir sorunu Fantastic Beast’in de yaşadığını düşünüyorum.) Üstüne büyük hikaye akışı içerisinde konumlandırılması itibariyle kilit bir mevzuya parmak basıyordu: Death Star planlarının çalınması!

DİKKAT! Bu yazı yoğun biçimde SPOILER içereceği için tadını kaçırmak istemeyen izleyiciler buradan sonrasından uzak dursun.

Bunun anlamı filmin asilere dair bir şey anlatacağı ve modern üçlemeyle kazanılan izleyiciden kopuk olacağı gerçeğiydi. Zaten böylesi bir hikaye ancak babadan Star Wars’çu veya o evrene dair ne çekseler izlerim diyen kişilerin ilgisini çekebilirdi.

Son olarak bu film ana seriden sadece misyon olarak değil biçim olarak da ayrılıyordu. Belki de bu yüzden Disney’de filme biraz üvey evlat muamelesi yaptı ve Force Awakens’ta yaptığı hype gösterisinden uzak durdu. Bu belki de yönetmen ve yapımcıların aldığı ortak bir karardı çünkü film yapı itibariyle kemik bir kitleye hitap etmek niyetindeydi ve bunu başarı ile yaptığını söylemek gerekiyor.

Uzun mu uzun girizgahımızın ardından film için değerlendirmeme geçecek olursak, yönetmenden aşağıya doğru bir gidişat izlemek istiyorum. Gareth Edwards benim için özel bir yönetmen. Kendisiyle ilk defa (bir çok izleyicinin olduğu gibi) son Godzilla filmiyle tanıştım. Doğrusu eşine zor rastlanır bir kariyere sahip kendisi. Sektöre görsel efekt supervisoru olarak giren yönetmen, bu alanda kariyer yapma aşamasındayken kendini Godzilla’nın yeni yönetmeni olarak buluyor.

Daha önce görsel efektten yönetmenliğe geçen kişiler tanıdım ancak Gareth Edwards’ın bir ilke imza attığını dile getirmeliyim. Çünkü bu adam bir görsel efekt uzmanının handikapı olan “vur, kır, parçala, bu filmi bitir!” ekolünden uzak durup, kendi sanatını yapma işine girişince belki de yapılmış en iyi Godzilla filmini ortaya çıkardı. Bu şekilde kötü hikayeden iyi iş çıkarılabileceğini kanıtlamakla kalmadı, rüştünü ispatlayıp Star Wars için aranan kan haline geldi. Sonra mı ne oldu? Belki de Star Wars tarihinin en sert, en beklenmedik hikayelerinden biri ortaya çıktı.
Doğrusu George Lucas’ın da özel efekt işleriyle yakından uğraşan bir kişi olarak bugünlere gelmesi, Star Wars için uygun isimlerin o departmandan çıkabileceğine mi işaret ediyor bilemiyorum. Ama bir gerçek var ki; Gareth Edwards, bu evreni anlamış ve nasıl bir iş çıkaracağını gayet iyi şekilde tayin etmiş.

Bu film öyle efsanevi çerçevelere veyahut güçlü bir hikaye anlatımına sahip değil. Hatta çokça eleştirilen senaryosu itibariyle zayıf bir hikayesi de var. Mesele ise böylesi bir hikayeden böyle bir film çıkartmak. Yönetmenliğin sadece görüntü çekip, onları arka arkaya sıralamak olmadığı bir gerçek. Bu gerçekle yüzleşmek istemeyen Zack Snyder, David Ayer, Michael Bay gibi ağabeylerimiz, para içinde yüzüp, yaratılan güzelim hikayeleri batırmaya devam ederken, Gareth Edwards gibi gölgede kalan adamlar ise insanlığa akılda kalıcı işler bırakmaya devam ediyor.

Yorumlar